Kazakistan olaylarında Çin parmağı (2)

Çin bu başarılı (!) tecrübesinden yola çıkarak, Kazakistan’ı ve dolayısıyla Orta Asya’yı kaosa sürüklemek için terör örgütleri ile işbirliği yapacaktı. Bunun için en uygun aday FETÖ idi. Üstelik FETÖ’nün Çin’e diyet borcu da vardı. Çünkü FETÖ’nün 2014 öncesinde Türk Hükûmeti’ni Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde “teröre destek veren ülke” olarak yargılatma girişiminde Çin koşulsuz yardım etmişti. FETÖ’nün Zaman gazetesinde, 2013 yılında, “Türkiye DAEŞ’e militan yardımı yapıyor. Çin’den savaşçı getirip DAEŞ’e göndermek için Urumçi’ye 70 bin pasaport yolladı. Şu an Türkiye sayesinde DAEŞ’e katılan Uygur savaşçı sayısı 5 bini geçti” şeklindeki asılsız haberler Türkçe ve İngilizce yayınlamışlardı.

Türk Devletleri Teşkilatı’ndan en fazla kim rahatsız oldu?

TÜRK Devletleri Teşkilatı’nın kuruluşu, ABD ile Çin arasındaki küresel rekabet ve çatışma ortamında dünyayı iki kutuplu hâle getirmeye başladığı döneme denk geldi. ABD, Çin’in meydan okumasıyla daha rahat mücadele edebilmek için Rusya sorununu Avrupa’ya havale etmeye (buck-passing) çalışmakla birlikte dünya ülkelerini bu iki kutbun birini seçmeye zorlamaya başladı. Tam bu dönemde Türkiye, Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurucusu olarak “üçüncü dünya ülkeleri” için alternatif bir eksen yarattı.

Çünkü Türk dünyasının selâmeti, ikinci Orta Doğu’ya dönmemesi ve özellikle de kendi öz benliğini bulması için “üçüncü bir eksene” veya çok kutupluluğa ihtiyacı vardı.

Türk Devletleri Teşkilatı’nın bölgede başarılı olması durumunda bölge halkının refahı ve güvenliği kuşkusuz artacaktır. Hem Batı ve Rusya’nın Büyük Türkistan’daki prangalarını kırabilecek, hem de Çin’in İpekyolu hâkimiyeti ile Asya hegemonyası inşâ etme plânlarına “Dur!” diyebilecek ve en nihayetinde Doğu Türkistan başta olmak üzere, sahipsiz kalan ümmetin bütün yetimlerine sahip çıkmakla kalmayarak diğer Türk ve İslâm devletlerini de Çin’in ödenmesi zor borç batağından, bir diğer deyişle dolaylı köleliğinden kurtarma gücüne kavuşacaktır.

Dolayısıyla Türk Devletleri Teşkilatı, en çok Çin’i rahatsız etmiştir. 

Çin Komünist yönetimi, 12 Kasım 2021’de, İstanbul’da Türkiye, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Azerbaycan Devletlerince kurulan Türk Devletleri Teşkilatı’nın (TDT) hem Çin, hem de bölgesel anlamdaki kendi istikrar plânları için tehdit oluşturduğunu iddia etmiştir.

ÇKP’nin resmî yayın organı Global Times’te yayınlanan analize göre, “yeniden yapılandırılan teşkilatın üye sayısının arttırılması, Türk devletlerinin Pan-Türkizm fikrinin yeniden canlandığının” göstergesidir. Yazının devamı şöyle:

“Türk kavramı tarihseldir ve Orta Asya devletleri ile alâkalı değildir. Hatta bu çerçeveye göre Uygurlar Türk olmayıp Çin ırkına mensuptur. Ankara, ‘Türk’ kavramını ön plâna çıkartarak Orta Asya ülkeleri ile işbirliğini arttırmaya çalışmaktadır. İstanbul’da kurulduğu bildirilen ve ilân edilen bu örgüt (Türk Devletleri Teşkilatı), bölgedeki etnik gerilimleri tırmandırabileceği ve bölgenin istikrar ve güvenliğini tehdit edeceği ve aşırılıkçı Türk milliyetçiliği fikrini yayarak istikrarsızlık yaratabileceği tehlikesi taşımaktadır.

