
KAZAKİSTAN’daki olaylarda asıl hedef yeniden yapılandırılan Türk
Devletleri Teşkilatı’dır.
Kazakistan, geniş coğrafyası, yeraltı zenginlikleri ve
verimli topraklarıyla dikkat çekmektedir. Kazak halkının haklı talepleri
provoke edilmiş, kamu düzeni sarsılmış, etkisi uzun sürecek siyâsî ve toplumsal
olaylara yol açmıştır.
Bu makalede Kazakistan’da baş gösteren olayların arka
plânında şüpheli olarak hangi ülkenin yer aldığını inceleyeceğiz. Kazak
yöneticilerinin de söyledikleri gibi, olaylar tamamen dışarıdan bir ülkenin
plânlı yönlendirmesi ile ortaya çıkmıştır.
Amerika’nın Kazakistan’a yaklaşımı
ABD, Çin’i Asya Pasifik’te kuşatma altına alarak
çevrelemiştir. NATO müttefiki Türkiye’nin başını çektiği Türk Devletleri
Teşkilatı’nın NATO gibi askerî bir güce kavuşacak olması ABD’nin Çin’i batıdan
(Orta Asya’dan) kuşatma altına alması açısından oldukça işine gelmektedir. Türk
Devletleri Teşkilatı, aynı zamanda Çin’in tarihî İpekyolu üzerinde kurmaya
plânladığı hegemonyasını zayıflatacak, Türk devletlerini hem Rusya’nın
prangalarından, hem de Çin’in sömürge plânından kurtarabilecek potansiyeli
taşıyan büyük bir proje niteliği taşımaktadır.
ABD, Kazakistan’da kaos çıkmasını istemez. Öyle bir
kaos ABD’ye nüfuz kazandırmaz ya da Kazakistan’ı işgal etme fırsatı sunmaz.
Bilakis bu fırsatı Rusya’ya kazandırmış ve bütün şüpheleri de şimdiki gibi
kendi üzerine çekmiş olur. Amerika’ya göre Kazakistan’ın siyâsî ve ekonomik
huzursuzluğu Çin’e daha fazla bağımlı hâle gelmesini sağlar ki bu, Çin’in işine
gelecektir. Ayrıca Çin’in “Bir Yol Bir Kuşak” projesinin önüne set çekmek için
Türk devletlerinin güçlenmesine ihtiyaç vardır. Amerika, Çin’e karşı güçlü bir
Kazakistan’dan yanadır.
Ya Rusya?
Rusya, önceliğini Ukrayna ve Balkanlara verdiği için
arka bahçesi olarak düşündüğü Kazakistan’ın iç karışıklığa düşmesini istemez.
Zira Rusya aynı zamanda Suriye ve Libya’da yoğunlaşmışken dikkatini dağıtacak
bir şekilde Kazakistan’ı sıkıntıya sokmak istemez. Üstelik Kırım’ın gayr-i
meşru ilhakı ile uluslararası sert yaptırımlarla boğuşmaktadır. AB ve ABD ile
de hemen hemen savaşmanın eşiğine gelmiş vaziyettedir. Bir diğer yandan Çin’in
bölgede gün geçtikçe artmakta olan baskın etkisi ve demografik istilâ girişimi,
Rusya’nın karşısında en büyük tehdit olarak durmaktadır. Dolayısıyla nihaî
noktada, Rusya’nın Kazakistan’da kaos çıkarması, yapacağı en son şeydir.
Kısacası hem ABD, hem de Rusya’nın Çin’e karşı gelebilmek için Türk Devletleri
Teşkilatı’na ihtiyaçları vardır.
Çin’in demografik istilâya dayanan stratejisi
Çin’in gelişmişliği ve ekonomik seviyesi
gösterildiğinden çok daha sınırlıdır. Enerjide dışa bağımlıdır ve doğal kaynakları
da kısıntılıdır. Tarım arazilerinin yetersizliği, çevre kirliliği ve artan
nüfusu Çin’in gıda hammaddesi üretimini tehlikeye sokmaktadır.
Çin 2021’de dünya piyasasındaki tahıl üretiminin
yarısını satın alarak stokladı. Şayet insanlık dışı bu stokçuluğuna devam
ederse 2022 yılı içerisinde, dünyadaki mısırın yüzde 69’unu, pirincin yüzde
60’ını ve buğdayın yüzde 51’ını stoklamış olacak.
BM raporlarına göre Çin’de 600 milyon aç insan var.
Çin yönetimi, yaşam alanını (coğrafyasını) genişletme ihtiyacından söz etmeye
çoktan başladı. Özellikle Türkistan coğrafyasındaki ülkelerin topraklarına göz
dikmiş vaziyette.
Çin’in demografik istilâya dayanan stratejisi
sayesinde birçok Pasifik ülkesinde hatırı sayılır Çinli nüfus yaşamaktadır.
Singapur’da yüzde 74, Malezya’da yüzde 24,6, Endonezya’da yüzde 17,9 ve
Tayland’da ise yüzde 15 Çin kökenli nüfus yaşamakta ve yaşadıkları ülkede
siyâsî ve ekonomik olarak güç teşkil etmekte.
