Kendi dünyana hoş geldin!

Mikro ölçekte gerçekleşen devinim, makro âlemde/toplum karşılığını buldukça değer kazanır. Devlet, rejim, kurum ve millet gibi makro sistemlerin çarkları “devletin bekâsı” ve “vatanın selâmeti” gibi kavramları içselleştiren, canını ve yaşama hakkını hiçe sayabilme olgusu ile yükselir. Halkın özgür iradesi, kararlara katılımı ve hukuk ile adalet kavramlarının öne çıkmasıyla toplum gelişir ve gerçek mânâda hür olan bireyler ile hür toplumlar inşâ edilir. Kendinden uzaklaşan bireyler, kendilerine gelerek kendi dünyalarını yaşarlar.

DÜŞÜNMEK zor iştir. İnsan en az kendine vakit ayırır. Meşguliyet hayatın her alanını işgal etmiştir. Okumak, düşünmeyi besleyen en önemli kaynakların başında gelir. Meşguliyet bahanesiyle düşünmeyi besleyen en önemli okuma kanalı da kesilmiştir. Düşünmeyi tetikleyen okuma oksijeni beyine ulaşamaz ve beyin ölümü gerçekleşir.

Ekonomi, politika, savunma ve sağlık işleri herkesin ilgilendiği alanlardan bazılarıdır. Bilim, teknoloji ve sanayi ile yeni atılımlar peşinde koşmak ve gelişmişlik düzeyini yukarı çekmek, hedeflerin önemlilerinden bazılarıdır. Hayat standartlarını daha da iyileştirmek her insanın ilgi alanıdır. Bunlarla uğraşırken düşünmenin önüne surlar örüldüğü görülmez.

Çocuk, dünyaya teşrif ettiği günden itibaren deneme-yanılma kıyası içerisindedir. Deneyerek sürekli öğrenir. Burada, çocuğun “kıyas” özellikleri, bulunduğu aile, toplum ve kültür tarafından budanır. Esas olan ise çocuğun daha okuma yazma bilmeden önce “kıyas” ile elde ettiklerinin hayatın temellerini oluşturduğu gözlerden kaçar.

Çocuğun çevresi, eğitime destek olacağı yerde aslında demir parmaklıklar örmüştür. Çocuğun bu doğal eğitimi yarıda kesilerek öğrenme sürecine atılır. Büyüdükçe meşguliyetler ve ardı arkası kesilmeyen at yarışı sınavlar çocukları robotlaştırır. Çevresi ve öğretim süreci çocuk için birer eğitim alanına değil, meşguliyete rücû eder. Çocuk da bu boş işlerin içine nüfuz eder, holistik yargıları biter ve hiçleşir.

Eğitim, öğretimden farklı bir durumken günümüzde bu olabildiğince karışmış durumdadır. Biraz farklı gibi görünse de eğitimin ahlâk ve üretim gibi iki önemli ayağı sorgulanır hâle gelmiştir. Özellikle son günlerde sosyal medyada “ahlâk” değerlerine olan farkındalık dikkatlerden kaçmamalıdır.

İçinde bulunduğumuz dar zaman diliminde uzaktan öğretim/eğitim, dijital teknoloji ve ahlâk değerlerinin düşünülmesi, en baştaki okumaya ayrılacak zaman olumlu yönde tetiklenmiştir. İlk yapılması gereken en önemli “oku”ma işi tekrar fark edilmiştir. Düşünmeyi besleyen ancak tıkanmış kanallar, umarız pisliklerden temizlenir.

***

İnsan, evrenin en önemli varlığıdır. İnsanı en önemli yapansa “akıl” ve “bilinç/şuur”dur. Akıl, düşünmenin efektifidir. Bunun farkında olmak ise bilinçtir. Bu kaybedildiğinde insan kendisini de kaybeder.

Akıl, çocukluk döneminde okuma-yazma bilmeden önceki “kıyas-deneme yanılma” öğrenme sürecine her zaman devam etmelidir. Düşünceyle elde edilen bilginin üretime dönüşmesi gerekir. Öz sabit kalmak şartıyla düşünce ve şuurun süslenmesi insanî bir gerekliliktir. Her zaman yenilik, insanı çeken bir akımdır.    