Çin yönetimi, Türk Devletleri Teşkilatı’nın tekrar ortaya getirdiği Pan-Türkizm ve Pan-İslâmizm ideolojilerine karşı her zaman tetikte olmalıdır. Türk Devletleri Teşkilatı ve benzer oluşum ve akımların çoğalması, Çin’i bölmeye çalışan bazı bölücü unsurlara, aşırılık yanlılarına ve ayrılıkçılara ilham verir.”[i]

Ayrıca Çinli medya kuruluşu “South China Morning Post”, 31 Aralık’ta yayınlanan bir makalede, Türk Devletleri Teşkilatı’nı hedef göstermiş ve Türk devletlerinin dayanışmasının Çin için büyük tehdit oluşturduğunu ifade ederek, “Dünya jeopolitiğinin kalbinde yeni bir güç yükseliyor” yorumuna yer vermiştir. Pekin merkezli Çin Çağdaş Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (CICIR) Başkanı Yuan Peng, bu yazısında, Türk Devletleri Teşkilatı’nın Çin’in batısındaki Sincan sınırında üç üyesi olduğu vurgulayarak ve “Dünya jeopolitiğinin kalbinde yeni bir güç yükseliyor. Bir örgütün ötesinde bir şeyi hedeflediği açık” diyerek teşkilatın Çin işgali altındaki Doğu Türkistan’a destek vereceği imasında bulunmuş ve “Bu, dünya jeopolitiğinin kalbinde Avrupa Birliği, Avrasya Ekonomik Birliği ve Şanghay İşbirliği Örgütü’ne eklenen yeni bir gücün yükseldiği anlamına geliyor” görüşünü dile getirmiştir.[ii]

Türk Devletleri Teşkilatı’ndan oldukça panikleyen Çin, tıpkı Donald Trump’ın kendisine ekonomik savaş ilân ettiğinde paniklediği gibi, dünyanın “Bir daha asla!” dediği Nazi kamplarını Doğu Türkistan’da kurmak suretiyle Uygurların olası başkaldırılarının önüne geçmek için soykırım suçundan da geri durmamakta, Türk Devletleri Teşkilatı’nı kendi kontrolüne almak için son kozunu kullanmaktan çekinmemektedir. Bu koz, Kazakistan’da bir, Çin’de iki üniversite bitiren, uzun süre Çin şirketlerinde çalışan, Uygur kökenli olmasına rağmen bunu hep inkâr eden Kazakistan eski Başbakanı Kerim Masimov’dan başkası değildir.

Kökeninin Uygur olmasından utanan ama utanmadan başbakanlık görevi sırasında birçok kez Çince takma ad kullanan Masimov, Başbakanlığı döneminde Çin ile çok sıkı diyaloglar geliştirerek ülke topraklarını Çinli nüfusa açmıştır. Ayrıca Çin ile gayr-i resmî parasal ilişkilere girdiği iddia edilmektedir. Bu dönemde Çin’in Kazakistan’daki çıkarlarını takip ederek koruyucu rol üstlenmiştir. Çin şiirine özel ilgi göstermesi ile de ünlenen Masimov, defalarca Çin’in çıkarlarını savunmakla kalmayıp bazı finansal gruplarına lobicilik yapmakla da suçlanmıştır.

Hatırlamakta fayda var; Kerim Masimov’un toplam üç kez hükûmet başkanlığı yaptığı dönemlerde ne Kazakistan’da yaşayan 2 milyon civarındaki Uygur’a, ne de Doğu Türkistan’da Çin soykırımı altında inleyen Uygurlara zerre yararı olmamıştır. 

Çin medyası, Nazarbayev’in istifası üzerine derhâl Masimov’un Kazakistan Cumhurbaşkanlığı için en ideal aday olduğunu dillendirmiştir. Şu an Fransa’ya sığınan ve Kazakistan’ın muhalif lideri olarak bilinen, Kazakistan’da bir dönem Enerji Bakanı ve BTA Bankası Genel Müdürü olarak görev yapan Muhtar Ablyazov tarafından da zamanında Kazakistan Cumhurbaşkanlığı görevi için en haklı adayın Kerim Masimov olduğu öne sürülmüştür.

Kazakistan medyası sürekli olarak (eski Başbakan) Kerim Masimov’un Nazarbayev tarafından olası bir halef olarak kabul edildiğini de tartışmıştır. O dönemlerde Kazakistan medyasındaki tartışmalarda eğitimli bir kişi için her toplumda bir yer olduğu ve Masimov’un etnik kökeninin Uygur olmasının devlet başkanlığı koltuğuna oturmasına engel teşkil etmemesi gerektiği yönündeki propagandalara sıkça rastlanırdı.

Ama işler Çin’in beklediği gibi gitmedi. Çin’in desteklediği Kerim Masimov’un yerine Cumhurbaşkanlığı’na Kasım Cömert Tokayev seçildi. Böylelikle Çin’in gizli ve tatlı rüyası suya duşmuş oldu.

