
Türk Devletleri Teşkilatı’ndan en fazla kim rahatsız
oldu?
TÜRK Devletleri Teşkilatı’nın kuruluşu, ABD ile Çin
arasındaki küresel rekabet ve çatışma ortamında dünyayı iki kutuplu hâle
getirmeye başladığı döneme denk geldi. ABD, Çin’in meydan okumasıyla daha rahat
mücadele edebilmek için Rusya sorununu Avrupa’ya havale etmeye (buck-passing)
çalışmakla birlikte dünya ülkelerini bu iki kutbun birini seçmeye zorlamaya
başladı. Tam bu dönemde Türkiye, Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurucusu olarak
“üçüncü dünya ülkeleri” için alternatif bir eksen yarattı.
Çünkü Türk dünyasının selâmeti, ikinci Orta Doğu’ya
dönmemesi ve özellikle de kendi öz benliğini bulması için “üçüncü bir eksene”
veya çok kutupluluğa ihtiyacı vardı.
Türk Devletleri Teşkilatı’nın bölgede başarılı olması
durumunda bölge halkının refahı ve güvenliği kuşkusuz artacaktır. Hem Batı
ve Rusya’nın Büyük Türkistan’daki prangalarını kırabilecek, hem de Çin’in İpekyolu
hâkimiyeti ile Asya hegemonyası inşâ etme plânlarına “Dur!” diyebilecek ve en
nihayetinde Doğu Türkistan başta olmak üzere, sahipsiz kalan ümmetin bütün yetimlerine
sahip çıkmakla kalmayarak diğer Türk ve İslâm devletlerini de Çin’in ödenmesi
zor borç batağından, bir diğer deyişle dolaylı köleliğinden kurtarma gücüne
kavuşacaktır.
Dolayısıyla Türk Devletleri Teşkilatı, en çok Çin’i
rahatsız etmiştir.
Çin Komünist yönetimi, 12 Kasım 2021’de, İstanbul’da
Türkiye, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Azerbaycan Devletlerince
kurulan Türk Devletleri Teşkilatı’nın (TDT) hem Çin, hem de bölgesel anlamdaki
kendi istikrar plânları için tehdit oluşturduğunu iddia etmiştir.
ÇKP’nin resmî yayın organı Global Times’te yayınlanan
analize göre, “yeniden yapılandırılan teşkilatın üye sayısının arttırılması,
Türk devletlerinin Pan-Türkizm fikrinin yeniden canlandığının” göstergesidir.
Yazının devamı şöyle:
“Türk kavramı tarihseldir ve Orta Asya devletleri ile
alâkalı değildir. Hatta bu çerçeveye göre Uygurlar Türk olmayıp Çin ırkına
mensuptur. Ankara, ‘Türk’ kavramını ön plâna çıkartarak Orta Asya ülkeleri ile
işbirliğini arttırmaya çalışmaktadır. İstanbul’da kurulduğu bildirilen ve ilân
edilen bu örgüt (Türk Devletleri Teşkilatı), bölgedeki etnik gerilimleri
tırmandırabileceği ve bölgenin istikrar ve güvenliğini tehdit edeceği ve
aşırılıkçı Türk milliyetçiliği fikrini yayarak istikrarsızlık yaratabileceği
tehlikesi taşımaktadır.
Çin yönetimi, Türk Devletleri Teşkilatı’nın tekrar
ortaya getirdiği Pan-Türkizm ve Pan-İslâmizm ideolojilerine karşı her zaman
tetikte olmalıdır. Türk Devletleri Teşkilatı ve benzer oluşum ve akımların
çoğalması, Çin’i bölmeye çalışan bazı bölücü unsurlara, aşırılık yanlılarına ve
ayrılıkçılara ilham verir.”[i]
Ayrıca Çinli medya kuruluşu “South China Morning
Post”, 31 Aralık’ta yayınlanan bir makalede, Türk Devletleri Teşkilatı’nı hedef
göstermiş ve Türk devletlerinin dayanışmasının Çin için büyük tehdit
oluşturduğunu ifade ederek, “Dünya jeopolitiğinin kalbinde yeni bir güç
yükseliyor” yorumuna yer vermiştir. Pekin merkezli Çin Çağdaş Uluslararası
İlişkiler Enstitüsü (CICIR) Başkanı Yuan Peng, bu yazısında, Türk Devletleri Teşkilatı’nın
Çin’in batısındaki Sincan sınırında üç üyesi olduğu vurgulayarak ve “Dünya
jeopolitiğinin kalbinde yeni bir güç yükseliyor. Bir örgütün ötesinde bir şeyi
hedeflediği açık” diyerek teşkilatın Çin işgali altındaki Doğu Türkistan’a
destek vereceği imasında bulunmuş ve “Bu, dünya jeopolitiğinin kalbinde Avrupa
Birliği, Avrasya Ekonomik Birliği ve Şanghay İşbirliği Örgütü’ne eklenen yeni
bir gücün yükseldiği anlamına geliyor” görüşünü dile getirmiştir.[ii]
Türk Devletleri Teşkilatı’ndan oldukça panikleyen Çin,
tıpkı Donald Trump’ın kendisine ekonomik savaş ilân ettiğinde paniklediği gibi,
dünyanın “Bir daha asla!” dediği Nazi kamplarını Doğu Türkistan’da kurmak
suretiyle Uygurların olası başkaldırılarının önüne geçmek için soykırım
suçundan da geri durmamakta, Türk Devletleri Teşkilatı’nı kendi kontrolüne
almak için son kozunu kullanmaktan çekinmemektedir. Bu koz, Kazakistan’da bir,
Çin’de iki üniversite bitiren, uzun süre Çin şirketlerinde çalışan, Uygur kökenli
olmasına rağmen bunu hep inkâr eden Kazakistan eski Başbakanı Kerim Masimov’dan
başkası değildir.
