Katranı kaynatsan olur mu şeker? Cinsini sevdiğim cinsine çeker!

Hiç ummadıkları bir dönemde Ankara ve İstanbul gibi iki büyük belediyenin ele geçirilmesi ile şaşkına dönmüşlerdir. Alışılagelmiş bir skandal ile belediye imkânlarının ellerinden gideceğini düşünerek işe hızla başladılar. Bizzat kendi mensubu bir iş adamını 25 milyon liralık bir rüşvete dayatıyorlar. Adam bir CHP mensubu olarak iddialarında haklı. Ama Mansur Yavaş da haklı…

YAZININ başlığını ister deyim, ister atasözü kabul edin, ama bir çırpıda aktüel bir gerçeği ifade ediyor.

Bildiğim kadarıyla özbeöz bir Anadolu sözü...

Asâlet ve necâbeti olmayanlar için kullanılır. Doğrudan geçmişle yani soy sopla ilgili bir söz…

Bugünlerde içine düştüğü durum itibariyle CHP’ye pek yakışıyor. 

Son yapılan mahallî seçimlerin arkasından gasp ettikleri iki büyük şehrin yönetiminde daha fazla zaman geçmemişken, şimdiden başta başkent Ankara olmak üzere çirkin ve pis kokular etrafa dağılmaya başladı.

Bekleniyor muydu?

Bir Ankaralı olarak, yıl sonu yaklaşırken Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Bay Yavaş’ın çalışmaları hakkında gözlemlerimi tarafsız ve oturaklı bir değerlendirme yazısı ile paylaşmayı düşünüyordum ki, birden Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde başladı bu nâhoş görüntüler…

Yavaş yönetimindeki “rüşvet-irtikâp olayı” ortaya saçıldı. Olayın oyuncularının tamamı CHP’den me’huz… Son derece otantik bir CHP imâlâtı… Her yönüyle bizzat CHP zihniyetinden kaynaklanmakta...

Böyle bir durumda olaya tarafsız bakmaktan başka alternatif bulunmamaktadır.

Kısaca, bu satırların yazarı bir Ankaralı olarak, olayın tarafı değil, kahvesini içerek izleyen bir seyircisiyim. Dolayısı ile bir değerlendirmede bulunurken kendimi asla hâkim, savcı, polis veya avukat olarak görmüyorum.

Yazının konusu durumundaki hâdiseyi önemli kılan ve kamuoyu gündeminin ilk sırasına taşınmasına sebep olan şey ne olabilir?

Öyle ki, hâlâ tartışılıyor… Yazılı ve görsel basında kısa sayılmayacak bir süreden beri hızlı ve amansız bir şekilde irdeleniyor. Kimin eli kimin cebinde, henüz net değil.

Bu konuda konuşması gereken Reis “Bekiyetü’s-suyûf Kemâl-i Sâni” (bu çok hususi deyimin manasını bilenler bilmeyenlere anlatsın) henüz konuşmadı. Çünkü, “Hâdisenin sonunda nasıl yırtarım?” diye beklentide…

Önemli bir noktayı ben de bekliyorum ama onun beklentisinden farklı…  

Çok basit: Olay bizzat CHP’nin sahip olduğu zihniyetten kaynaklanıyor. Adına ne derse denilsin, rüşvet ve irtikap, CHP zihniyeti açısından “vakay-i âdiye”den, en basitinden hâlâ toplumsal hâfızada yerini koruyor. Buna en basit misâlse, “İSKİ” diye kapkara bir sicille duruyor.

“Neden böyle?” diye bir suâl akla gelirse izah açık: Söz konusu parti, tarihin hiçbir döneminde halkın iradesi ile iktidar yüzü görmemiştir. Üstlendiği muhalefet statüsü ile avunmuş ve muhalefette hep debelenmiştir.

Hiç ummadıkları bir dönemde Ankara ve İstanbul gibi iki büyük belediyenin ele geçirilmesi ile şaşkına dönmüşlerdir.

Alışılagelmiş bir skandal ile belediye imkânlarının ellerinden gideceğini düşünerek işe hızla başladılar.

Bizzat kendi mensubu bir iş adamını 25 milyon liralık bir rüşvete dayatıyorlar.

Adam bir CHP mensubu olarak iddialarında haklı. Ama Mansur Yavaş da haklı…

Gözden kaçırılmaması gereken iki önemli ayrıntı var: Biri, Yavaş’ın seçilmesinde desteğini aldığı görünmez güçler; öteki de doymak bilmeyen CHP iştihası…

İster öyle, ister böyle… Sonunda kabak Yavaş’ın başına patlayacak ve kaybedecek!

(Fincandaki kahvenin son yudumunu içerken, en azından zihinsel arzum böyleydi.)