HER yıl Kastamonu’da 23-31 Ağustos tarihleri arasında “Şapka İnkılabı ve CHP Genel Başkanı Kemal Paşa’nın Kastamonu’ya Gelişi” kutlaması yapılmaktadır. Böyle kutlamaların dünyada emsali yoktur. Almanya’da Adolf Hitler’in Münih’e geliş yıldönümü ya da İngiltere’de Tony Blair’in Manchester’e gelişinin yıldönümü kutlaması olabilir mi ya da olmakta mıdır? Böyle bir kutlama oralarda ciddî psikolojik sorunların kitleselleşmesi sayılır.
Bu yıl fazladan Kastamonu Belediyesi seçimlerini CHP’li bir isim kazanmış, kendince bu kutlamaya yeni bir heyecan katmak için “Kastamonu’da 8 Gün 8 Gece Şapka Kutlaması” diye bu törenleri ilân etmiştir. Tören sahibi CHP’li biri olunca ister istemez haber değeri de artmıştır. Ancak hiçbir CHP’li törenlerde şapka takmamıştır.
“Şapka İnkılabı” denilen hikâyeler aslında hayatın akışına, eşyanın tabiatına aykırı ve zorlama darbelerdir. Bu yüzden şimdi kimse şapka kullanmamaktadır.
Ancak şapkalı günlerin haber değerini artıran sadece CHP’li bir belediye başkanı değil, CHP’li belediyenin düzenlediği şapkalı gün kutlamalarına Kastamonu’nun AK Partili milletvekillerinin de (Serap Ekmekçi gibi) katılmış olmasıdır. Yirmi yıldan beri çeşitli kurumlar, zaten şapkalı gün kutlaması yapmıştır. Hatta Numan Kurtulmuş’un Kültür Bakanı olduğu yıllarda bile bu törenlerde bir aksama ya da kesinti olmamıştır.
Şapkalı gün kutlamaları genç kuşaklar için eğlendirici, biraz da hayâlî gelebilir. Devlet adına insanların kıyafetlerine nasıl karışılabildiği, onlar için masal olabilir. Hatta bu kıyafetin başı olarak şapka için özel kanunların çıkarıldığı, darağaçlarının kurulduğu, tiyatro adının bile fazla geldiği göstermelik mahkemelerin kararı ile insanların şehir meydanlarında, bazen kafalarına çivi ile şapka çakılarak idam edildikleri, idam edilenlerin cesetlerinin günlerce oralarda asılı bekletildiği, cesetlerin kokması üzerine ailelerine teslim edilmeksizin gizlice götürülüp bilinmeyen yerlere gömüldüğü ve bu yüzden idam edilenlerin mezarlarının saklanmasının o dönemde icat edilmiş Kemalist bir gelenek olduğu, idam edilenlerin halk nezdinde itibarlarını yok etmek için iftiralar atılıp hayâlî işlerle suçlandıkları, böyle zalimliklere on binlerce insanın maruz kaldığı ve hatta insanların dışında Rize gibi bazı şehirlerin denizden savaş gemileriyle bombalandıkları hakkında genç kuşaklar nereden bilgi sahibi olsunlar ki?
Evet, Mesut Uçakan’ın çektiği “Kelebekler Sonsuza Uçar” adlı film maalesef bir istisna olarak kalmıştır ve unutulup gitmiştir. Oysa bu şapkalı zulümleri konu almasından dolayı oldukça önemlidir. Hiç olmazsa yeni filmler çekilinceye kadar her zaman “kelebekleri sonsuza uçurarak” bu zulümleri genç kuşaklara aktarmalıydık. Maalesef bu alanda da mahallede hazan yelleri esmeye devam etmektedir.
TKP’ye üye olmaktan mahkûm olan, bunun için Ankara Cezaevinde yatan, sonradan dış telkinlerle hidayete erip Kemalist olan Şevket Süreyya Aydemir’in, “Suyu Arayan Adam” adlı anılarında, idamından önceki son akşamında İskilipli Atıf Hoca hakkında yazdıklarını herkese aktarmış olsaydık, bu zulmün mahiyeti hakkında belki bir fikrimiz olurdu. Çünkü Atıf Hoca, 1922’de yazdığı “Şapka Risalesi” adlı kitabını 1924’te bastırmış, Kasım 1925’te yani bir buçuk yıl sonra çıkarılan “Şapka İktisası Kanununa” muhalefet ve halkı isyana teşvikten suçlanarak, aynı suçlamaya maruz kalan Babaeski Müftüsü Ali Rıza Hoca ile birlikte Ankara İstiklâl Mahkemesinin kararı ile idam edilmiştir. Evet, mezar yerleri de ailelerinden saklanmıştır.
Dünyada idam ettiklerinin mezarını ailesinden gizleyen kaç idare vardır? Atıf Hoca, bir kanunun çıkmasından iki yıl önce ona muhalefet etmek gibi acayip bir rekorun sahibi olmuştur!