Kökeninin Uygur olmasından utanan ama utanmadan
başbakanlık görevi sırasında birçok kez Çince takma ad kullanan Masimov, Başbakanlığı
döneminde Çin ile çok sıkı diyaloglar geliştirerek ülke topraklarını Çinli
nüfusa açmıştır. Ayrıca Çin ile gayr-i resmî parasal ilişkilere girdiği iddia
edilmektedir. Bu dönemde Çin’in Kazakistan’daki çıkarlarını takip ederek
koruyucu rol üstlenmiştir. Çin şiirine özel ilgi göstermesi ile de ünlenen
Masimov, defalarca Çin’in çıkarlarını savunmakla kalmayıp bazı finansal
gruplarına lobicilik yapmakla da suçlanmıştır.
Hatırlamakta fayda var; Kerim Masimov’un toplam üç kez
hükûmet başkanlığı yaptığı dönemlerde ne Kazakistan’da yaşayan 2 milyon
civarındaki Uygur’a, ne de Doğu Türkistan’da Çin soykırımı altında inleyen
Uygurlara zerre yararı olmamıştır.
Çin medyası, Nazarbayev’in istifası üzerine derhâl
Masimov’un Kazakistan Cumhurbaşkanlığı için en ideal aday olduğunu
dillendirmiştir. Şu an Fransa’ya sığınan ve Kazakistan’ın muhalif lideri olarak
bilinen, Kazakistan’da bir dönem Enerji Bakanı ve BTA Bankası Genel Müdürü
olarak görev yapan Muhtar Ablyazov tarafından da zamanında Kazakistan
Cumhurbaşkanlığı görevi için en haklı adayın Kerim Masimov olduğu öne
sürülmüştür.
Kazakistan medyası sürekli olarak (eski Başbakan)
Kerim Masimov’un Nazarbayev tarafından olası bir halef olarak kabul edildiğini
de tartışmıştır. O dönemlerde Kazakistan medyasındaki tartışmalarda eğitimli
bir kişi için her toplumda bir yer olduğu ve Masimov’un etnik kökeninin Uygur
olmasının devlet başkanlığı koltuğuna oturmasına engel teşkil etmemesi
gerektiği yönündeki propagandalara sıkça rastlanırdı.
Ama işler Çin’in beklediği gibi gitmedi. Çin’in
desteklediği Kerim Masimov’un yerine Cumhurbaşkanlığı’na Kasım Cömert Tokayev
seçildi. Böylelikle Çin’in gizli ve tatlı rüyası suya duşmuş oldu.
Derken Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurulması, Çin’in
bardağını taşıran ve paniklemesine neden olan son damla oldu. Aksakalımız
Binalı Yıldırım’ın, “Çin, Türk Devletleri Teşkilatı’nın doğal üyesidir” şeklindeki
talihsiz açıklaması da Çin’i sakinleştirmeye yetmedi. Çin, Türk Devletleri
Teşkilatı’nın kilit ülkesi olan Kazakistan’ın devlet başkanlığına, kendi
ellerinde yetişmiş ve Çin severliği ile de bilinen Masimov’u darbeyle getirmek
sureti ile teşkilatın kontrolünü tam olarak eline alamasa da, en azından
ilerleyişini durdurma potansiyelini elde etme yolunu seçmiştir.
