Kazakistan olaylarında Çin parmağı (1)

Moskova’da son yıllarda Çin’in bölgedeki etkinliğini azaltmak amacıyla Şangay İşbirliği Örgütü’nden ziyade Avrasya Ekonomik Birliği ve Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü gibi Çin’in yer almadığı örgütlere daha fazla önem veriyor. Çin’e karşı savunma hattı oluşturmaya özen göstermek isteyen Rusya, bu hattı ancak Türklerle oluşturabilir. Rusya muhtemelen yakın gelecekte Türk Devletleri Teşkilatı’na gözlemci üye olacaktır.

KAZAKİSTAN’daki olaylarda asıl hedef yeniden yapılandırılan Türk Devletleri Teşkilatı’dır.

Kazakistan, geniş coğrafyası, yeraltı zenginlikleri ve verimli topraklarıyla dikkat çekmektedir. Kazak halkının haklı talepleri provoke edilmiş, kamu düzeni sarsılmış, etkisi uzun sürecek siyâsî ve toplumsal olaylara yol açmıştır.

Bu makalede Kazakistan’da baş gösteren olayların arka plânında şüpheli olarak hangi ülkenin yer aldığını inceleyeceğiz. Kazak yöneticilerinin de söyledikleri gibi, olaylar tamamen dışarıdan bir ülkenin plânlı yönlendirmesi ile ortaya çıkmıştır.

Amerika’nın Kazakistan’a yaklaşımı

ABD, Çin’i Asya Pasifik’te kuşatma altına alarak çevrelemiştir. NATO müttefiki Türkiye’nin başını çektiği Türk Devletleri Teşkilatı’nın NATO gibi askerî bir güce kavuşacak olması ABD’nin Çin’i batıdan (Orta Asya’dan) kuşatma altına alması açısından oldukça işine gelmektedir. Türk Devletleri Teşkilatı, aynı zamanda Çin’in tarihî İpekyolu üzerinde kurmaya plânladığı hegemonyasını zayıflatacak, Türk devletlerini hem Rusya’nın prangalarından, hem de Çin’in sömürge plânından kurtarabilecek potansiyeli taşıyan büyük bir proje niteliği taşımaktadır.

ABD, Kazakistan’da kaos çıkmasını istemez. Öyle bir kaos ABD’ye nüfuz kazandırmaz ya da Kazakistan’ı işgal etme fırsatı sunmaz. Bilakis bu fırsatı Rusya’ya kazandırmış ve bütün şüpheleri de şimdiki gibi kendi üzerine çekmiş olur. Amerika’ya göre Kazakistan’ın siyâsî ve ekonomik huzursuzluğu Çin’e daha fazla bağımlı hâle gelmesini sağlar ki bu, Çin’in işine gelecektir. Ayrıca Çin’in “Bir Yol Bir Kuşak” projesinin önüne set çekmek için Türk devletlerinin güçlenmesine ihtiyaç vardır. Amerika, Çin’e karşı güçlü bir Kazakistan’dan yanadır.

Ya Rusya?

Rusya, önceliğini Ukrayna ve Balkanlara verdiği için arka bahçesi olarak düşündüğü Kazakistan’ın iç karışıklığa düşmesini istemez. Zira Rusya aynı zamanda Suriye ve Libya’da yoğunlaşmışken dikkatini dağıtacak bir şekilde Kazakistan’ı sıkıntıya sokmak istemez. Üstelik Kırım’ın gayr-i meşru ilhakı ile uluslararası sert yaptırımlarla boğuşmaktadır. AB ve ABD ile de hemen hemen savaşmanın eşiğine gelmiş vaziyettedir. Bir diğer yandan Çin’in bölgede gün geçtikçe artmakta olan baskın etkisi ve demografik istilâ girişimi, Rusya’nın karşısında en büyük tehdit olarak durmaktadır. Dolayısıyla nihaî noktada, Rusya’nın Kazakistan’da kaos çıkarması, yapacağı en son şeydir. Kısacası hem ABD, hem de Rusya’nın Çin’e karşı gelebilmek için Türk Devletleri Teşkilatı’na ihtiyaçları vardır.

Çin’in demografik istilâya dayanan stratejisi

Çin’in gelişmişliği ve ekonomik seviyesi gösterildiğinden çok daha sınırlıdır. Enerjide dışa bağımlıdır ve doğal kaynakları da kısıntılıdır. Tarım arazilerinin yetersizliği, çevre kirliliği ve artan nüfusu Çin’in gıda hammaddesi üretimini tehlikeye sokmaktadır.

Çin 2021’de dünya piyasasındaki tahıl üretiminin yarısını satın alarak stokladı. Şayet insanlık dışı bu stokçuluğuna devam ederse 2022 yılı içerisinde, dünyadaki mısırın yüzde 69’unu, pirincin yüzde 60’ını ve buğdayın yüzde 51’ını stoklamış olacak.

BM raporlarına göre Çin’de 600 milyon aç insan var. Çin yönetimi, yaşam alanını (coğrafyasını) genişletme ihtiyacından söz etmeye çoktan başladı. Özellikle Türkistan coğrafyasındaki ülkelerin topraklarına göz dikmiş vaziyette.

Çin’in demografik istilâya dayanan stratejisi sayesinde birçok Pasifik ülkesinde hatırı sayılır Çinli nüfus yaşamaktadır. Singapur’da yüzde 74, Malezya’da yüzde 24,6, Endonezya’da yüzde 17,9 ve Tayland’da ise yüzde 15 Çin kökenli nüfus yaşamakta ve yaşadıkları ülkede siyâsî ve ekonomik olarak güç teşkil etmekte.