Derken Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurulması, Çin’in bardağını taşıran ve paniklemesine neden olan son damla oldu. Aksakalımız Binalı Yıldırım’ın, “Çin, Türk Devletleri Teşkilatı’nın doğal üyesidir” şeklindeki talihsiz açıklaması da Çin’i sakinleştirmeye yetmedi. Çin, Türk Devletleri Teşkilatı’nın kilit ülkesi olan Kazakistan’ın devlet başkanlığına, kendi ellerinde yetişmiş ve Çin severliği ile de bilinen Masimov’u darbeyle getirmek sureti ile teşkilatın kontrolünü tam olarak eline alamasa da, en azından ilerleyişini durdurma potansiyelini elde etme yolunu seçmiştir.

Çin bunun için, Kazak toplumundaki ekonomik huzursuzluğu kullanmıştır. Kazakların gelir dengesizliği yüzünden yıllardır biriken ve patlamaya hazır öfkesini ateşleyerek, eskiden beri rüşvete dayalı diplomasi ve lobicilik faaliyetleri ile Kazakistan’da oluşturduğu bürokratik ve medyatik gücünü denemeye karar vermiştir.

Çin’in Orta Asya’ya korku pompalama iştahı

Çin, Kazakistan’daki iç kargaşayı kullanarak Kerim Masimov’un darbeyle iktidarı ele geçirebileceği düşüncesi ile kaostan faydalanmak istedi. Kazakistan’da yaratılacak kaos ortamının Orta Asya’ya yayılması Bir Kuşak Bir Yol Projesi’ni geçici şekilde sekteye uğratsa da, proje tamamlandıktan sonra Batı’nın müdahalesi ile çıkacak kaostan önce kendi kontrolünde çıkacak olan kaos, Çin’in lehine olacaktı. Çin yine eskisi gibi mağdur edebiyatı yapmaya devam edecek, bütün ülkelerin şüphesi Batı’ya ve Rusya’ya yönelecek, çoktan Çin’in borç batağına saplanan Orta Asya ülkeleri de bu kaos neticesinde Çin’e daha çok bağımlı hâle geleceklerdi. Zira kontrollü kaosu Çin daha önce de Orta Asya’da denemiş ve başarmıştı.

Çin, Taliban ve El-Kaide ile yaptığı gizli işbirliği sayesinde Orta Asya’ya terör korkusu pompalayarak ticarî işbirliği örgütü olan Şangay Beşlisi’ni Şangay Güvenlik İşbirliği Örgütü’ne dönüştürebilmiş ve bu sayede bölge ülkelerini kendine bağlayabilmişti.

Ekim 2001’de El-Kaide terör örgütünün Avrupa’daki ajanı olduğu belirlenen ve Münih’te tutuklanan Libya asıllı 32 yaşındaki Ben Heni’nin, Çin’in bu gelişmeden 3 yıl önce (1998) ABD’nin El-Kaide’ye attığı ancak patlamadığı Cruise füzelerini milyonlarca dolara satın aldığı, Çin’den alınan bu paranın “Çeçenistan’daki mücahitlerin lideri Ömer Zaghan’a yönlendirildiği” yönündeki itirafları ve hatta El-Kaide ile yapılan konuşmaların ses kaydının da bunu doğruladığı The Guardian gazetesinde ifşa olmuştu. Buna rağmen hiç kimse Çin’e “Bu para neden Çeçenistan’a yönlendirildi? Neden El-Kaide ile işbirliği yaptı?” sorusunu yöneltmemiştir.[iii]

Çin’in bu şekilde Orta Asya’ya terör korkusu pompalayarak neleri elde etmeye çalışacağı kimsenin aklına gelmemişti.

(Buraya küçük bir not düşeyim: Çin ile El-Kaide arasındaki söz konusu Cruise füzeleri, alışverişin bizzat görgü tanığıyla, hatta o Cruise füzelerini Çin uçağına yükleyen birkaç kişi ile 1999’da, Pakistan’da bizzat konuşma fırsatı yakalamıştım.)

Çin bu başarılı (!) tecrübesinden yola çıkarak, Kazakistan’ı ve dolayısıyla Orta Asya’yı kaosa sürüklemek için terör örgütleri ile işbirliği yapacaktı. Bunun için en uygun aday FETÖ idi. Üstelik FETÖ’nün Çin’e diyet borcu da vardı. Çünkü FETÖ’nün 2014 öncesinde Türk Hükûmeti’ni Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde “teröre destek veren ülke” olarak yargılatma girişiminde Çin koşulsuz yardım etmişti. FETÖ’nün Zaman gazetesinde, 2013 yılında, “Türkiye DAEŞ’e militan yardımı yapıyor. Çin’den savaşçı getirip DAEŞ’e göndermek için Urumçi’ye 70 bin pasaport yolladı. Şu an Türkiye sayesinde DAEŞ’e katılan Uygur savaşçı sayısı 5 bini geçti” şeklindeki asılsız haberler Türkçe ve İngilizce yayınlamışlardı.

