Kazakistan, Kazakistan’dan ibaret değildir

Rusya, Türk Devletleri Teşkilatı ile Kazakistan kozunu kullanarak anlaşmak isteyecek ve gözlemci üyelik talep edecektir. Rusya için bundan farklı bir duruş ve tavır, emellerinin çukurunda boğulmak olur. Çünkü Türk Devletleri Teşkilatı, bir kez bayrağı göndere çekmiştir. Ve bu bayrak, şartlar ne olursa olsun, asla inecek değildir! Turan, Türk dünyasının kaderidir. Bu kaderin önüne ne Rusya, ne de başka bir güç asla geçemeyecektir!

KAZAKİSTAN, Türk Devletleri Teşkilatı’nın serhaddi ve en büyük coğrafî halkasıdır. Zengin doğal gaz, petrol ve stratejik madenleri sinesinde barındıran büyük bir ülkedir. Bu büyük coğrafyaya mukabil, bu coğrafyayı koruyup kollayacak bir nüfustan da yoksun bir devlettir.

Rus işgali altında geçirilen 200 yıl içerisinde kimliğiyle, inancıyla ve gelecek tasavvuru ile oynanmış vakur bir millettir Kazaklar.

1991 yılında Rusya’dan aldığı bağımsızlığını bu handikaplardan dolayı ileri götüremeyerek tekrar örtülü bir şekilde Rus nüfuzuna dönmüş görünüyor Kazakistan.

Bir ülkenin stratejik madenler açısından zenginliği, Allah’ın bir lütuf ve nimeti. Lâkin bu zenginliği koruyacak bir güç ve kudretten yoksunsanız, bu zenginlik sizin başınıza belâdır. İşte Körfez ülkeleri ve özellikle Irak’ın, Libya’nın durumu apaçık ortada! Ülkenize ait zenginlikleri koruyacak bir güçten mahrumsanız, büyük güçlere av olmaktan kurtulamazsınız.

Kazakistan’ı 30 yıl boyunca bir siyâsî virtüöz gibi ele alıp geliştiren kurucu lider Nursultan Nazarbayev, kim ne derse desin, büyük bir liderdir. Kazakistan’ın büyük coğrafyasını yanı başındaki Ruslara, Çinlilere ve çıkarları itibarıyla orada bulunan Avrupa Birliği ve ABD’ye karşı bir denge içinde yürütebilmek için çok yönlü bir politika tercih etmek zorunda kaldı Nazarbayev. Ancak Nazarbayev’in kalbinde ve gönlünde yatan aslan, Türk Devletleri Teşkilatı’nın bütün kurum ve kurallarıyla işleyen somut bir birlik hâline gelmesi ve kendi ülkesinin de buna dâhil olmasıydı. Zaten Türk Devletleri Teşkilatı’nın bu hâle gelmesindeki temel fikir ve motivasyon da kurumsal düşünen bu liderden kaynaklanıyordu.

Ne var ki, ülkesinde değişen dengeleri çok iyi gören Nazarbayev, iki yıl önce yönetimden feragat etmek zorunda kaldı ve Devlet Güvenlik Konseyi’nin başına geçti. Böylelikle Kazakistan’da iki başlı bir yönetim oluştu. Tokayev ne kadar kendisine bağlı görünürse görünsün, bir iktidar iki başı kaldıramazdı ve başlardan birinin kopması gerekirdi. Kazakistan’daki durum tam da böyle bir sorunun ortaya çıkmasına vesile oldu.

Kazakistan’ın Hazar havzası, nüfusun daha büyük kesiminin bulunduğu bir bölgedir. Ülkenin her türlü zenginliğinin içinde yer aldığı bu bölgedeki doğal gaz ve petrol yatakları üzerinde Batılı şirketler pay sahibidirler. Bu Batılı şirketler eliyle ABD, Soros vakıfları üzerinden Kazakistan coğrafyasında sinsi bir yapılanmaya giderek vakıf ve dernek kılığında Kazakistan’ın derinliklerine nüfuz etti. Elbette bu ülkede ABD’nin işini kolaylaştırıcı bir faktör daha vardı: FETÖ yapılanması!

Kazakistan’da ABD oyunu!

Türkiye Kazakistan’ı FETÖ tehlikesine karşı defalarca uyardığı hâlde, Kazakistan, iç dengelerinden dolayı, aynı hızda tepki vermekte geç kaldı. Bu ülkedeki FETÖ unsurları, kendisini kurup himaye eden ABD unsurlarıyla kaynaşarak Kazakistan’da iktidar değiştirecek bir yapılanmaya doğru yol aldılar. Bunun için ülkede sosyal bir taban oluşturmaya çalıştılar.

