Kelimelerle direniş

Vuslata erebilmek mi? Orası elbette bilinmez. Ama kelimelerin şehadetinde “sefer” boyunca gözlerini “zafer” bezeli düşlerinden ayırmamak değil midir zaten esas olan? İşte o da öyle yapar. Vazgeçmek ve devam etmek arasında bir yerlerde yarına olan umutlarını sakladığı kelimelerle direnir her bir zorluğa.

YAŞAM yolculuğu süresince insanoğlu ulaşmak istediği hedef ya da hedefler doğrultusunda farklı noktalarda çeşitli zorluklarla karşılaşır. Kimi zaman ekonomik, kimi zaman sosyal, kimi zamansa psikolojik birçok nedenden kaynaklanan bu zorluklar, sonuca giden yolda aşılması amaçlanan engeller olarak birey için belli bir mücadele etme durumunu da beraberinde getirir.

Zorluklar karşısında edinilen olumlu ya da olumsuz tutumla birlikte şekillenen söz konusu mücadele süreci çoğu zaman iki uç arasında gelir gider: Vazgeçmek ve devam etmek…

Vazgeçmek, bireyin zorlukların şiddeti ve yoğunluğu nispetince bunalmasının neticesinde varış noktasına yakınlığına dair inancının tazeliğini yitirmesiyle birlikte isteyerek ya da bir zorunluluk hâlinin gereği olarak tercih etmek durumunda kaldığı bir yoldur. Vazgeçme eylemi “kolay” ifadesiyle nitelendirilse de aslında öyle değildir. Çünkü vazgeçişlerin bir yönüyle “zayıflık” şeklinde algılanabilmesi hem bireysel, hem sosyal bir linçin kapılarını aralaması yönünden birey için beklenmedik sonuçlar doğurabilmektedir. Dolayısıyla özellikle uzun ve yoğun bir emeğin ortaya koyulduğu bir mücadelenin zihnen ve bedenen bitirilebilmesi oldukça zordur ve zaman alır.

Diğer taraftan “devam etmek”, bir yönüyle mücadelenin acıtıcı yanları ve engellerle dolu sürecinin kabulünü mümkün kılarken, bir yönüyle karşılaşılan engellerin aşılabilmesi adına içsel güç noktasındaki farkındalığı ortaya çıkardığından bireyi yaşam içerisinde diri ve mutlu kılar. Böylece birey, yaşanan ve yaşanabilecek birçok olumsuz duruma rağmen, düşe kalka yol alabiliyor olmanın verdiği hazla -sürecin içerisinde dönem dönem yaralansa bile- her yeniden kalkışta bir ruhsal dönüşümün kapılarını aralamaya devam eder. Ve artık herhangi bir nedenle düşkün ya da yorgun olduğu vakitlerde dahi sanat, edebiyat, müzik gibi çeşitli dışavurumların da eşliğinde vazgeçmenin, pes etmenin, geri dönmenin değil düşünmenin, dinlenmenin ve kardelen misali bir direnişle yola devam edebilmenin çarelerini bulmaya yönelir.

Bireyin mücadele süreci içerisindeki direnişi bazen bir resimle sembolleşir. Kimi zaman kurşun kalemin, kimi zaman fırça ve boyanın tuval üzerinde bıraktığı izler nice karanlık fırtınalı gecelerde, nice çıkmaz sokaklarda ve nice yalnız bırakılışlarda bireyin yaşadığı duygulara şahitlik eder. Vazgeçmenin kıyısında belki son adımın ardında bıraktığı gözyaşları coşkun bir nehir olur. İnanç ve kararlılığını test eden korku ve endişenin yansıması, heybetli bir dağ olur. İnsanlardan gitgide uzaklaşan yüreğinin kimsesizliği boynu bükük bir karanfil olur. Ya da yol alabilmenin mutluluğuyla renklenen bir kır bahçesi, mavi bir gökyüzü ve ışıl ışıl parlayan bir güneş resmeder duygularını.

Bazen bu direnişe müzik yarenlik eder. Kahramanlık duygularını harekete geçiren ezgilerle birey yeniden dirilişe yol alırken aslında hiçbir vakit yalnız olmadığının da farkına varır. Özlem kokan nağmelerde sevdikleri gelir gözünün önüne ve ne olursa olsun devam etmesi gerektiği hissi kaplar birden yüreğini. Eskilerden bir türküyle şahlanıverir birden içinde gizli kalan nice güzel duygular ve artık ne sessizliğe, ne de gürültüye teslim olur.

Bazen de kelimelerde can bulur direniş. “Zor” der, “İnşirah” yetişir; “Uzak” der, “Burak” yetişir; “İmkânsız” der, “Hızır” yetişir insana. Umut yüklü kelimelerden şiirler ile öyküler doldurur heybesine ve nice “Varılmaz” denilen yola düşer ardına bakmadan. “Öyle yıkma kendini!” der[i], “Tohum saç, bitmezse toprak utansın!” der[ii], “Yürü hür maviliğin bittiği son hadde kadar” der[iii]

Vuslata erebilmek mi? Orası elbette bilinmez. Ama kelimelerin şehadetinde “sefer” boyunca gözlerini “zafer” bezeli düşlerinden ayırmamak değil midir zaten esas olan? İşte o da öyle yapar. Vazgeçmek ve devam etmek arasında bir yerlerde yarına olan umutlarını sakladığı kelimelerle direnir her bir zorluğa.

“Yarın farklıdır bugünden,/ Adı değişir hiç olmazsa./ Kara bir suyu geçiyoruz şimdilerde/ Basarak yosunlu taşlara./ Sen bugünden yarına/ Birazcık umut sakla.” [iv]

Sonuç olarak, gerek resim, gerek müzik, gerekse kelimeler gibi çeşitli dışavurumlar, varoluşunu devam ettirme gayretindeki bireyin iç dünyasının bir yansıması olarak ortaya çıkar ve zorluklar karşısında bir motivasyon kaynağı olarak diğer toplum fertlerinin hayatlarına dokunur. Bu bağlamda her bir dışavurumun birey ve toplum bazında kendine özgü katkılar sunduğu söylenebilir. Ancak genel olarak zihinlerde uyandırdığı farklı çağrışımlarla “özgün” hayâl dünyalarını harekete geçirebilme gücüne sahip kelimelerin söz konusu mücadele-direniş-umut üçgeninde özel bir yere sahip olduğunu ifade etmek mümkündür.



[i] Ahmet Arif, Hasretinden Prangalar Eskittim.

[ii] Necip Fazıl Kısakürek, Çile.

[iii] Yahya Kemal Beyatlı, Kendi Gök Kubbemiz

[iv] Melih Altıok, Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi 2.