Hangi fikir olursa olsun, her yeni fikir, bir veya iki nesli idare eder. Kendisiyle baş başa kalan her birey, vicdanında her şeyin nasıl olup bittiğinin farkındadır. Ancak eylemde/üretme düzleminde aile, toplum ve çevreden dolayı farklılaşır.

Zıtlar birbirlerinin fark edilmesi için çok önemli birer referans noktasıdırlar. Sonsuz, sınırsız ve renklerin aynılığı, sınırı ve sonu bulmada aciz kalır. Birey kendisiyle baş başa kaldığında “mikro perspektif” durum, toplumun temelini doğru atmaya namzet olur. Bu aşamada kişi kendi karanlık ve aydınlığını içinde barındırır. Karanlık, ancak aydınlık olduğunda dağılır.

Kişi, kendinin yanındayken en hakikî hayatla karşı karşıyadır. Bireyi gözlemleyen farklı bir göz, kişinin ne zaman, nerede ve nasıl davranacağı noktasında belirsizdir. Yalnız kalan kişi, söz ve eylem açısından sınırsız özgürlüğe kavuşur. Bu hürriyete dönüşür ya da zillete. Kendi iç dünyasına dalan kişi sınırsız hazineleri keşfedebilir.   

Hayatta kalmak ilk sırada, lüks en son sırada yer alır. Batı’nın yokluğu, Doğu’nun varlığını anlayamaz. 

***

Fedâkârlık, Müslüman kişiyi Batı’nın diğer fertlerinden ayırır. Düşünme dünyasına giden kişi, fikir hürriyetinin zirvesini yaşar. Ancak okuma oranına bakıldığında durum pek iç açıcı değildir. Şartların getirdiği evde kalma, düşünce hamuruyla bir fırsata çevrilmelidir.

Virüs nedeniyle toplumların tezatlar yaşaması doğaldır. Yaşadığımız çağda maddî ne varsa hepsi birer pranga oldu. Özellikle makro düzeyde demokratikleşen Batı’ya rağmen Doğu’nun mikro düzeyde demokratikleşmesi, prangalardan kurtarmak için iyi bir fırsattır. Para, mâkâm, ev, araba ve haz bataklığındaki insanlık en kolay şekilde mikro düzeyde kurtulur. 

Sefahat, vandallık, şöhret, statü, şan ve başarı gibi kabul görmüş genel yanlışların zamanın getirisiyle dondurulmuş olması mânidardır.

İnsan acizliğini gördü. Bu durumun mikro ölçekte politik atılımlar ile zirveye çıkması mümkündür. Uzaktan öğretim/eğitim, çalışma saatlerinin arttığını göstermiştir. Bunun yaygınlaşması ve kalıcılığı çok önemlidir.  

Evde kendisiyle kalan kişi, prangalarından kurtulur ve gerçek anlamda toplumun kendisinden beklediği rolleri doğru temele oturtur. Donanımlı bireylerin kendisini gerçekleştirmesine imkân verildiğinde şöhret, statü, şan ve para geçer akçe olmaktan çıkar. Bilinsin ya da bilinmesin, bu çok büyük bir devrimdir!

***

Kişinin okuyarak ve düşünerek kazandığı ahlâk ve üretim devrimi, devrimlerin en büyüğüdür. Zaman insanlığa bu fırsatı sunmuştur. Bu noktadan fırsatı en yüksek olanlar, mikro ölçekte vicdan, idrak, bilim, akıl, kalp ve firâseti harekete geçirenlerdir.

Mikro ölçekte gerçekleşen devinim, makro âlemde/toplum karşılığını buldukça değer kazanır. Devlet, rejim, kurum ve millet gibi makro sistemlerin çarkları “devletin bekâsı” ve “vatanın selâmeti” gibi kavramları içselleştiren, canını ve yaşama hakkını hiçe sayabilme olgusu ile yükselir.

Halkın özgür iradesi, kararlara katılımı ve hukuk ile adalet kavramlarının öne çıkmasıyla toplum gelişir ve gerçek mânâda hür olan bireyler ile hür toplumlar inşâ edilir. Kendinden uzaklaşan bireyler, kendilerine gelerek kendi dünyalarını yaşarlar.