Kediler, kediler, kediler

Kendi kurallarını kendileri inşâ eden kedilere istemedikleri bir şeyi yaptırabilmek neredeyse imkânsızdır. Kendi doğrularını ilke edinen kediler, bir başkasının dilemesiyle davranışlarında değişikliğe kolay kolay gitmezler. Önlerine konulan engeli aşmak için patilerinden geleni ardına koymazlar.

ŞİMDİYE dek 10’dan fazla sayıda kediye annelik etmiş biri olarak bu yazımda yavrularımı konu edinmek istiyorum.

Uzaktan bir bakana yalnızca sokakta birbirlerinden ayırt edilemeyen, neredeyse her biri birbirinin aynı olan hayvanlar olarak görünseler dahi her birinin birbirinden farklı olduğunu ancak bir kedi yakını olarak dile getirmek mümkün olacaktır.

Onlardan öğreneceğimiz çok şey olduğuna içtenlikle inandığım kediler, kendilerine has renkleriyle, tıpkı insanlar gibi birbirlerinden farklı yüz ifadeleri ve yapılarıyla, farklı karakterleriyle yüzyıllardır etrafımızda yaşamlarını idame ettiriyorlar. Elbette insanların kendilerini dahi düzgünce dinleyerek anlamaya çalışmadığı şu dünyamızda kedileri anlama çabası pek çoklarınca gösterilmiyor.

Gelelim hâlihazırda henüz yeni andığımız bu kedileri anlama çabasının nasıl verilmesi gerektiğine ve kedileri birbirlerinden farklı kılan şeylerin, onlardan öğrenilecek şeylerin neler olduğunu öğrenmeye...

Öncelikle kedileri anlama çabasını insanın kendi içerisinde saklı bulunan temel “anlamak çabası” üzerinden geçtiğini dile getirmek mümkündür. İlk olarak kendisini ve çevresini anlamak üzerine denemeler gösteren kimseler, hayatın çeşitli noktalarında anlaşılmayanı anlamaya, anlaşılmaya yatkınlık gösteren ise çok daha iyice anlamaya yakın bir noktada yer alırlar.

Anlam ve anlaşılmak, yalnızca konuşabilenin ve kendini anlatabilenin etekleri dibinde bulunmaz. Anlatmayanın da bir anlamı vardır; anlatmadan da anlaşılmak mümkündür. Anlaşılmak için yalnızca bir dile veyahut bir nefese sahip olmak zorunluluğu yoktur. Saksıda tazecik çiçeklenen bir bitkiyi de, masanın üzerinde duruveren bir kalemi de anlamak söz konusu olabilecekken, mahalle aralarında, Yahya Efendi Türbesi’nde, deniz kenarlarında sevilmek istercesine ayaklar arasında gezinen kendileri anlamak, onları sakince hissetmekten geçmektedir.

Çok farklı olduğu düşünülse ve bir bağlamda benzerlik göstereceği düşünülemese de, kedilerin de hisleri insanlarınki gibi çeşitlidir. Onları hissetmek demek, o esnada tıpkı bizler gibi onların da nasıl bir ruh hâline sahip olduğunu kavramaya çalışmak ve bu kavrayışın ışığında davranmak demektir.

Kediler de pozitif enerjisini ve kendisini önceden o yana sevdikleri bir kimseyi gördüklerinde mutlu, damaklarına lâyık lezzetli bir mama yediklerinde neşeli, birkaç gün önce doğurmuş olup henüz lohusayken yorgun, oyun oynamak isteğiyle dolup taştıklarında enerjik, hoşlanmayacakları durumlarla karşı karşıya kaldıklarında öfkeli, midelerini bulandıran kokular aldıklarında iğrenmiş, sahiplerinden veyahut gün içerisinde selâmlaştıkları tanıdıklarından uzak kaldıklarında özlem dolu olabilmektedirler.

Kimi zaman anlatılanı da sanki uslu bir çocuk gibi anlayarak harekette bulunma kabiliyetini gösteren kediler, tıpkı insanlar gibi mutlu, neşeli, yorgun, enerjik, öfkeli, iğrenmiş ve özlem dolu olabilecekleri gibi kaleme aldığım olayların özünde birbirlerinden farklı tepkilerde de bulunabilmektedirler. Örneğin bir kedi, sahiplerinden veyahut gün içerisinde selâmlaştıkları tanıdıklarından uzak kaldığında özlem dolu olup o kimseleri ilk gördüğü anda etrafında dolanmaya başlasa dahi bir başka kedide bu özlemin yerini kırgınlık alabilmektedir.

Olaylara karşı farklı tepkilerde bulunmaları, yüz ifadeleri, vücut yapıları gibi kedileri birbirlerinden ayrı kılan bir başka nitelik ise büyüdükleri ortam ve tüm yaşadıklarından ileri gelir. Kendi aralarında sürekli kavga içerisinde olan kedilerin aralarına katılan yeni bebek yavru, ortamın gerginliğiyle diğer kedilere ve insanlara karşı daha çekimser yanaşabilmekte; geçmişinde bir başına, bir müddet yardıma muhtaç kalmış olanları yaşamlarını çevreye karşı ürkek davranarak idame ettirebilmektedir. Bir hane içerisinde belirli bir insan ev arkadaşıyla ilgiyle büyütülen kediler ise diğerlerine kıyasla daha uysal olma eğilimine sahiptirler.

Kendi kurallarını kendileri inşâ eden kedilere istemedikleri bir şeyi yaptırabilmek neredeyse imkânsızdır. Kendi doğrularını ilke edinen kediler, bir başkasının dilemesiyle davranışlarında değişikliğe kolay kolay gitmezler. Önlerine konulan engeli aşmak için patilerinden geleni ardına koymazlar. İnsanın kendi ilkelerini yazması ve kendi zararına olmayacak noktaya dek fikirlerinin arkasında kalması, kedilerden öğrenilebilecekler arasında öngördüğüm bir misâldir.

Bir diğer öğreti ise, her şeyden önce kendi faydalarını gözetiyor olmalarıdır. Elbette öğretileri başarıyla insana uyarlayabilmek, bencillikle adım atmamak gerekmektedir. “İlk olarak kendisini iyi hâle getirmeyen kimse, çevresine de bir noktadan sonra iyi gelemez” demek, özetleyici olacaktır.

Bir diğer ve yazımda vereceğim son öğreti ise, kedilerin sevgilerini koşulsuzca verebilir olmalarıdır. Kendilerine yakınlık beslemeyen kimselere dahi kendilerine ilgi gösterenlerden ayrı tutmaksızın sevgi gösteren, ayaklarına sürünmeyi sürdüren kediler vardır. Muamelelerinde karşılarındakinin yadırgama ihtimâlleriyle kaygıya düşmeden, diledikleri gibi muhabbet ve samimiyet girişiminde bulunabilirler.

Kendimizi, çevremizi ve onları anlamak çabasının daimî olması dileği ve her an her şeyden yeni bir öğreti elde edebilecek olmanın bilinciyle… O hâlde, miyav!