Kendi hayat hikâyelerinde figüranlık yapanlar

İnsanlar, kendi hayatlarının dahi öznesi olamıyorlar. Kendi hayatlarında nesne durumuna düşen insanlar, sadece sürekli icat etmek zorunda kaldıkları ihtiyaçların peşinde savrulup duruyorlar. Netîcede çoğu insan, kendi hayat hikâyelerinde figüranlığa kadar geriliyorlar.

GÜNÜMÜZDE modern toplumsal yaşama insanî değerlerden ziyâde daha mekanik değerler hâkim olmuş durumda. Bu nedenle insanî ve vicdanî değerler modern yaşamda deformasyona uğruyor. Fakat buna rağmen bu insanî ve vicdanî değerler kimsenin dilinden düşmüyor.

Baş döndürücü bir hızla gelişen teknoloji ve kitle iletişim araçları da bu deformasyona âdeta çanak tutuyorlar. Diğer yandan ise toplumsal yaşama yön verenler, bu deformasyonun görünmemesi için yine kitle iletişim araçları ve kitle iletişim kanallarını kullanıyorlar.

Ayrıca yine kitle iletişim kanalları aracılığıyla topluma ideal yaşam formları sunuluyor. Genellikle nesneler üzerinden kurgulanan bu yaşam formları, deformasyona uğramış değerleri iyice silikleştiriyor. Bir veya birkaç nesneler grubunu elde etme ve elde ettikten sonra bunları elde tutma arzusu, toplumda bencilliği, bencillikte adâletsizliği doğuruyor. 

Kitle iletişim araçları hayatı anlamlandırma konusunda ise daha derin yırtıklar oluşturuyor. Hemen hemen her kavramı mutasyona uğratan, eğen, büken veya kavramı genişleten kitle iletişim araçları, bir yandan insanların doyum eşiğini değiştirirken, diğer yandan en temel ihtiyaçların dahi doğal olmayan yollardan temini için insanlara ontolojik gerekçeler oluşturuyor. Hemen hemen herkes bu durumdan şikâyet etse de neredeyse hiç kimse buna karşı koymuyor. Hattâ çoğu zaman kitle iletişim araçlarının kurguladığı yaşama gönüllü olarak katılmayı seçiyor insanlar. Günümüzdeki sosyal medya çılgınlığı bunun en önemli göstergesi.

Başta birer eğlence ve heyecan olarak başlayan gönüllü katılım, zamanla bir ihtiyaca dönüşüyor. 

Doğal ihtiyaçlar ile sanal ihtiyaçların iç içe geçtiği bu durum kişilik, kimlik ve karaktere ciddî etki ediyor. Önceleri soy, nesep veya zenginlik benzeri şeyler statü göstergesiyken, artık statünün göstergesi olarak sahip olunan şeylerden ziyâde, ihtiyaç duyulan şeyler öne çıkıyor. Örneğin, hangi donanımda bilgisayara ihtiyaç duyuyorsanız, ihtiyaç duyduğunuz şey, sizin statünüzü de ele veriyor. Bu durum sadece nesneler dünyası için geçerli değil. Dinlenirken neye, hangi araca ihtiyaç duyduğu da kişinin statüsü hakkında ipuçları veriyor.

Yoga yapmak ile bütün gün evde uyumak gibi…

Aynı ürünü AVM veya pazardan almak gibi...

İhtiyaçların belirleyici olduğu bu yeni düzende insanlar, statülerini koruyabilmek için sürekli yeni ihtiyaçlar peşinde koşup duruyorlar. Daha doğrusu, insanlar kendilerine yeni ihtiyaçlar ve yeni araçlar icat ediyorlar. Daha net bir ifadeyle, insanlar, tüketecek yeni şeyler arayışına, hattâ yarışına giriyorlar. Çünkü önceki ihtiyaçlar doyuma ulaştığında ya da sıradanlaştığında, belirleyiciliklerini de kaybediyorlar. Sürekli kendine yeni ihtiyaçlar icat eden ve bu ihtiyaçları çabucak tüketen insanlar, bir zaman sonra ihtiyaçlarının esiri olup çıkıyorlar.

Sonuç itibariyle insanlar, kendi hayatlarının dahi öznesi olamıyorlar. Kendi hayatlarında nesne durumuna düşen insanlar, sadece sürekli icat etmek zorunda kaldıkları ihtiyaçların peşinde savrulup duruyorlar. Netîcede çoğu insan, kendi hayat hikâyelerinde figüranlığa kadar geriliyorlar.