Kartal ve Kaplan Pençesi

Son operasyon, ABD ve şürekasının PKK’ya neredeyse bir yıldır taşıdıkları lojistiğin imhasına yönelikti. Bu operasyon sonunda ABD ve Fransa’nın bir araya getirmek için örgütledikleri unsurların elinde, aleyhimize etki üretecek nitelikli silah ve mühimmat büyük ölçüde yok edildi.

24 Mayıs 2020 tarihli “Suriye’de Covid-19 Kuluçkasına Yatanlar Civcivleri Çıkardı” başlıklı makalemizde, ABD ve Fransa’nın Kuzey Suriye’de PKK unsurlarıyla ona muhalif Kürt gruplarını bir araya getirme plânlarını tamamladıklarını ve en büyük muhalif ve örgütlü güç olan ENKS’yi de ikna etmek üzere olduklarını yazmıştık.

Süreç içerisinde bu görüşmeler ABD, Fransa ve İsrail’in baskıları ve BAE’nin finans vaadiyle semeresini verdi. ABD’nin bu işleri kotaran Lawrence kılıklı temsilcisi, Kuzey Irak ve Suriye’deki bütün Kürt partilerinin bir araya gelerek birleşik Kürt cephesi oluşturduklarını duyurdu. Bizim tâbirimizle, salgın esnasında kuluçkaya yatanlar civcivleri çıkarmıştı. İşte söz konusu yazıda tam da bu duruma işaret ederek yazının sonunu şöyle bağlamıştık:

“Evet, tavuklar civcivleri çıkarıp yemlemeye başladı ama bir sorun var: Tepelerinde gezen Türk devlet hüması… Onu bir türlü atlatamıyorlar!”

Vaziyet tam da öngördüğümüz gibi oldu! Bu fitne kuluçkadan çıkar çıkmaz, sahayı gözleyen Türk devlet hüması, “Pençe-Kartal” adıyla 15 Haziran 2020 gecesi PKK destekçilerinin aylardır yapılandırdıkları 81 noktadaki silah, mühimmat ve lojistik merkezlerini büyük bir maharetle vurdu.

Lâkin bu harekât sadece o geceye mahsus bir vurkaç harekâtı olmadığı için artan bir şiddetle devam ettirildi. Akabinde de “Pençe-Kaplan Harekâtı” adıyla hava harekâtını tamamlayıcı nitelikte bir kara harekâtı icra edilerek komando birliklerimiz Haftanin bölgesine indirildi.

Bu hızlı ve ânî harekât, dost düşman herkes tarafından gayet iyi okunması gereken çok açık mesajlar içermektedir. Bu mesajlar üzerinde duracağız, ancak harekâtın bu kadar hızlı ve ânî olmasının nedenlerine kuşbakışı bakmakta fayda vardır.

Karşımızdaki düşman, her sahada farklı kılıkta!

Artık karşımızda iki ABD olduğundan eminiz. Her iki ABD’nin de Türk ve Müslüman nefretinden beslendiği gerçeğinden ise daha çok eminiz!

Bunlardan ilki olan Suriye’deki ABD, tam bir Türk ve Müslüman düşmanı olan Evanjelist, Siyonist, Haçlı genlerine sahip bir ABD’dir. Bunların amacı dünyayı kaosa sürüklemek ve İsrail önündeki her türlü engeli aşarak Orta Doğu’da “büyük” İsrail’i oluşturmaktır. Bu uğurda Tanrı’yı kıyamete zorlamak gibi bir herzeyi de ideal olarak benimsemişlerdir.

Libya’da fitnenin asıl aktörü olduğu hâlde kendini hayâlet hâline getiren ikinci ABD ise olaylara ideolojik değil, çıkarı açısından bakan bir ABD’dir. Bu yüzden ilk ABD, Suriye sahasında bize karşı Rusya ve Fransa ile iş birliği yaparken, ikincisi ise Libya’da bizimle taktiksel iş birliği yapmak zorunda kalmıştır. Çünkü Libya’da Rusya ve Fransa’nın muvaffak olması, ikinci ABD’nin Afrika’daki çıkarları için büyük bir tehdittir.

Öyle anlaşılıyor ki biz, Suriye’ye kaç harekât yaparsak yapalım, birinci ABD ve ortakları, bir nevi mahkûm oldukları o bâtıl ideolojinin sevkiyle bildiklerinden asla vazgeçmeyecekler ve tutunacak bir zemin buldukları anda da bâtıl gâyelerinin gerçekleşmesi için kaldıkları yerden işe tekrar başlayacaklardır. Suriye sahasında karşımızda bu ABD var. Bu ABD’nin gizli niyetlerine bir an bile gafil kalamaz ve aldatıcı vaatlerine bir an bile güvenemeyiz!

Suriye’deki ABD, Irak ve Suriye’de oluşturduğu bu hain yapının Türkiye’nin hedefi olacağını çok iyi biliyordu. İşte tam da bu hain yapının ilân edileceği günlerde, Türkiye’de bir kaos ortamı oluşturmak üzere harekete geçtiler!

