Kemal Kılıçdaroğlu’nun tele-vizyonu

ABD’den çevrimiçi katılımı gözlerini parlatarak ve “Bizim milletimiz teknolojiyi de görsün. Allah aşkına, teknolojiyi bir görsün millet! Oturduğum yerden Amerika’yı izliyorum” diyerek anlatan Kemal Bey, bırakın “ikinci yüzyıla çağrı” yapmayı, önceki yüzyılda kaldığını göstermiştir.

KEMAL Kılıçdaroğlu son zamanlarda farklı siyâsî manevralarla kendini gündemde tutmaya çalışıyor. Bunun kendi bilgi, görgü ve becerisi olacağını düşünmüyorum.

Konuları gündeme getirme biçimi, esprili bir dil, halktan gibi görünme filan... Twitter’i etkin kullanma, bakanlarla polemiğe girme veya mutfaktan mesaj verme, “genel müdürlük” geleneğinden gelen bir kişinin yapacağı iş değil. Bu yeni tarzıyla bir iddia da ortaya koyuyor; “Az kaldı”, “Geliyoruz”, “Sabredin”, “Bunu değiştireceğiz” türünden laflarla seçimlere dair kesin ve kazanacak bir lider mesajı vermeye çalışıyor.

Eskiye nazaran halk diliyle daha “gaza gelmiş” bir profil görmeye başladık. Bu yeni imaj, önceki siyâsî profili ile örtüşmüyor. Bu değişikliğin bir sebebi vardır. Benim tahminim, kendisine akıl verenlerin strateji değişikliği ya da akıl verenleri değiştirmiş olması. Ya değilse, 70 yıllık Kemal Bey’in böyle anî ve hızlı bir iklim değiştirmesi zor.

Kemal Bey’in tarz değiştirdiğini görüyoruz ama bu tarzın “iyi bir tercih” olduğunu söylemek zor. Kemal Bey ile birlikte partisi zihniyet olarak baskıcı, dayatmacı ve tektipleştirici bir zeminden dış müdahalelere açık, Türkiye’yi zora sokacak ve millî güvenliğine zarar verecek bir oluşum olmaya evirilmiş gibi görünüyor. Bu değişimin de Kemal Bey’in aklıyla olduğunu düşünmüyorum. Bu noktada Kemal Bey, bu radikal değişim ve dönüşüme karşı çıkacak bir liderlik yeteneğinden yoksun olduğu için, partiyi dizayn eden üst akıl bu tip bir genel başkanı tercih etmiş olabilir.

Bunlar sadece tahmin. Ama gerçek şu ki, Kemal Bey’in partisini getirdiği nokta, eskisinden daha tehlikeli. Bu nokta, partinin iktidar olma ihtimâlinin artması değil, partinin eskisinden daha “soft” ama millî güvenliğe zarar verecek dış mihrakların operasyonları için elverişli bir araç hâline gelmesi.

***

Kemal Bey önce ABD’ye, sonra İngiltere’ye yurt dışı ziyaretler gerçekleştirdi. Almanya’ya gitmek için de plân yapıyor. Bu ziyaretleri Kemal Bey uluslararası yönü ve becerisi olan bir lider görüntüsü vermek için kullanmaya çalıştı. Biliyoruz ki, Türkiye’de sadece siyasette değil, her alanda ABD ziyareti yapmak bir güç devşirme aracıdır; diğerlerine önemli işler peşinde koştuğu havası verir. Sıradan insanlar bile Manhattan’da gezerek, Time Square’de resim çektirerek itibar sağlamaya çalışırlar. Kemal Bey’in ABD’de kimlerle görüştüğü ayrı bahis fakat oradan vermeye çalıştığı mesajlar ilk defa ABD gören bir vatandaşınkinden farksızdı. Yani acemiceydi.

ABD ve İngiltere gezilerinden sonra Kemal Bey, 22 Kasım’da Twitter’den videolu bir vizyon duyurusu yaptı. Türkiye’nin zaman zaman yaşadığı ekonomik krizleri “sonsuza kadar bitirecek” bir ekonomik vizyondu bu. “Şunun şurasında 3 Aralık’a ne kaldı. Geliyor gelmekte olan…” diyerek halkı sihirli formül beklentisine soktu.

Kemal Bey’in çapını bilenler heyecanlanmadılar. Parti tabanının heyecanı da sihirli ekonomik formülden çok mevcut iktidarı sallayacak bir haber beklentisinden kaynaklanıyordu.

O beklenen süreç geçti ve Kemal Bey vizyonunu açıkladı. Şahsen benim de tahminim partiye yeni ve flaş isimleri katarak adaylığını güçlendirme çabası şeklindeydi.

