Kasım Süleymani ve savrulmalar

Mezhepçilik yapmamak demek, İran’ın resmî rejiminin ihraç etmeye çalıştığı -bize göre- problemli sapkınlıklarını doğru kabul etmek, onlardan bir şeyler öğrenmek demek değildir. Zaten muhatap sizi doğru kabul etmiyor, sizden bir şeyler öğrenme derdinde de değil. Mezhepçilik yapmayacaksak, mezhep adına diğer insanları katletmeyeceğiz. Bu konuda da en çok çalışması gereken, İran rejimidir!

İRANLI bir general, Amerikan füzeleriyle öldürüldü. General, kritik bir isimdi. Sık sık adını İran dışındaki ülkelerde İran adına yaptığı faaliyetlerle duyurmuştu.

Biz daha çok Suriye’de muhaliflere yönelik acımasız katliamlarıyla kendisini tanıdık. Halep’in harap ve bîtâb düşmüş manzarasında, Türkiye’ye yüz binlerce Suriyelinin gelmesinde onun da katkısı vardı.

Süleymani, İran’ın şu anki rejiminin adamı, mezhepçi ve Şiî yayılmacılığının en iyi temsilcilerinden birisi idi.

Geçenlerde Iraklı bir Arap öğrencimden Irak’taki son duruma ait bir değerlendirme yapmasını istemiştim…

Amerika kadar İran’ın da Irak için büyük tehlike arz ettiğini, kritik yerlere mezhepçilik yapılarak Şiîlerin yerleştirildiğini, bunun da gerginliği arttırdığını söylemişti.

Saddam sonrası gelişen olaylar, âdeta İran’a Irak’ta büyük bir harekât alanı oluşturmuştu. Benzer durum aslında Suriye’de de geçerli.

İran, Rusya’nın yardımlarıyla kendine bir alan açtı. Ve açılan bu alanlar, öldürülen generalin katliamlarına sahne oldu.

***

Türkiye’de garip bir mezhepçilik tartışması var.

İslâm dünyasında mezhepçiliği en ileri boyutta yapansa İran Şiası… Kendileri dışındakileri Müslüman olarak kabul etmezler. Bu konuda İslâm tarihinde derin tartışmalar mevcûttur.

Maalesef çoğumuz işin arka plânından habersiz, salt günlük ve yüzeysel bilgilerimizle mezhep ayrışmaları hakkında bilgi yürütüyoruz. Ben de işin uzmanı olmadığım için bilmediğim bir alana girmeyeyim.

Ancak şunu söyleyebiliriz ki, muhataplara en çok mezhepçi suçlamasını yapanlar, asıl mezhepçilerdir!

Irak’ın başkenti Bağdat’ta bir İranlı generalin, hem de mezhepçi bir plânla kendilerinden olmayan Müslümanları acımasızca katleden bir kişinin öldürülmüş olmasına üzülmedim. Aynı şekilde, orada bir Amerikalı general öldürülseydi de üzülmez, hattâ sevinirdim.

İranlı generale sevinmek Amerikancı olduğumu göstermez, Amerikalı generale sevinmek de İrancı olduğumu.

Bu olaydan sonra bölgedeki masum halklar olumsuz etkilenir mi? İşte benim tek derdim bu!

Türkiye’de böyle durumlarda garip bir savrulma yaşanıyor. Yakın zamana kadar dindarlar, İran veya Suudi Arabistan’la ilişkilendirilerek horlanırdı. Türkiye’nin seküler şablonuna uymayanlar bu ülkelere gönderilmeye çalışılırdı.

Şimdi ise bir İran seviciliği modası var…

Aslında yine bir ara göndermek istedikleri insanlara karşı olan nefretin zemin değiştirmiş hâli bu.

Süleymani’nin öldürülmesine seviniyor diye belli kesimlere kızıyorlar.

Bir gazeteci şöyle yazmış: Bazı İslâmcıların gözünü mezhepçilik nefreti o kadar bürümüş ki Kasım Süleymani’yi öldüren Amerikan bombasından parça bulsalar kutsal diye yüzlerine sürecekler…

Bir parti lideri de şöyle demiş: “İran Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin, Bağdat’ta Amerika’nın menfur hava saldırısı sonucu hayatını kaybetmesini üzüntüyle karşıladığımı belirtmek isterim. (…) Kardeş İran halkının acısını yürekten paylaşıyor, İran halkına ve Süleymani Ailesine baş sağlığı diliyorum.

Birisi soldan dalmış, diğeri sağdan… Ama ikisi de ciddî bir savrulma yaşamış.

Amerikalıların bomba parçalarını kutsal diye yüze sürecek tek bir Müslüman var mı bu ülkede? Ama bu arkadaşın (!) zihnindeki Müslümanları koyduğu yer, orası işte!

Güya biz, öldürülen general Şia mezhebinden diye seviniyoruz… Ben Süleymani’nin ölümüne o Şiî diye değil, mezhepçilik yaparak Müslümanları öldüren zalim bir kişi olduğu için üzülmüyorum.

Parti liderinin açıklamasına gelince…

Süleymani’ye üzülmeniz, onun katlettiği Müslümanların ruhlarını sızlatmadı mı? Senin kardeş gördüklerin, seni kardeş olarak görüyorlar mı?

***

İran, Türkiye’yi zor zamanlarında hep yalnız bırakmış ve bu da yine kendi mezhepçi tavrından kaynaklanmıştır. Şimdi ise Amerika’ya karşı cephe genişletmek için Türkiye’yi kullanma derdinde. Bu son meseleyi -diplomasi dilinin ötesinde- duygusal bir sahiplenmeyle üstlenmeye gerek yoktur.

Süleymani şehit değil, binlerce Müslümanın ölümünden sorumlu zalim bir generaldir!

Hâsılı, mezhepçilik tartışması yanlış bir zeminde yürüyor. Mezhepçilik yapmamak demek, İran’ın resmî rejiminin ihraç etmeye çalıştığı -bize göre- problemli sapkınlıklarını doğru kabul etmek, onlardan bir şeyler öğrenmek demek değildir. Zaten muhatap sizi doğru kabul etmiyor, sizden bir şeyler öğrenme derdinde de değil.

Mezhepçilik yapmayacaksak, mezhep adına diğer insanları katletmeyeceğiz. Bu konuda da en çok çalışması gereken, İran rejimidir!

“Mezhepçilik” meselesi ile ilgili fikir yürütmek isteyenlerinse mezhepler tarihini, mezheplerin birbirlerine olan bakış açılarını, bunların tarihte ve günümüzde nasıl siyâsî gündemlere malzeme edildiğini farklı kaynaklardan okuyarak fikir sahibi olmaları gerekir. Aksi hâlde derinlikten yoksun sığ bilgilerle savrulmalar yaşarız.