Kendim için

Bunları düşünürken, tam karşımda Ahmet’i gördüm. Senelerdir güzel söze hasrettim. En azından bugün bir “Hoşça kal Yasemin!” lâfını hak ediyordum. Eşi, çocuklarının annesi, hayat arkadaşı olarak... Bunu hak ediyordum…

EVDEYİM. Vakit sabah... Her zamanki gibi kalkıp önce iki çocuğumun karnını doyurdum, sonrasında evi temizledim, hazırlandım ve çocuklarımın alnına birer öpücük kondurup evden ayrıldım. Elimdeki çöpleri sokağın köşesindeki konteynere atıp yürümeye başladım…

Bugün, diğerleriyle aynı olacak son günüm. Çoğu şeyi arkamda bırakacağım. Evimi, çocuklarımı ve eşimi… Ben... Ben bugün boşanıyorum!

On yedi yaşında, daha çocuk sayılabilecek yaşta evlendim onunla. İlk evimiz yok meselâ, anlatamıyorum o yüzden. Senelerce onun ailesiyle, abileri ve onların eşleri ve de çocuklarıyla yaşadık. Özel anılarımız yoktu. Bizi biz yapan hiçbir şey yoktu aramızda. Zaten o da çocuktu. Belki sevdiği, başka hayâlleri vardı. Ben değildim istediği. Benim gibi ona da sorulmamıştı. Ne de olsa bizler, anne babasına asla “Hayır” diyemeyecek çocuklardık. Seçme şansımız, doğduğumuz gün alınmıştı elimizden.

Evet, bu ikimizin de seçimi değildi ama ben onun için hayatı daha kolay hâle getirmeye çalıştım hep. O ise bana daha çok zehir etti. Ben ona iki çocuk, her akşam sıcak yemek, temiz bir ev verdim. Yoldaşlık, eşlik yaptım. O ise bana kırık bir özgüven, bolca aşağılanma ve mutsuz 12 yıl bıraktı. Bu bizim seçimimiz değildi ama bunu değiştirebilirdik. Bunu gerçekten fark ettiğimde yeni bir yol çizmeye karar verdim. Boşanacaktım…

Mesleğim yok, ailem asla sahip çıkmaz, çocuklarımı vermezler, arkamdan demediklerini de bırakmazlar ama bu benim hayatım ve artık ona gerçekten sahip olmak istiyorum.

Nihâyet yol bitti. Adliyeye geldim. Şu hayatta bu konuma geleceğimi asla tahmin etmezdim. Öyle soğuk ve büyük bir yer ki, tıpkı yabancısı olduğum dış dünya gibi. Sanki bütün zorluklar karşımda duruyor ve bana ne kadar korkunç olduklarını anlatıyor. Neyse, duruşmadan önce avukatımla konuşmam gerekiyor, o yüzden duruşma salonunu bulmalıyım.

Uzunca bir koridora geldim. Kapıların numaralarını okurken karşıdan güzel gülümsemeli avukatım hızlı adımlarla yanıma geldi. O kadar genç ve hayat dolu ki... Neredeyse aynı yaştayız fakat yaşadıklarımız onun yüzünde gülücüklere, benim yüzümde çizgilere sebep olmuş. Nefes nefese yanıma geldi ve “Yasemin Hanım, nasılsınız?” dedi. Hiç iyi değildim. Korkuyordum. Öyle korkuyordum ki bacaklarımın titremesinden yere düşeceğimi zannettim. Ama “İyiyim Avukat Hanım, siz nasılsınız?” dedim. Şu an biri bana dokunsa ağlamaktan ölebilirdim. “Ben de iyiyim, teşekkürler” dedi, “Salonumuz hemen şurası, beş dakika sonra içeriye gireceğiz. Dilerseniz geçelim şöyle”…

Kapıda onu gördüm. Adımlarım kilitlendi. Boşanan her kadın gibi en çok ondan korkuyordum. Daha fazla kıramaz zannetmiştim, fakat beni öyle görmezden geldi ki daha önce hiç bu kadar değersiz hissetmemiştim. Duruşma boyunca gözlerimin içine bir defa bile bakmadı. Dâvâ sonuçlandığında, kapının dışında ilk bulduğum yere yığıldım. Ayaklarımın dermanı kesilmişti. Avukatım yanıma gelip “Yasemin Hanım, bitti!” dedi. Gerçekten bitmişti, yıllarımı geride bırakmıştım. Biraz çalışıp çocuklarımı yanıma almaktı tek hedefim.

Bunları düşünürken, tam karşımda Ahmet’i gördüm. Senelerdir güzel söze hasrettim. En azından bugün bir “Hoşça kal Yasemin!” lâfını hak ediyordum. Eşi, çocuklarının annesi, hayat arkadaşı olarak... Bunu hak ediyordum. Kalbimi en çok bu kırmıştı. Onca seneden sonra vedâ bile etmeden gitmişti. Avukatım yanımda, ne kadar kötü olduğumu görünce, “Bundan sonra umarım karşınıza iyi biri çıkar, bunu çok hak ediyorsunuz” dedi. Hiçbir zaman hak ettiğimi alamamıştım ki bundan sonra umudum olsun. Ben, her boşanan kadın gibi önce kendi yaralarımı saracağım.

Çok darbe aldım rûhuma. İyileşmek umuduyla çocuklarımı bile geride bıraktım. Derin bir nefes aldım ve ayağa kalktım. Yeni hayatım başlasın, hazırım!