Bunun için Türkiye’de PKK, DAEŞ, FETÖ, DHKP-C gibi uyuyan hücrelerine “Eylemlere hazır olun” talimatı verdiler. Bu eylemlerin hareket noktası ise TBMM’de vekillikleri düşürülen 1 CHP’li ve 2 HDP’li milletvekili için adalet isteme kılıfı olacaktı.

Yurt genelinde “adalet yürüşü” adı verilecek olan bu tezgâhın asıl amacı, ikinci bir Gezi hareketi idi. Plânlarına göre toplum, adalet kavramı üzerinden kışkırtılacaktı. Önce bir milletvekili kaybetmiş olan CHP mağdur rolüne sokulacak ve CHP Genel Başkanı, adalet isteyen sipariş konuşmalar yapacaktı.

İkinci olarak da kendi güdümlerindeki korsan Twitter hesaplarının birinden Demirtaş’ın eşine hakaret edilecek ve bu hakaret iktidar partisine mâl edilerek eylemlerin tansiyonu kontrollü bir şekilde yükseltilecekti. Plânlanan bu kargaşanın finansman sorununu ise Gezi’deki Osman Kavala’nın Arap versiyonu olan ve Türkiye’nin kırmızı bültenle aradığı BAE casusu Muhammet Dahlan gerçekleştirecekti. Zira Dahlan bu konudaki hünerini, 15 Temmuz’da FETÖ’cü hainleri fonlayarak ispat etmiş bir isimdi.

Ne var ki Türkiye, 15 Temmuz hıyanetinden sonra büyük ölçüde içteki hainleri tasfiye etmiş, emperyalizmin Türkiye’deki emellerini püskürtmüş, her alanda yerli ve millî bir yapılanmaya gitmiş bir Türkiye idi.

Gezi Olayları’nı ve Gezi benzeri dünyadaki emperyalist tezgâhları çok iyi etüt eden Devlet ve onun güvenlik birimleri, hazırlığının çok önceden yapıldığı belli olan üç ayaklı bir önleyici harekât plânı ile bu fitne tezgâhını yer ile yeksan etti.

Devlet, önce kritik illere giriş-çıkışları yasaklayarak sözde adalet yürüyüşünün kuvveden fiile çıkmasını engelledi. Ardından da emperyalistlerin adları farklı ama merkezleri bir durumdaki uyuyan hücrelerine, daha kafalarını bile kaldırmalarına fırsat vermeden çok seri ve etkin operasyonlar düzenledi.

İkinci olarak yurtiçinde artık sayılı soğan, dikili sarımsak misâli kaç kişi olduğunu bildiğimiz teröristlere çok etkin ve kesintisiz operasyonlar yapıldı. Bu operasyonlar sonucunda lider kadrodan pek çok terörist etkisiz hâle getirildi.

Üçüncü ve en büyük hamle ise işin boyutunu değiştiren “Pençe-Kartal ve Pençe-Kaplan Operasyonu” idi!

Bu son operasyon, ABD ve şürekasının PKK’ya neredeyse bir yıldır taşıdıkları lojistiğin imhasına yönelikti. Bu operasyon sonunda ABD ve Fransa’nın bir araya getirmek için örgütledikleri unsurların elinde, aleyhimize etki üretecek nitelikli silah ve mühimmat büyük ölçüde yok edildi.

Böylelikle PKK ile bir araya gelen diğer gruplara kuvvetli bir sesle “Buradayım! Ne yaptığınızı görüyor ve biliyorum” mesajı verildi. Bu mesajın ilk muhatapları Barzani ve ENKS gibi yapılar gibi görünse de, asıl mesaj ABD, Fransa ve İsrail’e verildi.

Bir başka mesaj ise, “Madem böyle bir oluşuma gidiyorsunuz, o hâlde ben de Suriye ve Irak arasındaki irtibatı keserim” mesajıdır. Bu mesajın verildiği yer ise Haftanin’dir. Denilebilir ki, bu operasyonla PKK’nin Haftanin kampları, artık Türk komando kamplarına dönüşmüştür. Operasyonun asıl hedefi ise muhtemelen PKK’nin ikinci Kandil olarak örgütlenmeye çalıştığı Sincar ve eleman devşirdiği Mahmur Kampı’dır.

Türkiye’nin bu Yıldırımvarî operasyonları ile ummadıkları biçimde baskın yemiş olan ABD ve fitne ortakları olan diğer ülkelerin bu hain teşebbüsleri, bugün itibarıyla geldikleri yerden çok uzağa atılmış görünmektedir. 

Dünyadaki olayların gelişimi de lehimize olduğu için, rüzgârı ardımıza almış vaziyetteyiz. Artık bize rağmen oyun kurmak çok zorlaşmıştır!

Bundan sonra karşımıza çıkacak her fitne, gittikçe güçlenen yeni pençelerimizin hedefi olacaktır.

Hattâ sadece pençe vurmakla kalmayacak, gazâbımızla helâk edecek bir kudrete de sahip olacağız. Artık meydan da, manzara da bize göz kırpmaktadır.

Vesselâm…