Çin’in Afrika’yı ekonomik sömürgeye dönüştürmeye
başlaması bu genişleme ihtiyacının açık göstergesidir. Güney Afrika’ya 400-500 bin, Madagaskar’a 100-150 bin, Etiyopya’ya 60-70 bin, Kongo Cumhuriyeti’ne 25-30 bin Çinli nüfus yerleştirilmiş vaziyettedir.[i] Çin “Borçlanma Diplomasisi” adı verilen sistem ile ülkeleri sömürmekte,
borç karşılığında ülkelerin yeraltı kaynakları ile limanlarına el koymaktadır.
Rusya’nın asıl rakibi ABD değil, Çin’dir
Rusya ile Çin’in ortak düşmanının Amerika olmasına
rağmen Rusya ile Çin’in çıkarları örtüşmemektedir. Çin, ihtiyaç duyduğu
enerjiyi Rusya’dan daha ucuza temin edebilmekte, Ortadoğu ülkelerine olan
bağımlılığını azaltmaktadır. Fakat Çin, ekonomik baskı ile Rusya’nın özellikle
Sibirya topraklarına göz koymuştur. Hatta Sibirya’da birçok yerleşim alanında
Çinli işçi nüfusu artmıştır. Resmî kayıtlara göre Rusya’da 400 bin Çinli
yaşamaktadır. Fakat şu an Sibirya’da 2 milyon civarında Çinli olduğu biliniyor.
Kazakistan’da ise 400 bin civarında Çinli yaşıyor.
SSCB’nin yıkılışından sonra Moskova birçok yerde
olduğu gibi Orta Asya’da da etkisini kaybetti. Oluşan boşluğu Çin doldurdu.
Çin, günümüzde Moskova’nın Asya Pasifik’te etkisini tekrar arttırmasını
istemiyor. Benzer bir durum diğer bölgeler için de geçerli. Rusya milyar
dolarlar harcayarak ve ABD ile çatışma riski yaşayarak Ortadoğu’da var olmaya
çalışırken, Çin ise ekonomik gücü sayesinde daha kolay, risksiz ve en önemlisi
de “sessiz” bir şekilde etkisini arttırıyor. Çin’in bu “sessiz” ilerleyişi,
uzun vadede Rusya’nın buradaki çıkarlarını da tehdit edecek seviyededir.
Rusya her ne kadar Avrupa ve ABD’den uzaklaşarak
yüzünü Doğu’ya çevirse de ve Çin Rusya’yla müttefik gözükmeye çalışsa da,
Rusya, Çin’in ufukta görünen Asya hegemonyası tehlikesine tek başına karşı
koyamamakta ve giderek Çin’in hammadde kolonisine (sömürgesine) dönüşmektedir.
Çin bu emperyal/sömürü düşüncesinden vazgeçmeyecektir.
Çin, Moskova’nın yumuşak karnını fırsata çevirerek,
bölgede yoğun şekilde iş yerleri açmakla beraber, yeraltı kaynaklarını çıkarmak
ve boş toprağı işletmek bahanesiyle her yıl daha fazla nüfusu taşımaktadır. Çin
Hükûmeti resmî olarak vatandaşlarının Rusya’ya göçünü teşvik etmekle kalmayıp
desteklemekte ve vatandaşlarına para yardımı da yapmaktadır. Pekin, Ruslar ile
evlenen vatandaşlarına belirli miktarda ödemeler yapmakta, bu evliliklerden
doğan çocuklar içinse ödeme miktarını arttırmaktadır.
Çin, modern stratejisinin demografik istilâya
dayanmakta olduğunu da gizlemiyor. Çin Komünist Partisi Başkan Yardımcısı Li
Yuançao, “dünyanın en emekçi halkının Çin’de yaşadığını ve Rusya’da ise boş
toprakların çok olduğunu dile getiriyor, karşılıklı gelişme için her iki
ülkenin bu iki noktayı birleştirmesi gerektiğini” ifade etmekten de çekinmiyor.
Moskova bu tehdidin farkında olup birtakım önlemler alıyor, ama alınan
önlemlerin sonuç verip vermeyeceği bilinmiyor.
Böyle devam ederse Çin nüfusu Rus nüfusuyla aynı orana
ulaşacak ve doğal olarak siyaset ve yönetim konusunda da söz sahibi olmaya
başlayacaktır. Çinlilerin Rusya’da nüfus artışı plânlandığı gibi giderse,
Çin’in sadece Rusya’ya değil, bütün bölgeye baskı uygulayabilecek yeni
olanaklara sahip olması yakındır. Rus toplumunda Çin’in yayılma tehlikesi en
kritik tartışma konularından biri hâline gelmiş vaziyettedir.
Moskova’da son yıllarda Çin’in bölgedeki etkinliğini
azaltmak amacıyla Şangay İşbirliği Örgütü’nden ziyade Avrasya Ekonomik Birliği
ve Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü gibi Çin’in yer almadığı örgütlere daha
fazla önem veriyor. Çin’e karşı savunma hattı oluşturmaya özen göstermek
isteyen Rusya, bu hattı ancak Türklerle oluşturabilir. Rusya muhtemelen yakın
gelecekte Türk Devletleri Teşkilatı’na gözlemci üye olacaktır. Bu pencereden
baktığımızda, Kazakistan’ın karıştırılması yahut istikrarsız duruma getirilmesi
Rusya’nın en son isteyeceği şey olacaktır. Bunu kesin bir dille söylemek
mümkündür. Çünkü Rus-Türk savaşının kazananı Çin olur.
(Devamı gelecek…)