Şapka İktisası Kanunu, öyle bir sistemli devlet zulmünü tesis etmiştir ki polisler ve jandarmalar yolları, kavşakları, köprü başlarını, okul ve cami önlerini, çarşı giriş çıkışlarını tutarak “Kimin başında şapka var, kimin başında şapka yok?” diye denetim yapmışlardır. Bu denetimlerde şapkasız olduğu tespit edilenler hakarete uğramış, herkesin içinde dayak atılmış ve tutuklanmışlardır. On yılı süren savaş ve salgın hastalıkların sonunda çaresiz yoksul halk, pantolonu kırk yamalı olsa bile şapka almaya zorlanmıştır. O tarihte yurt içinde şapka imalatı yapılamadığından, çeşitli Avrupa ülkelerinden şapka ithalatı yapılmıştır. Elbette bu ithalatı Yahudi şirketleri yapmışlardır.
Türkiye Yahudileri her Kemalist darbeden servetlerine servet katarak çıkmışlardır. O dönemde en çok şapka ithalatı yaparak takdir toplayan ise Vakko adlı Yahudi şirketidir.
Şapka zulmünü kutlama yaparak anmak
Şapka İktisası Kanununa muhalefet ettikleri iddiası ile on binlerce insanın katlinden doğrudan sorumlu olan kişilerin adları (Ali Çetinkaya, Ali Kılıç ve benzeri) meydanlara, caddelere, okullara isim olmaya devam etmektedir. Aslında bu isimler bile o zulümler için bir pişmanlık duymadıklarını, hatta övündüklerini ve ilk fırsatta tekrarlayacaklarını göstermektedir. Buna karşılık, bu isimlerin yazıldığı tabelalar o mazlumların mirasçıları için öğretici olmalı değil miydi? Mazlumların bilinçlerini kaybetmeleri ise zalimler için yeni fırsatlar demektir.
CHP’li belediyeler ve idareler, niçin bu zulümlerin kutlamasını yapmaktadırlar? Her şeyden önce bu törenler “eski CHP ve yeni CHP” söylemlerinin bir aldatmaca olduğunu göstermektedir. CHP’de hiçbir değişiklik olmadığını görmek mümkün. Zira zulüm dönemlerine heves ve inatla sahip çıkmaktadır CHP’liler. Halkın çoğunluğuna karşı, “Bak, onları biz yapmıştık, dahasını yaparız” demenin küstahlığı ve şımarıklığıdır.
Aslında “Kastamonu’da Şapkalı Günler” kutlaması, bu zulmün kesintisiz olarak yüz yıldan beri devam ettiğini göstermektedir. Şapkalı günler kutlaması bu yönüyle öğreticidir, ibretliktir. Hiçbir zulüm sonsuza kadar sürgit devam etmez. Önünde sonunda kesintiye uğrar. Zalimlerden hesap sorulur.
Nereye kadar?
Son yıllarda siyasilerin sıkça söyledikleri “Yeni Türkiye” vurgusu, hiç yoktan bazı heyecanlara sebep olmuştur. Her ne kadar 27 Mayıs Darbesi’nden sonra 1961’de kurulan bir partinin adı “Yeni Türkiye Partisi” olmuş ise de son yıllarda seslendirilen Yeni Türkiye vurgusunun bir parti adını aşan değişimlerin başlangıcı sayılmış olduğunu görüyoruz.
AK Parti’nin son yıllarda daha çok Kemalist temalı işler yapması ve söylemleri tekrarlaması ise Yeni Türkiye umutları için öldürücü olmuştur. Evet, bu dönemde her ilde üniversiteler yapılmış, sayısını artık kimsenin bilmediği kadar tüneller açılmış, neredeyse bütün şehirleri birbirine bağlayan yollar iki yol hâline getirilmiş, yüzlerce yeni baraj inşâ edilmiş, büyük havalimanları ve hastaneler açılmış ise de yüz yıldan beri süregelen zulümlere bir itiraz duyulmamıştır. Yeni Türkiye vurgusu, sayılan bu tür işlerden ibaret kalmıştır.
“Kastamonu’da Şapkalı Günler” kutlamasına Serap Ekmekçi gibi AK Partili milletvekillerinin CHP’li milletvekilleriyle birlikte katılmaları, zulmü katmerli hâle getirmiştir. Eski Türkiye yerine Yeni Türkiye’yi inşâ etmesi beklenen vekiller, meğer CHP’li vekiller ile aynı şeylere sevinmekteymişler. Bu durum AK Partili seçmen için büyük bir yıkım değil midir?