Çin bunun için, Kazak toplumundaki ekonomik
huzursuzluğu kullanmıştır. Kazakların gelir dengesizliği yüzünden yıllardır
biriken ve patlamaya hazır öfkesini ateşleyerek, eskiden beri rüşvete dayalı
diplomasi ve lobicilik faaliyetleri ile Kazakistan’da oluşturduğu bürokratik ve
medyatik gücünü denemeye karar vermiştir.
Çin’in Orta Asya’ya korku pompalama iştahı
Çin, Kazakistan’daki iç kargaşayı kullanarak Kerim
Masimov’un darbeyle iktidarı ele geçirebileceği düşüncesi ile kaostan
faydalanmak istedi. Kazakistan’da yaratılacak kaos ortamının Orta Asya’ya
yayılması Bir Kuşak Bir Yol Projesi’ni geçici şekilde sekteye uğratsa da, proje
tamamlandıktan sonra Batı’nın müdahalesi ile çıkacak kaostan önce kendi
kontrolünde çıkacak olan kaos, Çin’in lehine olacaktı. Çin yine eskisi gibi mağdur
edebiyatı yapmaya devam edecek, bütün ülkelerin şüphesi Batı’ya ve Rusya’ya
yönelecek, çoktan Çin’in borç batağına saplanan Orta Asya ülkeleri de bu kaos
neticesinde Çin’e daha çok bağımlı hâle geleceklerdi. Zira kontrollü kaosu Çin
daha önce de Orta Asya’da denemiş ve başarmıştı.
Çin, Taliban ve El-Kaide ile yaptığı gizli işbirliği
sayesinde Orta Asya’ya terör korkusu pompalayarak ticarî işbirliği örgütü olan
Şangay Beşlisi’ni Şangay Güvenlik İşbirliği Örgütü’ne dönüştürebilmiş ve bu
sayede bölge ülkelerini kendine bağlayabilmişti.
Ekim 2001’de El-Kaide terör örgütünün Avrupa’daki
ajanı olduğu belirlenen ve Münih’te tutuklanan Libya asıllı 32 yaşındaki Ben
Heni’nin, Çin’in bu gelişmeden 3 yıl önce (1998) ABD’nin El-Kaide’ye attığı
ancak patlamadığı Cruise füzelerini milyonlarca dolara satın aldığı, Çin’den
alınan bu paranın “Çeçenistan’daki mücahitlerin lideri Ömer Zaghan’a
yönlendirildiği” yönündeki itirafları ve hatta El-Kaide ile yapılan
konuşmaların ses kaydının da bunu doğruladığı The Guardian gazetesinde ifşa
olmuştu. Buna rağmen hiç kimse Çin’e “Bu para neden Çeçenistan’a yönlendirildi?
Neden El-Kaide ile işbirliği yaptı?” sorusunu yöneltmemiştir.[iii]
Çin’in bu şekilde Orta Asya’ya terör korkusu
pompalayarak neleri elde etmeye çalışacağı kimsenin aklına gelmemişti.
(Buraya küçük bir not düşeyim: Çin ile El-Kaide arasındaki
söz konusu Cruise füzeleri, alışverişin bizzat görgü tanığıyla, hatta o Cruise
füzelerini Çin uçağına yükleyen birkaç kişi ile 1999’da, Pakistan’da bizzat
konuşma fırsatı yakalamıştım.)
Çin bu başarılı (!) tecrübesinden yola çıkarak,
Kazakistan’ı ve dolayısıyla Orta Asya’yı kaosa sürüklemek için terör örgütleri
ile işbirliği yapacaktı. Bunun için en uygun aday FETÖ idi. Üstelik FETÖ’nün Çin’e diyet borcu da vardı. Çünkü FETÖ’nün
2014 öncesinde Türk Hükûmeti’ni Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde “teröre destek
veren ülke” olarak yargılatma girişiminde Çin koşulsuz yardım etmişti. FETÖ’nün
Zaman gazetesinde, 2013 yılında, “Türkiye DAEŞ’e militan yardımı yapıyor. Çin’den
savaşçı getirip DAEŞ’e göndermek için Urumçi’ye 70 bin pasaport yolladı. Şu an
Türkiye sayesinde DAEŞ’e katılan Uygur savaşçı sayısı 5 bini geçti” şeklindeki
asılsız haberler Türkçe ve İngilizce yayınlamışlardı.
