“Kendim ettim, kendim buldum” ya da “koz” yatağı

6’ncı kongreye katılan, içeride ve dışarıdaki o sıcak atmosfere şahitlik etmiş biri olarak son kongrenin daha steril ortamlarda, hatta sadece delegelerin katılımıyla, Cumhurbaşkanımızın da telekonferans yöntemiyle coşkulu bir kongre konuşma yaparak gerçekleşeceğini tahmin etmiştim ama olmadı… Şayet beklediğim gibi olsaydı, bugün kabîne toplantısı sonrasındaki açıklama ile hafta sonu yasaklarının yeniden başlaması karşısında muhalefet haklı olmazdı.

DÜNYANIN en iyi iktidarları, yine dünyanın en kötü muhalefetleriyle aynı siyâsî döneme imza attıklarında, bilerek olmasa da “sehven” yanlışlık yapabiliyorlar. Nasıl mı?

2019 yılı Aralık ayından bugüne, tam 16 aydır dünya gündeminden düşmeyen “Koronavirüs” salgını ile ilgili her gün yeni bir önleyici karar alınmakta ve uygulanmaktadır.

Gelinen noktada Çin, İspanya, İran, İngiltere ve Amerika’nın zorlandığı pandemide Türkiye, baştaki başarı grafiğinden ve istatistiksel verilerden oldukça geriye düşmüş durumda.

Aşı her ülkeye ümit aşılasa da salgını bitirme noktasına getirmede, zamana ihtiyaç duyulduğunu da kulaklarımıza fısıldamış oldu.

DSÖ önderliğindeki önleyici faaliyetlere ek olarak her ülke, kendi imkân ve koşullarıyla mücadelesini sürdürmektedir.

İkinci yenide, bize umut ışığı olan Türkiye haritasına ait rengin yüzde 80’inin kırmızıya dönmesi, beklenen sonun habercisiydi.

Herkes şekva ediyordu. Peki, suçlu kimdi?

Bu soruya, Dünya Kupası eleme maçlarına çok iyi bir başlangıç yaparak önceki gece üçüncü maçına çıkan Türk Millî Futbol Takımımızın kaptanı Burak’ın davetiyle Atatürk Olimpiyat Stadyumuna gelen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, maskeyle ve seyrek oturma düzeniyle izlediği Litvanya müsabakasından sonra futboldan örnek vererek başlamak istiyorum…

Topu taca atmak gibi kolay olanı seçen muhalefet ve yanlıları ile iktidar karşıtları, suçu Hükûmet’e atmakta gecikmediler.

Çektikleri her şut, şimdiye kadar ıskalasa da bu sefer “doksan” diye tabir edilen yerden içeri girmişti. Topa sahip olma oranıyla rakibe üstünlük kurulan maçta, kendi defans blokumuzdaki çatlak giderek büyüdü, verdiğimiz geri pas ise rakip oyuncuların önüne düştü ve meşin yuvarlak filelerle buluştu…

İşin garibi, tribünleri dolduran (ekran başındaki) rakip takımın taraftarlarının gole sevinmeleri gerekirken farklı refleksler göstermeye başladıklarını gördük.

“Biz biliyorduk!” havasında sitem ve ağır ifadeler içeren tezahüratlar…

Evet, bir futbol maçı üzerinden resmetmeye çalıştığım zafiyet, ne yazık ki, “iyi giden” mücadelede yara almamıza ve şifanın da gecikmesine sebebiyet vermişti.

“Maske, mesafe, hijyen” söylemi, bir slogan olarak belleklere ve billboardlara yerleşirken, eylemde ise kısmen uygulanan önlemin adı oldu.

İçişleri Bakanlığınca STK’lara gönderilen genelgede, OGK toplantılarının kişi başına 8 metrekare olarak belirlenirken, lokanta ve kahvelerin yüzde 50 doluluk oranıyla hizmet vermeleri amaçlanıyordu…

Ancak 24 Mart tarihinde, başkent Ankara’da yapılan AK Parti 7’nci Olağan Kurultayında bu önlemlere riayet edilmediği görüldü.

81 il ve 900’ü aşkın ilçe teşkilâtına gönderilen yazı ile kongreye davet edilen teşkilât mensupları, birkaç gün öncesinden Ankara’ya geldiler ve birkaç sonra da döndüler. Gelenler için, gelmişken Ankara’da gerekli ziyaretleri gerçekleştirmeleri “bulunmaz” bir fırsattı ve haklı olarak da kullandılar. Bu durumdan, görüşmelere dair karelerin, sosyal medya hesaplarından paylaşılması neticesinde haberdar olduk.

Oysa 6’ncı kongreye katılan, içeride ve dışarıdaki o sıcak atmosfere şahitlik etmiş biri olarak son kongrenin daha steril ortamlarda, hatta sadece delegelerin katılımıyla, Cumhurbaşkanımızın da telekonferans yöntemiyle coşkulu bir kongre konuşma yaparak gerçekleşeceğini tahmin etmiştim ama olmadı…

Şayet beklediğim gibi olsaydı, bugün kabîne toplantısı sonrasındaki açıklama ile hafta sonu yasaklarının yeniden başlaması karşısında muhalefet haklı olmazdı.

Her konuda “örnek” olmanın yollarını aramak elbette yönetenlerin işi, icraat ise halkın yani yönetilenlerin vazifesidir.

Bu bir eleştiri değil, “koz” yatağında durum tespitidir ve “Kendim ettim, kendim buldum” ya da “Kendimiz ettik, kendimiz bulduk” itirafıdır…

Kabîne toplantısı akabinde alınan yeni kararları paylaştığımda, genç bir iş kadını olan arkadaşım, “Kararla birlikte, ben ve işçilerim aynı anda oturup ağladık. Yeni bir mekân (kafe) alımı yapmıştım. Tadilat sonrası ‘Vira Bismillah’ deyip başlayacaktım ama daha başlamadan her şey gitti” serzenişinde bulundu…

Cevap veremedim, sadece “sustum”…

Tüm bu yaşananlar, virüsün yayılma hızı ve mutasyonun yüzde 75 seviyelerine ulaşmasının müsebbibi, elbette tek başına kongreler değil. Sona geldiğimiz dönemde, verilen mücadelenin akamete uğramaması adına, devlet-millet ayrımı yapmadan “hep birlikte” daha az yanlış ve daha fazla doğru ile karşılaşmayı umuyoruz.