
YAŞAM yolculuğu
süresince insanoğlu ulaşmak istediği hedef ya da hedefler doğrultusunda farklı
noktalarda çeşitli zorluklarla karşılaşır. Kimi zaman ekonomik, kimi zaman
sosyal, kimi zamansa psikolojik birçok nedenden kaynaklanan bu zorluklar,
sonuca giden yolda aşılması amaçlanan engeller olarak birey için belli bir mücadele
etme durumunu da beraberinde getirir.
Zorluklar
karşısında edinilen olumlu ya da olumsuz tutumla birlikte şekillenen söz konusu
mücadele süreci çoğu zaman iki uç arasında gelir gider: Vazgeçmek ve devam
etmek…
Vazgeçmek,
bireyin zorlukların şiddeti ve yoğunluğu nispetince bunalmasının neticesinde
varış noktasına yakınlığına dair inancının tazeliğini yitirmesiyle birlikte
isteyerek ya da bir zorunluluk hâlinin gereği olarak tercih etmek durumunda
kaldığı bir yoldur. Vazgeçme eylemi “kolay” ifadesiyle nitelendirilse de aslında
öyle değildir. Çünkü vazgeçişlerin bir yönüyle “zayıflık” şeklinde
algılanabilmesi hem bireysel, hem sosyal bir linçin kapılarını aralaması
yönünden birey için beklenmedik sonuçlar doğurabilmektedir. Dolayısıyla özellikle
uzun ve yoğun bir emeğin ortaya koyulduğu bir mücadelenin zihnen ve bedenen
bitirilebilmesi oldukça zordur ve zaman alır.
Diğer
taraftan “devam etmek”, bir yönüyle mücadelenin acıtıcı yanları ve engellerle
dolu sürecinin kabulünü mümkün kılarken, bir yönüyle karşılaşılan engellerin
aşılabilmesi adına içsel güç noktasındaki farkındalığı ortaya çıkardığından
bireyi yaşam içerisinde diri ve mutlu kılar. Böylece birey, yaşanan ve
yaşanabilecek birçok olumsuz duruma rağmen, düşe kalka yol alabiliyor olmanın
verdiği hazla -sürecin içerisinde dönem dönem yaralansa bile- her yeniden
kalkışta bir ruhsal dönüşümün kapılarını aralamaya devam eder. Ve artık
herhangi bir nedenle düşkün ya da yorgun olduğu vakitlerde dahi sanat,
edebiyat, müzik gibi çeşitli dışavurumların da eşliğinde vazgeçmenin, pes
etmenin, geri dönmenin değil düşünmenin, dinlenmenin ve kardelen misali bir
direnişle yola devam edebilmenin çarelerini bulmaya yönelir.
Bireyin
mücadele süreci içerisindeki direnişi bazen bir resimle sembolleşir. Kimi zaman
kurşun kalemin, kimi zaman fırça ve boyanın tuval üzerinde bıraktığı izler nice
karanlık fırtınalı gecelerde, nice çıkmaz sokaklarda ve nice yalnız
bırakılışlarda bireyin yaşadığı duygulara şahitlik eder. Vazgeçmenin kıyısında
belki son adımın ardında bıraktığı gözyaşları coşkun bir nehir olur. İnanç ve
kararlılığını test eden korku ve endişenin yansıması, heybetli bir dağ olur. İnsanlardan
gitgide uzaklaşan yüreğinin kimsesizliği boynu bükük bir karanfil olur. Ya da
yol alabilmenin mutluluğuyla renklenen bir kır bahçesi, mavi bir gökyüzü ve
ışıl ışıl parlayan bir güneş resmeder duygularını.
Bazen
bu direnişe müzik yarenlik eder. Kahramanlık duygularını harekete geçiren
ezgilerle birey yeniden dirilişe yol alırken aslında hiçbir vakit yalnız
olmadığının da farkına varır. Özlem kokan nağmelerde sevdikleri gelir gözünün
önüne ve ne olursa olsun devam etmesi gerektiği hissi kaplar birden yüreğini. Eskilerden
bir türküyle şahlanıverir birden içinde gizli kalan nice güzel duygular ve artık
ne sessizliğe, ne de gürültüye teslim olur.
Bazen
de kelimelerde can bulur direniş. “Zor” der, “İnşirah” yetişir; “Uzak” der, “Burak”
yetişir; “İmkânsız” der, “Hızır” yetişir insana. Umut yüklü kelimelerden
şiirler ile öyküler doldurur heybesine ve nice “Varılmaz” denilen yola düşer
ardına bakmadan. “Öyle yıkma kendini!” der[i], “Tohum saç, bitmezse
toprak utansın!” der[ii],
“Yürü hür maviliğin bittiği son hadde kadar” der[iii]…
Vuslata
erebilmek mi? Orası elbette bilinmez. Ama kelimelerin şehadetinde “sefer”
boyunca gözlerini “zafer” bezeli düşlerinden ayırmamak değil midir zaten esas
olan? İşte o da öyle yapar. Vazgeçmek ve devam etmek arasında bir yerlerde
yarına olan umutlarını sakladığı kelimelerle direnir her bir zorluğa.
“Yarın farklıdır
bugünden,/ Adı değişir hiç olmazsa./ Kara bir suyu geçiyoruz şimdilerde/ Basarak
yosunlu taşlara./ Sen bugünden yarına/ Birazcık umut sakla.” [iv]
Sonuç
olarak, gerek resim, gerek müzik, gerekse kelimeler gibi çeşitli dışavurumlar, varoluşunu
devam ettirme gayretindeki bireyin iç dünyasının bir yansıması olarak ortaya
çıkar ve zorluklar karşısında bir motivasyon kaynağı olarak diğer toplum
fertlerinin hayatlarına dokunur. Bu bağlamda her bir dışavurumun birey ve
toplum bazında kendine özgü katkılar sunduğu söylenebilir. Ancak genel olarak
zihinlerde uyandırdığı farklı çağrışımlarla “özgün” hayâl dünyalarını harekete
geçirebilme gücüne sahip kelimelerin söz konusu mücadele-direniş-umut üçgeninde
özel bir yere sahip olduğunu ifade etmek mümkündür.