ABD’nin bir ülkede kaos çıkarma plânı, artık ezbere bildiğimiz bir şey hâline geldi. Önce masum istekler biçiminde başlayan bu hareketlerin sistematik bir kesintisizliği vardır. Kazakistan’ın batısında yıllardan beri zaman zaman gösteri yapıp zaman zaman geri çekilen ve de görünüşte Kazak halkı imajı veren bir habis yapı, bizdeki Gezi tezgâhına çok benzer bir biçimde gittikçe dallanıp budaklandı ve nihayet Kazakistan’ın tümünü tehdit edecek bir büyüklük ve hacme ulaştı.

Belki Koronavirüs Salgını başlamasaydı, iki yıl önce harekete geçirilecek olan bu unsurların bitirici eylemi, 2021 yılı itibarıyla sahneye konuldu. Bu aceledeki temel etkenlerden biri, Türk Devletleri Teşkilatı’nın 12 Kasım 2020 günü İstanbul’da ilân edilmesi, diğeri ise Rusya’nın Kazakistan’ın büyük coğrafyasında gözü olduğunu saklamayan mesajlarıydı. Bir başka faktör ise Çin’in değişik yöntemlerle Kazakistan’la temas hâlinde olmasıydı. Kazakistan, kendi istikbâli için hayırlı olan tek seçeneğin Türk Devletler Teşkilatı olduğunu elbette çok iyi biliyordu. Lâkin bu teşkilat daha kuruluş aşamasındaydı ve kendisine mahsus ciddî bir örgütlenmesi ve özellikle askerî organizasyonu yoktu. Bu eksiğin kurulup işletilmesi elbette zaman alacaktı. Kazakistan’ın ise zamanı yoktu. Çünkü enerji fiyatlarının başını alıp gittiği bir dönemde enerji merkezi olan Kazakistan’ın bir şekilde büyük devletler tarafından yutulmaya çalışılmak isteneceği aşikârdı.

Evet, Kazakistan bir yutulma tehdidi ile karşı karşıya olduğunu biliyordu. Lâkin bunu önleyecek bir gücü var mıydı? Hayır!

Oluşması için en çok emek verdiği Türk Devletleri Teşkilatı’nın kendisini koruyacak gücü var mıydı? Hayır! Çünkü ortada müşterek bir askerî birlik yoktu.

Rus askeri Kazakistan’a neden girdi?

Kazakistan daha önce Rusya ile Kolektif Güvenlik Anlaşması yapmıştı ve bu anlaşmaya taraf ülkeler, en azından bir askerî birim oluşturmuşlardı. Rusya bu duruma askerî açıdan hazırlıklıydı. Ayrıca unutmayalım ki, Rusya’nın Kazakistan’la 7 bin 500 kilometrelik bir de sınırı var.

Kazakistan’daki olaylara bu mantıkla baktığımızda, Kazakistan’ın batısından doğusuna doğru yayılmak istenen ABD, İngiltere ve FETÖ kaynaklı işbirlikçilerin isyan hareketi, hem Türk Devletler Teşkilatı’nı akim bırakmak, hem de Rusya’yı kuzey ve kuzeydoğusundan kuşatmak ile ilgili bir plândı. Rusya’nın bu faaliyetleri gözlemlediği ve dikkatle takip ettiği biliniyordu. Ayrıca bizzat kendisi de aynı bölgede kaosu hızlandırma taktiği peşindeydi ve farklı bir yönden işin bizzat içindeydi. Bölgedeki Rus nüfusundan dolayı hatırı sayılır bir sosyal tabanı da vardı.

Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurulması, bölgede yeni bir stratejik gücün yükselişi anlamına geliyordu. Avrasya’da Çin, Rusya ve Türk Devletleri Teşkilatı’nın faaliyetleri, dünyanın batı ucundakileri endişelendirdi. Bunların ilk etapta Çin ve Rusya’ya karşı yapabilecekleri bir şeyleri yoktu. Olsaydı zaten yaparlardı. İki büyük güç ile mücadele edemeyen Batı’nın yeni yükselen Türk gücünün somutlaşması hâlinde bununla mücadele etmekte de başarısız olacağı çok açıktı. Bu itibarla, en zayıf halkaya saldırmaları gerekiyordu ve yaptıkları da buydu aslında. Ama Kazakistan’dan başlayarak Türkmenistan, Özbekistan ve Kırgızistan’da bir “Türk Baharı” oluşturmak arzusunda idiler. Bu dalga, Hazar’ı geçerek Azerbaycan ve

