EKONOMİK sıkıntılardan
geçildiği herkesin malûmudur. Dünyada da benzer durumlar yaşanıyor. Çok uzun
yıllar enflasyon nedir bilmeyen ülkeler yüzde onlardaki enflasyon oranları ile
mücadele ediyor. Hâl böyle iken birileri toprak ağası oluyor ve zenginliklerine
zenginlik katıyor.
Pandemi
sürecindeki ekonomik verilere bakıldığında, en düşük düzeydeki petrol fiyatının
şimdikilerin dörtte bir oranında olduğu görülür. İnsan hareketliliği başlayınca
fiyatların artması dikkat çekicidir. “Harekette bereket vardır” ilkesi ile
fiyatlardaki artış tezat gibi görünse de toplumun büyük çoğunluğunun çılgınca
tüketim sürecine girmesi düşündürücüdür.
Fiyat
artışlarına inat, tüketim çılgınlığı alıp başını gitti. Pandemi sürecindeki
konut fiyatları yüzde dört yüz artmış olmasına rağmen satılık konut kalmadı. Neredeyse
kiralık ev bile zor bulunur oldu. Petrol arttı ama yol kenarlarında bir tane
bile otomobil azalması yaşanmadı. Caddeler otomobil kirliliği ile dolu.
Hele
pazarlar, şaka gibi! Üç beş liraya alınan salatalık, domates ve biber gibi
mevsimlik ürünler pandemi öncesi ve pandemi sürecinde beğenilmezken şimdilerde
yirmi beş otuz lira üzerinden alıcı buluyor.
Sayılarını
arttırabileceğimiz bu tür ürünler sınırsızdır. Normal şartlar altında ters olan
bu durumların şimdilerde açık olması derin yaraları da beraberinde
taşıyacaktır. Zira pahalılığın ve hızla ekonomik darbe girişimlerinin yaşandığı
bu aşamada tüketim çılgınlığının çok tehlikeli nedenleri vardır. Yastık altındaki
para, döviz ve altınlar artan fiyatla birlikte piyasaya sürülerek ekonomik
kazanç elde edilmeye çalışıldı.
Üretim
artmasına rağmen düşmeyen fiyatlar ve her ay sürekli gelen zamlar tüketimi bir türlü
durduramadı. Bunların hiçbiri normal değerlendirilecek olaylar değildir. En
büyük tehlike de bu durumdan beslenen fırsatçılar oldu. Yıllarca ekonomiye kazandırılmamış
paralar fiyatlar tavan yaptığında piyasaya girdi ve para da suyunu çekti. Büyük
tehlikelerden biri de budur.
Büyük
kesim de paradan para kazanma yoluna gitti. Sebep ne olursa olsun, yapılan en
büyük hata, katma değeri yüksek ürün üretimine yönelik adımların
atılamamasıdır. Hayvancılık, tarım ve seracılık gibi gıdalara teşvikler elbette
ciddî değerlerdir. Ancak bir türlü katma değeri yüksek ürünlere yönelik
teşviklerin harekete geçirilememesi ekonominin en büyük handikabıdır.
Dünyanın
hiçbir ülkesi tek kalem üzerinde kalkınmasını gerçekleştirmemiştir. Büyük
ekonomilerin ve büyük şirketlerin belkemiğini uzay teknolojisi, savunma sanayii
ve çağın ihtiyacı olan teknolojik ürünler başarmıştır.
Uzay
teknolojisi, getirisi en düşük ama masrafı en yüksek olan yatırımlardan biridir.
Elbette bu düşünce güne dönük olarak doğrudur. Ancak ileri dönük olarak
yanlıştır. Zira uzay teknolojileri bütün teknolojileri tetikleyen en önemli
yatırım yeridir. Çünkü uzay teknolojisinde başarılı olmak için farklı boyut,
farklı sıcaklık ve farklı fiziksel olaylara karşı sürdürülebilir teknolojik
ilerlemeler çoklu bir teknolojik başarıyı da yanında getirecektir.
ABD’nin
uzay teknolojisindeki kazancı neredeyse hiç hükmündedir. Ancak buradan elde
ettiği bilgi ve teknoloji ile omurga hâline kaldırıp yürüttüğü savunma sanayii
bütçesi Türkiye’nin bütün bütçesine eşdeğerdir. ABD’nin savunma sanayiindeki
bütçesinin Türkiye’nin bütçesine eşdeğer olması, ABD’nin en büyük gücüdür.
Bunun
yanında, dünyanın en büyük şirketleri, teknoloji üreten şirketlerdir. Domates,
biber, patlıcan, patates satan hal ve diğer şirketler ilk sıralarda yer almaz. Tek
başına inşaat, hiçbir kalkınma hamlesini tetiklemez. Yapılması gerekenler;
gıda, inşaat ve gelişme sürecini tamamlamış teknolojilere alternatif olarak
gelişim sürecine giren teknoloji ve şirketlerin desteklenmesidir.
Dördüncü
sanayi devrimi teknolojileri, bu tür desteklenmesi gereken yatırımlardır. Bu
tür yatırımlar uzun soluklu olduğu için hazır zamana göre şüpheli
görülmektedir. Dördüncü sanayi devrimi teknolojileri Batı ve ABD gibi ülkelerde
en büyük yatırımı çekmektedir. Uzay ve dördüncü sanayi devrimi modern
teknolojiler; fizik, kimya, biyoloji, genetik ve biyoteknoloji gibi temel
bilimler ile desteklenir. Makine, elektronik, mekatronik ve yazılım alanlarıyla
teknoloji, ürün hâline dönüşür.
Almanya,
Türkiye’de üniversite sınavlarında fizik, kimya, biyoloji, genetik,
biyoteknoloji, makine, elektronik, mekatronik ve yazılım alanlarına yerleşen
gençleri, günlük hayatta kendi işlerini görecek kadar yabancı dil bilenleri
kabul etmektedir. Ancak bu alanlarda Türkiye’de üniversite kontenjanları boş
kalmaktadır.
Almanya’nın
bu talep ve bakışına karşın Türkiye’nin temel bilim ve mühendislik
alanlarındaki boş kalan kontenjanlarının bir şeyleri anlatması gerekir. Ancak
şimdiye kadar ciddî bir sıçrayış görülmemiştir.
Yapılması
gereken ilk atılım, acilen patates, soğan veya domates gibi temel gıdaların
süründürülebilir ihtiyaç kısmı karşılandıktan sonra temel bilimler ve
mühendislik alanlarına yönelik iyileştirme ve teknoloji ürünlerinin ihracatına
yönelik teşvik, doktora çalışmaları ve tezlerin desteklenmesidir. Bu yönde
güçlü bir irade ortaya konulmalıdır.