Bu haberlerle Türkiye aleyhine kanıt oluşturulmak istenmişti. Oysa o günlerde Batı’nın en güvenilir araştırma şirketleri, DAEŞ’e katılan yabancıların sayısı hakkında kapsamlı raporlar yayınlamış ve hepsinde de Uygurların sayısı 130 civarında görülmüştü. FETÖ’nün talebi üzerine Çin, işte bu söz konusu 130 Uygur’u Türkiye üzerinden DAEŞ’e yollamayı koşulsuz kabul etmişti. Böylece Çin, hem merhum lider İsa Yusuf Alptekin’le gençliğinden beri yakınlığı ile bilinen Erdoğan’dan, hem de Doğu Türkistan’daki potansiyel tehdit olarak gördüğü Uygur gençlerden kurtulabilecek, Doğu Türkistanlıların haklı mücadelesini uluslararası terörle ilişkilendirerek meşruiyetini kaybettirebilecek, Uygur soykırımına meşru bir zemin hazırlayabilecek ve kendini dünyaya mağdur gösterebilecekti.

Bu karşılıklı çıkar ilişkisi, FETÖ ile Çin’i çok eskiden bir araya getirmişti. (FETÖ-Çin ilişkisini daha detaylı öğrenmek isteyenler, Haber Ajanda’da yayınlanan “Komünist Çin’in FETÖ Kartı” -2016- başlıklı yazımı okuyabilir.)

Şunu unutmayalım ki, dünyadaki bütün terör örgütleri taşerondur ve sıkça sahiplerini değiştirir. Görmemiz gereken ise, taşeron terör örgütünün nerede konuşlandığı ve kime saldırdığı değil, saldırıdan kimin en çok nemalandığıdır. İşte o zaman taşeron terör örgütlerinin gerçek sahiplerini tespit edebiliriz. 

O günlerden bugüne, belirttiğimiz şekilde, FETÖ’nün taşeronluğu ile Çin’in Kazakistan’daki geçici kaos plânı devreye sokuldu. Halkın haksız zamlara ve gelir dengesizliğine karşı başlayan haklı protestosu çatışmaya, hatta işgal girişimine dönüştürüldü. Olayın ciddiyetini kavrayan Rusya, derhâl Çin’in yer almadığı Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü birliklerini Kazakistan’a gönderdi. İlk olarak Kerim Masimov devlete ihanetten gözaltına alındı.[iv]

Masimov ve ekibi ayaklanmaları kışkırtmak, hatta örgütlemekle suçlandı. Masimov, suçlu bulunması hâlinde 15 yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilir. Eğer sorgu sırasında olayın arkasındaki Çin de ortaya çıkarsa, dünya gündemine bomba gibi düşecek diplomatik rezaleti varın, siz düşünün!

İşin yine beklendiği gibi gitmediğini gören Çin, hemen Kasım Cömert Tokayev’e destek mesajı iletti. Kazakistan’ın istikrarını ve güvenliğini, Kazak halkının huzurunu tehdit eden güçlerin karşısında olduğunu ifade eden Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, “Kazakistan’da kargaşa çıkarmak ve bir renkli devrim yaratmak isteyen dış güçlere kararlılıkla karşı duracağız” demeyi de ihmâl etmedi.[v] Yani paçayı kurtarmanın derdine düştü.

Nursultan Nazarbayev’in sözcüsü Aydos Ukibay, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, Nazarbayev’in halka ‘sorunların üstesinden gelinmesi ve Kazakistan’ın bütünlüğünün korunması adına Devlet Başkanı Tokayev’in etrafında toplanması ve onu desteklemesi’ çağrısı yaptığını yazdı.[vi]

Kazakistan’daki kaosun fazla sürmeyeceği artık gün gibi aşikârdır. Kazakistan Devlet Başkanı Tokayev, yabancı barış gücü askerlerinin 2 gün içinde ülkeden ayrılacağını da açıkladı. Ve söylediği gibi oldu.

Kardeş Kazakistan’ın bir an önce istikrara kavuşması ve bundan sonra Çin’in şeytansı oyunlarına karşı daha dikkatli olması dileğiyle esen kalınız…