Bu haberlerle Türkiye aleyhine kanıt oluşturulmak
istenmişti. Oysa o günlerde Batı’nın en güvenilir araştırma şirketleri, DAEŞ’e
katılan yabancıların sayısı hakkında kapsamlı raporlar yayınlamış ve hepsinde de
Uygurların sayısı 130 civarında görülmüştü. FETÖ’nün talebi üzerine Çin, işte bu
söz konusu 130 Uygur’u Türkiye üzerinden DAEŞ’e yollamayı koşulsuz kabul
etmişti. Böylece Çin, hem merhum lider İsa Yusuf Alptekin’le gençliğinden beri
yakınlığı ile bilinen Erdoğan’dan, hem de Doğu Türkistan’daki potansiyel tehdit
olarak gördüğü Uygur gençlerden kurtulabilecek, Doğu Türkistanlıların haklı
mücadelesini uluslararası terörle ilişkilendirerek meşruiyetini
kaybettirebilecek, Uygur soykırımına meşru bir zemin hazırlayabilecek ve
kendini dünyaya mağdur gösterebilecekti.
Bu karşılıklı çıkar ilişkisi, FETÖ ile Çin’i çok
eskiden bir araya getirmişti. (FETÖ-Çin ilişkisini daha detaylı öğrenmek
isteyenler, Haber Ajanda’da yayınlanan “Komünist Çin’in FETÖ Kartı” -2016- başlıklı
yazımı okuyabilir.)
Şunu unutmayalım ki, dünyadaki bütün terör örgütleri
taşerondur ve sıkça sahiplerini değiştirir. Görmemiz gereken ise, taşeron terör
örgütünün nerede konuşlandığı ve kime saldırdığı değil, saldırıdan kimin en çok
nemalandığıdır. İşte o zaman taşeron terör örgütlerinin gerçek sahiplerini
tespit edebiliriz.
O günlerden bugüne, belirttiğimiz şekilde, FETÖ’nün
taşeronluğu ile Çin’in Kazakistan’daki geçici kaos plânı devreye sokuldu.
Halkın haksız zamlara ve gelir dengesizliğine karşı başlayan haklı protestosu
çatışmaya, hatta işgal girişimine dönüştürüldü. Olayın ciddiyetini kavrayan
Rusya, derhâl Çin’in yer almadığı Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü
birliklerini Kazakistan’a gönderdi. İlk olarak Kerim Masimov devlete ihanetten
gözaltına alındı.[iv]
Masimov ve ekibi ayaklanmaları kışkırtmak, hatta
örgütlemekle suçlandı. Masimov, suçlu bulunması hâlinde 15 yıla kadar hapis
cezasına çarptırılabilir. Eğer sorgu sırasında olayın arkasındaki Çin de ortaya
çıkarsa, dünya gündemine bomba gibi düşecek diplomatik rezaleti varın, siz
düşünün!
İşin yine beklendiği gibi gitmediğini gören Çin, hemen
Kasım Cömert Tokayev’e destek mesajı iletti. Kazakistan’ın
istikrarını ve güvenliğini, Kazak halkının huzurunu tehdit eden güçlerin
karşısında olduğunu ifade eden Çin Devlet Başkanı Şi Cinping,
“Kazakistan’da kargaşa çıkarmak ve bir renkli devrim yaratmak
isteyen dış güçlere kararlılıkla karşı duracağız” demeyi de ihmâl etmedi.[v] Yani
paçayı kurtarmanın derdine düştü.
Nursultan Nazarbayev’in sözcüsü Aydos Ukibay, Twitter
hesabından yaptığı açıklamada, Nazarbayev’in halka ‘sorunların üstesinden
gelinmesi ve Kazakistan’ın bütünlüğünün korunması adına Devlet Başkanı Tokayev’in
etrafında toplanması ve onu desteklemesi’ çağrısı yaptığını yazdı.[vi]
Kazakistan’daki kaosun fazla sürmeyeceği artık gün
gibi aşikârdır. Kazakistan Devlet Başkanı Tokayev, yabancı barış gücü
askerlerinin 2 gün içinde ülkeden ayrılacağını da açıkladı. Ve söylediği gibi
oldu.
Kardeş Kazakistan’ın bir an önce istikrara kavuşması ve bundan sonra Çin’in şeytansı oyunlarına karşı daha dikkatli olması dileğiyle esen kalınız…
[i] https://www.karar.com/dunya-haberleri/cin-basini-turk-devletleri-teskilati-cin-icin-tehlike-1640239
[ii] https://www.yenisafak.com/dunya/cin-medyasi-turk-devletleri-orgutu-yeni-bir-guc-olarak-yukseliyor-3728281?fbclid=IwAR34n3zyk6dXBDxhjBc4UNIXrwcRHFQLK_qCgMIDnOdk-UHuMlXAIu8GEp0
[iv] https://www.trthaber.com/haber/dunya/karim-masimov-devlete-ihanetten-gozaltina-alindi-643099.html
[v] https://www.sondakika.com/haber/haber-son-dakika-cin-devlet-baskani-si-kazak-mevkidasi-tokayev-e-14651828/