Kelebeğin izinden

Bir kelebeğin kanat çırpması, dünyanın yarısını dolaşabilecek bir kasırganın oluşmasına neden olabilir. Belki de bunun nedeni, onun kanadına olan inancının eseridir. Havaya kaldırılan bir yumruk, diğerinin de kalkacağının garantisidir.

BİR kişi neleri değiştirebilir? Hangi kelebek haberdardır ardı sıra gelen koca bir fırtınadan? Bir cümle, bir fikir, küçük bir ışık ya da enteresan bir tesadüf, neleri getirir hayatımıza? Zaten “kader” dediğimiz de tüm bu detayların ahengi değil midir?

1957 yılının Amerika’sında idamla yargılanan 18 yaşındaki çocuğun hikâyesiyle başlar her şey. Babasını öldürmekle suçlanmaktadır. Olayın mahkeme tarafından saptanmış iki tanığı vardır. İlki, alt kat komşuları olan, sol ayağı sakat ve sağır bir ihtiyar; diğeri ise karşı apartmanda ikâmet eden ve gözleri iyi görmeyen bir kadın. İki apartman arasında bir tren yolu vardır ve tren geçtiği sırada çıkan ses nedeniyle insan kendi zihin sesini dahi duyamaz.

Evet, gerçekten ortada bir ceset vardır ancak katil belli değildir. Cinayet sırasında iki apartman arasından tren geçiyor olmasına rağmen sağır ihtiyar, şüpheli çocuğun “Seni öldüreceğim!” şeklindeki bağırtısını duyduğunu iddia etmektedir. Karşı apartmandaki kadın ise tren yüzünden görüş alanının kapanmış olmasına rağmen yatağında yatarken -ki hiç kimse yatarken gözlük kullanmaz- cinayeti gördüğünü ve katilin çocuk olduğunu savunmaktadır.

Mahkeme tüm bu ifadeleri göz önüne alarak şüpheliyi 12 erkek üyeli jüriye sevk eder. “1” numaralı jüri, diğer 11 jüriye başkanlık etmektedir. Özel bir odada gerçekleştirilen bu karar toplantısında genel istek, çocuğu bir an evvel elektrikli sandalyeye gönderip jüri üyelerinin diğer işlerine devam etmek üzere dağılmaları yönündedir. Çarçabuk bir oylama gerçekleştirilir. Tahminler, oylamanın 12’ye 0 şeklindeki oranla sonuçlanacağı yönündedir. Ancak öyle olmaz. “8” numaralı jüri üyesi olan Davis, tüm baskılara rağmen vicdanının sesini dinleyerek çocuğun suçsuz olduğunu savunmaktadır. Toplantı boyunca aşağılanır, tehdit edilir, hor görülür ancak yine de vazgeçmez. Yaklaşık iki saat süren bu toplantı boyunca diğer jüri üyelerini teker teker yılmadan ikna eder. Ve en sonunda idam kararıyla çıkılacağı düşünülen o odadan beraat kararı çıkar, çocuğun hayatı kurtulur.[i]

Kıssadan hisse olarak üzerimize almamız gereken, belki de sadece kendi öz varlığımızı unutmamamız gerektiğidir. İlâhî adaletin küçük birer numûnesi olarak içimize yerleştirilen vicdanımız, yegâne kılavuzumuzdur. Yalnız kalmak, ötekileşmek ya da yok sayılmak bedeliyle de olsa hayat ellerimizde ve ölüm, yalnızca zihinlerimizdedir.

Parça, bütünün habercisidir ve parçadaki her değişiklik bütünü etkiler. “Evren değişimlere rağmen bir düzen, ayrıntılara rağmen bir ahenk içerisindedir.” Esasen âlem içinde âlem olarak, insan ve dünya ilişkisi düşünülebilir. Ötekinden bağımsız olarak insan, ancak kendi iç dünyasında devrini tamamladıktan sonra dışarıdakiyle temas kurabilir. Dışarıdakini ancak bu şekilde değiştirebilir. Kendi serüvenini tamamlamış olduğuna duyduğu inançtır insanı esas mesul kılan. “Ben olmak, sorumluluktan kaçamamaktır.” Hikâyenin esas kahramanı olan “8” numaralı jüri üyesi Davis’in kendi şüphesinden emin oluşu ve duyduğu mesuliyet sebebiyle gayret veriyor olması, buna örnek olarak işaret edilebilir. Diğer 11 jüriye rağmen verdiği mücadele, en nihâyetinde “hayat verici” bir mücadeledir.

Minik bir kelebeği izleyelim meselâ... Hacminin aksine, adından o denli söz ettirmiş ki kanadının gücüne fizik teorileri üretilmiştir ve rüzgârı, ardında şiddetini bırakmıştır. “Amazon ormanlarında bir kelebeğin kanat çırpması, Amerika’da fırtına çıkmasına neden olabilir” cümlesini duymayan kalmamıştır.

Bir kelebeğin kanat çırpması, dünyanın yarısını dolaşabilecek bir kasırganın oluşmasına neden olabilir. Belki de bunun nedeni, onun kanadına olan inancının eseridir. Havaya kaldırılan bir yumruk, diğerinin de kalkacağının garantisidir.

“Bir taş at./ Bir taş daha at./ Bir şiir ateşle./ Bir yumruk yükselt.”

 


[i] 1957, ABD, “12 Angry Men” filminin hikâyesi.