Çin’in Afrika’yı ekonomik sömürgeye dönüştürmeye başlaması bu genişleme ihtiyacının açık göstergesidir. Güney Afrika’ya 400-500 bin, Madagaskar’a 100-150 bin, Etiyopya’ya 60-70 bin, Kongo Cumhuriyeti’ne 25-30 bin Çinli nüfus yerleştirilmiş vaziyettedir.[i] Çin “Borçlanma Diplomasisi” adı verilen sistem ile ülkeleri sömürmekte, borç karşılığında ülkelerin yeraltı kaynakları ile limanlarına el koymaktadır.

Rusya’nın asıl rakibi ABD değil, Çin’dir

Rusya ile Çin’in ortak düşmanının Amerika olmasına rağmen Rusya ile Çin’in çıkarları örtüşmemektedir. Çin, ihtiyaç duyduğu enerjiyi Rusya’dan daha ucuza temin edebilmekte, Ortadoğu ülkelerine olan bağımlılığını azaltmaktadır. Fakat Çin, ekonomik baskı ile Rusya’nın özellikle Sibirya topraklarına göz koymuştur. Hatta Sibirya’da birçok yerleşim alanında Çinli işçi nüfusu artmıştır. Resmî kayıtlara göre Rusya’da 400 bin Çinli yaşamaktadır. Fakat şu an Sibirya’da 2 milyon civarında Çinli olduğu biliniyor. Kazakistan’da ise 400 bin civarında Çinli yaşıyor.

SSCB’nin yıkılışından sonra Moskova birçok yerde olduğu gibi Orta Asya’da da etkisini kaybetti. Oluşan boşluğu Çin doldurdu. Çin, günümüzde Moskova’nın Asya Pasifik’te etkisini tekrar arttırmasını istemiyor. Benzer bir durum diğer bölgeler için de geçerli. Rusya milyar dolarlar harcayarak ve ABD ile çatışma riski yaşayarak Ortadoğu’da var olmaya çalışırken, Çin ise ekonomik gücü sayesinde daha kolay, risksiz ve en önemlisi de “sessiz” bir şekilde etkisini arttırıyor. Çin’in bu “sessiz” ilerleyişi, uzun vadede Rusya’nın buradaki çıkarlarını da tehdit edecek seviyededir.

Rusya her ne kadar Avrupa ve ABD’den uzaklaşarak yüzünü Doğu’ya çevirse de ve Çin Rusya’yla müttefik gözükmeye çalışsa da, Rusya, Çin’in ufukta görünen Asya hegemonyası tehlikesine tek başına karşı koyamamakta ve giderek Çin’in hammadde kolonisine (sömürgesine) dönüşmektedir. Çin bu emperyal/sömürü düşüncesinden vazgeçmeyecektir.

Çin, Moskova’nın yumuşak karnını fırsata çevirerek, bölgede yoğun şekilde iş yerleri açmakla beraber, yeraltı kaynaklarını çıkarmak ve boş toprağı işletmek bahanesiyle her yıl daha fazla nüfusu taşımaktadır. Çin Hükûmeti resmî olarak vatandaşlarının Rusya’ya göçünü teşvik etmekle kalmayıp desteklemekte ve vatandaşlarına para yardımı da yapmaktadır. Pekin, Ruslar ile evlenen vatandaşlarına belirli miktarda ödemeler yapmakta, bu evliliklerden doğan çocuklar içinse ödeme miktarını arttırmaktadır.

Çin, modern stratejisinin demografik istilâya dayanmakta olduğunu da gizlemiyor. Çin Komünist Partisi Başkan Yardımcısı Li Yuançao, “dünyanın en emekçi halkının Çin’de yaşadığını ve Rusya’da ise boş toprakların çok olduğunu dile getiriyor, karşılıklı gelişme için her iki ülkenin bu iki noktayı birleştirmesi gerektiğini” ifade etmekten de çekinmiyor. Moskova bu tehdidin farkında olup birtakım önlemler alıyor, ama alınan önlemlerin sonuç verip vermeyeceği bilinmiyor.

Böyle devam ederse Çin nüfusu Rus nüfusuyla aynı orana ulaşacak ve doğal olarak siyaset ve yönetim konusunda da söz sahibi olmaya başlayacaktır. Çinlilerin Rusya’da nüfus artışı plânlandığı gibi giderse, Çin’in sadece Rusya’ya değil, bütün bölgeye baskı uygulayabilecek yeni olanaklara sahip olması yakındır. Rus toplumunda Çin’in yayılma tehlikesi en kritik tartışma konularından biri hâline gelmiş vaziyettedir.

Moskova’da son yıllarda Çin’in bölgedeki etkinliğini azaltmak amacıyla Şangay İşbirliği Örgütü’nden ziyade Avrasya Ekonomik Birliği ve Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü gibi Çin’in yer almadığı örgütlere daha fazla önem veriyor. Çin’e karşı savunma hattı oluşturmaya özen göstermek isteyen Rusya, bu hattı ancak Türklerle oluşturabilir. Rusya muhtemelen yakın gelecekte Türk Devletleri Teşkilatı’na gözlemci üye olacaktır. Bu pencereden baktığımızda, Kazakistan’ın karıştırılması yahut istikrarsız duruma getirilmesi Rusya’nın en son isteyeceği şey olacaktır. Bunu kesin bir dille söylemek mümkündür. Çünkü Rus-Türk savaşının kazananı Çin olur.

(Devamı gelecek…)