Türkiye’yi de etkilemeliydi. Fakat Azerbaycan ve Türkiye etkilenir miydi, emin değiliz. Ancak, birinci plân Hazar’ın doğu tarafı ile alâkalıydı. Hedef öncelikle Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Kırgızistan’ı istikrarsızlaştırmaktı. Kazakistan, büyük coğrafyaya sahip olmasına mukabil, yetersiz nüfusu ve cılız ordusuyla düşmanların iştahını kabartacak bir yapı arz ediyordu. Çin, Rusya ve ABD bölgede birbirlerini kolladıkları için, el altından bu ülkeyi uyutmak üzere harekete geçiyorlar, fakat dengelerden dolayı renklerini pek belli edemiyorlardı. Ancak düğmeye basma vakti de gelmişti. ABD’nin düğmeye bastırdığı an elini çabuk tutan Rusya, ABD’nin önüne geçerek duruma el koydu. Öbür taraftan ABD, Rusya’nın bu niyetini bildiği için Kazakistan’a dolaylı olarak yerleşip Rusya’yı kuzeyinden kuşatmak istiyordu. Asıl plânı ise Çin’in karadan da önünü kesmek ve TDT’nın köklenmesine fırsat vermemekti.

Rusya ise Ukrayna’da durdurulmasının ardından Kazakistan’da açılacak yeni bir cephenin kendini derinden sarsacağını çok iyi biliyordu. O yüzden ABD sokak hareketleri için düğmeye basar basmaz, Rusya, Kazakistan yönetimi ile temasa geçerek anında müdâhil oldu. Şu an Kazakistan’da Batı yanlısı bir oluşum ile Rusya yanlısı bir oluşum mücadele hâlinde. İkincisi öne geçmiş vaziyette. Bu oldubitti karşısında diğer aktörlerden Çin ve Türk Devletleri Teşkilatı ise durumu çok yakından takip ederek pozisyon belirlemeye çalışmaktadır. Bu durum, Kazakistan meselesinin büyük devletler açısından bir koz paylaşım alanı olacağını göstermektedir. Şimdilik bu güçlerden Rusya, Kazakistan’ı domine etmiş görünüyor. Ancak Rusya’nın askerî varlığının dışında verecek hiçbir şeyinin olmadığı düşünülürse, buradaki işinin çok zor olduğunu söyleyebiliriz. Rusya Kazakistan’a şimdilik hâkim olabilir, ama uzun süreçte bu pozisyonda kalması mümkün değildir. İsyan etmiş bir halkın nazarında işgalci konumunda olacağı için, burada tam bir destek bularak kalıcı hâle gelmesi düşünülemez.

Rusya için son yakın mı?

Kazakistan’da olaylar yatışsa bile sorunların biteceğini düşünmüyoruz. Öyle görünüyor ki, Rusya’nın yayılmacı varlığından dolayı bu sorunlar daha da kuvvetlenerek ülke içerisinde farklı bir direnişe yol açacaktır. Rusya, Kazakistan’da gizli bir ajanda ortaya koymak ve bu ajandayı gerçekleştirmek için yeterli sosyal ve siyasal taban bulamayacaktır. Bu durumda ısrarcı olması ise onun için bir Afganistan sendromuna yol açabilir. Afganistan nasıl ki SSCB’nin yıkılmasına yol açtıysa, Kazakistan da çarlık hevesleri peşinde koşan yeni Rusya’nın çökmesine yol açabilir.

Kazakistan, Rusya’ya bırakılmayacak kadar değerli bir coğrafyadır. Bu itibarla onun Rus tekelinde olmasına ne Çin razı olur, ne Türk Devletleri Teşkilatı rıza gösterir, ne de Batı. Şurası iyi bilinmelidir ki, Kazakistan, Türk Devletleri Teşkilatı’nın temel üyesidir. Yakın gelecekte onu ne Rusya, ne Çin, ne de Batı’nın sinsiliklerine bırakacak değiliz. Rusya’nın Kazakistan vesilesiyle Türk dünyasını karşısına alması da onun için ciddî bir hata olur. Öyle sanıyorum ki, Rusya, Türk Devletleri Teşkilatı ile Kazakistan kozunu kullanarak anlaşmak isteyecek ve gözlemci üyelik talep edecektir. Rusya için bundan farklı bir duruş ve tavır, emellerinin çukurunda boğulmak olur. Çünkü Türk Devletleri Teşkilatı, bir kez bayrağı göndere çekmiştir. Ve bu bayrak, şartlar ne olursa olsun, asla inecek değildir!

Turan, Türk dünyasının kaderidir. Bu kaderin önüne ne Rusya, ne de başka bir güç asla geçemeyecektir!

Dünya, dördüncü büyük güç olarak Türk devletlerinin yükselişine istese de, istemese de tanıklık edecektir. Kazakistan, Kazakistan’dan ibaret değildir. Bekleyelim ve görelim.

Vesselâm…