Kaybedersin!

“Suçumu bir affeden, ekmeğimi lütfeden, tüm şerleri defeden, kötülüğü refeden ve hayatı bahşeden Mâlik’im, Sahibim Allah” demeden “Ben” dersen, “Benim” dersen, “Benden” ve “Bana” dersen, kaybedersin!

TÜM gayret ve sıhhatini; gençliğin ve hırsın verdiği azimle, gücün cezbeden karanlık yollarına erişebilmede hesapsızca harcar ve önüne gelen bütün mânilerde hakkaniyet hudutlarını hiçe sayarcasına yükselmek arzusuna düşersen…

Sana bahşedilmiş “ömür” denilen zamanın içinde zevk ve rahat etmek emeliyle bütün zorlu gördüğün ibadet ve hayırları erteleye erteleye, sanki dünya sadece senin çıkarına hizmet eden bir yaşam alanıymışçasına yaşam sürersen…

Canın yanmadıkça “Yandım” diyenin, için sızlamadıkça eyvah edenin, evsiz kalmadıkça taşta yatanın, susuz değilsin diye kuru dillerin, yarsız kalmadın diye tenha olanın, işin gücün iyiyken aşsız gezenin, derde tutulmadıkça dertle yatanın, özleme düşmedikçe hasret çekenin ve dahi karnın tokken lokmasızların ihtiyacını görmeden yürür geçersen…

“Karıncaların evi, yerkürenin kıymeti, şehitlerin hikmeti, böceklerin serveti, devletinin hizmeti, yürüyenin zahmeti, her canlının kısmeti, Yaradan’ın rahmeti vardır” demeden, şükür ve saygıdan yoksun bir pervasızlıkla yoldan geçip gidersen…

Annenin duâsını, babanın rızâsını, Peygamber sevdâsını, hak yolun Mevlâ’sını yok sayar da kasanın parasını, kötünün saygısını, eşyanın markasını, kazancın arkasını önceleyip, bunları put edinip “Baş tâcım” dersen…

Güneş doğuyor diye, dünya dönüyor diye, gece oluyor diye, çiçek büyüyor diye, kalbin atıyor diye, aklın alıyor diye, rûhun seviyor diye beş vakit seccâdende şükretmez de her vakit zevk-sefânın peşinde emeklersen…

Bir gün kabre girmenin, son nefesi vermenin, hesap kitap vaktinin, dünyayı terk etmenin, âlemden göç etmenin, herkesten ayrılmanın, tek başına kalmanın, Münker ile Nekir’in gerçekliğinden uzak, “Vermeden de alınır, görmeden de yaşanır, haksız da kazanılır, ibadetsiz de olur” diyenlerdensen…

Zekâtsız geçen yılın, sadakasız cüzdanın, faizle artan malın, tefeci saltanatın, ter dökmeden kazancın, besmelesiz sofranın, hileyle satılanın, rızâsız alınanın, çok alıp saklananın günahını takmadan, Allah rızâsı için helâle meyletmezsen…

Kalp kırıp ah ettirir, incitip yaş aktırır, kızdırıp dert söyletir, feryat-figân ettirir, “İllallah” dedirtirsen…

Bir benlik duygusunda, rûhunun ve fıtratının en büyük düşmanı olan ve seni bu âlemde rezil edecek kadar talepkâr nefsinin emirlerine itaatte kusur etmez; “Git” dedikçe gider, “İç” dedikçe içer, “Yap” dedikçe yapar, “Yık” dedikçe yıkar, “Ver” dedikçe verirsen…

Uslanmayan benlikten, hüzünlenmeyen kalpten, utanmayan çehreden, “Yeter” demeyen nefsten, ürpermeyen gönülden, tövbe bilmeyen dilden, secde görmeyen serden medet umar da bu hiçlik diyarında Allah’a kul olmanın, yetime el olmanın, secdeye yol olmanın, düşene dal olmanın, susuza sel olmanın o huzur diyarında gölgelemezsen…

“Bir kusur vardır” diye durmadan-düşünmeden, bilmeden-öğrenmeden, sormadan-anlamadan, hiç empati kurmadan, söz hakkı da vermeden suçlarsan, anlatırsan, yayarsan ve söversen…

Rızkı Hakk’tan bilerek, “Sahip O’dur” diyerek, kanaat getirerek, azken de hamd ederek, çok varken bölüşerek, “Er-Rezzak var” diyerek yediğine, içtiğine, aldığına, giydiğine, “Evimdir” dediğine, iş diye gittiğine, aş diye tuttuğuna hürmetle eğilmezsen…

Her ânın birer birer yitirildiğini, her zevkin en nihâyet hiç olup bittiğini, milyarlarca nefesin olsa tükendiğini, gençliğin de elinden kayarak gittiğini idrak etmezsen…

“Gençlikte zaman yitmez, dünya zevki eksilmez, nefes zaten tükenmez, cebimde param bitmez, sağlığım elden gitmez” sanıp tövbe etmezsen…

Uykusuz kalmayan anne, helâl getirmeyen baba, vefâ göstermeyen evlât, gönülde taht kurmayan eş, vergi vermeyen vatandaş, hakkı gözetmeyen komşu, dürüstlük bilmeyen esnaf, taşı kaldırmayan yolcu, kuşu doyurmayan çiftçi, alnı terlemeyen işçi, beli bükülmeyen sultan ve secdeye gitmeyen kul olarak ahirete göçersen…

“Biz”i egoizmle, cinsi feminizmle, dini hümanizmle, Hakk’ı paganizmle, Tek’i düalizmle, rûhu realizmle ezip geçersen…

“Suçumu bir affeden, ekmeğimi lütfeden, tüm şerleri defeden, kötülüğü refeden ve hayatı bahşeden Mâlik’im, Sahibim Allah” demeden “Ben” dersen, “Benim” dersen, “Benden” ve “Bana” dersen…

Kaybedersin!