Tahminim tuttu ama isimleri tam düşünememiştik. Toplantıda iki isim dikkat çekti: Bunlardan birisi ABD’li Jeremy Rifkin, diğeri de Daron Acemoğlu idi.

Asıl sürpriz ise, bu iki ismin CHP’nin vizyon toplantısına gelme zahmetinde bulunmayıp ABD’den çevrimiçi olarak buluşmaya katılmalarıydı. Kemal Bey’in başdanışmanı olacak isimle henüz yüz yüze görüşmediği, daha önce de bir kere çevrimiçi olarak görüştükleri söylendi. Anlaşıldı ki Jeremy Rifkin, Kemal Bey’in vizyonuna televizyonla “uzaktan” destek verecekti.

ABD’den iki ismin çevrimiçi olarak toplantıya katılması, onların Kemal Bey’in abarttığı kadar bu vizyon meselesini ciddiye almadıklarına işaret sayıldı. Bizatihi CHP’ye yakın isimler bile buna tepki gösterdiler. CHP’den yeni ayrılan Aslı Baykal, “Ben Batıcı aşağılık kompleksini hiç anlayamıyorum. Türkiye’nin çok iyi yetişmiş değerleri var. Türk toplumunun yapısını ve ihtiyaçlarını, daha önemlisi çıkarlarını elbette onlar gözetecektir. Seçime giden bir partinin sunumunda, bir Amerikalıyı sömürge komiseri gibi, hem de ilk konuşmacı olarak sunmak, CHP’de aklın tatilde olduğunu gösteriyor” değerlendirmesini yaptı.

Yılmaz Özdil ise, ABD’liler televizyonda konuşurken Kemal Bey’in yanında uyuyakalan eşi hanımefendinin görüntüsünü “Heyecan verici bir toplantı oldu” diyerek paylaştı ve vizyon toplantısıyla dalga geçti. Sosyal medyada ise Kemal Bey’in ağzından “Vizyon demedim, televizyon dedim!” şeklinde espriler yapıldı.

Yurtdışı gezilerine göndermeler yapması ve Jeremy Rifkin ismini Kemal Bey’in önemli bir vizyon faktörü gibi lanse etmesi, yazının başında dillendirdiğimiz şekilde CHP’nin iklim değiştirdiği tezimizi daha da güçlendirmektedir. Ve yine tekrarlayalım; bu Kemal Bey’in aklı değil, onu kullananların onu da sürüklediği bir üst akıldır. Ve CHP, Deniz Baykal’ın Kemalist partisi olmaktan çıkmış, küresel kapitalizmin ve neo-liberal Rifkin’in üst akıl olarak yönettiği bir oluşum hâline gelmiştir.

Bir umut olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nu pompalamaya çalışanların Kemal Bey’in verdiği falsolar hakkında ne düşündüklerini ise merak etmiyor değilim.

Elif Çakır isimli bir gazetecinin, “Ben kendi adıma çok heyecanlandım” diyerek ABD’den ekranla katılımın eleştiri konusu olduğunu sorması üzerine Kemal Bey’in verdiği cevap, tüm vizyonu altüst etmiş ve üst akılın allayıp pulladığı Kemal Bey’in gerçek çapını ortaya dökmüştür. Kemal Bey, ABD’den çevrimiçi katılımı gözlerini parlatarak, “Bizim milletimiz teknolojiyi de görsün. Allah aşkına, teknolojiyi bir görsün millet! Oturduğum yerden Amerika’yı izliyorum” diyerek anlatmıştır. Bu cevabıyla Kemal Bey, bırakın “ikinci yüzyıla çağrı” yapmayı, önceki yüzyılda kaldığını göstermiştir. Halk teknolojik olarak Kemal Bey’in kafasından en az 25 yıl öndedir.

Bu durumda, yazının girişinde de belirtmeye çalıştığımız gibi, karşımıza iki Kemal Kılıçdaroğlu çıkıyor: Birincisi toplumun gerisinde kalmış, yurtdışına gitmeyi marifet sayan, sık sık gaf yapan, vasat bir kasaba politikacısı düzeyinde, dışarıdan bakıldığında “Bundan ne köy olur, ne kasaba!” dedirten Kemal Bey… İkincisi ise üst aklın makyajladığı, küresel güçlere “Beni kullanabilirsiniz” şeklinde göz kırpan, CHP’yi kimliksizleştiren, iktidara geleceğine inandırılmış ve şimdiden ahkâm kesmeye başlamış Kemal Bey…

Ama ikisi birbirinden ayrılamaz. “Şecaat arz ederken merd-i Kıptî sirkatin söyler” deyiminde olduğu gibi, vizyon açıklarken bir bakarsınız, “Allah aşkına, teknolojiyi bir görsün millet!” der ve halktan ve teknolojiden bîhaber olduğunu ortaya koyuverir.