Hesabı sorulmayan zulüm tekrarlanır
“Daha önce AK Parti mahallesinden olan Abdülatif Şener ve Mehmet Bekaroğlu gibi isimler CHP’den milletvekili seçilirken CHP mahallesinden olan Serap Ekmekçi gibi isimler neden AK Parti’den seçilemesin?” diyenler olabilir. Olay, hangi şahsın nereden seçileceğinden ibaret değildir. İsteyen herkes kendisine yakıştırdığı yerden seçilmek için uğraşabilir. Ancak mesele, “CHP’den seçilenler, geldikleri yerlere aidiyetlerini gösteren işler yapabiliyorlar mı? CHP’nin zulüm mirasını reddedebiliyorlar mı? Yoksa o kanlı geçmişi içlerine sindirerek oraya uyum sağlamaya mı çalışıyorlar?” meselesidir. Bekaroğlu veya Şener’den CHP’de iken o kanlı geçmişi sorgulayan bir tek çıkış ve söylemlerini duyan gören olmuş mudur?
Marques’in anlatımına göre Lâtin Amerika köylüleri/kadınları yeni bir göçe mecbur kaldıklarında atalarının mezarlarını açıp kemiklerini bir bohçaya/çuvala koyarak yeni gittikleri yerlere onları da götürüp gömerlermiş. Bu davranışları ile eski anılarını beraberlerinde götürdükleri gibi o kemiklerle beraber göç etmeleri de bir siyâsî kimliğin, bir siyâsî bilincin devamını mümkün kılarmış. Kastamonu Şapkalı Günler kutlamasına katılan AK Partili milletvekilleri örneği bir kere daha göstermiştir ki, AK Partili seçmen kitlesi, Lâtin Amerikalı kadınların taşıdığı bir siyâsî bilince maalesef sahip değillerdir.
Oysa ibret alınmayan, hesabı sorulmayan zulüm tekrarlanır. AK Partili seçmen kitlesi, eski Türkiye’nin zalimlerinden, hesap soran bilince göre tercih yapmadıkça, yeni zulümlerin tekrarı kaçınılmazdır.
AK Partili milletvekilleri ve belediye başkanları her yıl kendi şehirlerine CHP Genel Başkanı Kemal Paşa’nın gelişinin yıldönümü kutlamasını yapmaktadırlar. Kendi partilerinin Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şehirlerine gelişinin yıldönümü kutlamasını yapamayan AK Partililer, CHP’lilerle birlikte CHP Genel Başkanı için kutlama yapmaktadırlar. Sırf bu kutlama törenleri bile Eski Türkiye ile Yeni Türkiye vurgusunun sade suya tirit cinsinden hayâlî bir söylem olduğunu göstermektedir.
Oysa bütün AK Parti il-ilçe binalarında CHP’nin değil AK Parti Genel Başkanı’nın sözleri ve fotoğrafları asılmalıdır. CHP il-ilçe binalarında Recep Tayyip Erdoğan’ın fotoğrafları ve sözleri asılıyor mu? Elbette hayır! Zira CHP’lilerin kendilerine göre bir siyâsî bilinçleri vardır. O bilinçle öyle bir korku yaymışlardır ki iktidar partisi AK Parti bile kendi binalarına CHP Genel Başkanı Kemal Paşa’nın fotoğraflarını asmak zorunda kalmışlardır.
Eski-Yeni Türkiye vurgusu ile bir siyâsî bilinç oluşturacak, konferanslar, seminerler, kütüphaneler tesis edilmelidir. CHP’liler için anlamı olan işlere ve törenlere AK Partililer katılmamalıdırlar. AK Parti’de sorumluluğu ve görevi olan herkes bu siyâsî bilinçle seçilmelidirler.
31 Mart 2024 Yerel Seçimlerinden sonra AK Parti adına “Seçmenin mesajını aldık” açıklaması yapılmış olmasına rağmen, Kastamonu Şapkalı Günler töreni göstermiştir ki, mesaj alınmamıştır. Unutulmamalıdır ki, CHP’ye benzeyerek veya CHP ile yakınlaşarak farklı bir siyâsî bilinç ve kimlik korunamayacaktır. AK Parti 23 yıldan beri CHP’ye benzediği için değil, benzemediği için seçim kazanmıştır. AK Parti, CHP’ye benzedikçe küçülecektir.
Kastamonu olayı, AK Parti’de unvan sahibi olanlar ile olmayanlar arasında derin bir uçurumun olduğunu, ciddî ve kapatılması zor duygu farklılıklarının veya kopuşlarının bulunduğunu bir kere daha göstermiştir.
Kaynakça
Ahmet Nedim, Ankara İstiklal Mahkemesi Zabıtları (1926), İstanbul 1993.
Gabrial Garcia Marques, Yüzyıllık Yalnızlık, Çeviren. Seçkin Selvi, İstanbul 2019.
Mahmut Akyürekli, Şark İstiklal Mahkemeleri 1925-1927, İstanbul 2013.
Şevket Süreyya Aydemir, Suyu Arayan Adam, İstanbul 2017.
Tahirü’l-Mevlevi, İstiklal Mahkemeleri Hatıraları, İstanbul 2021.