TÜRKİYE kendi ekseniyle
buluşarak normalleşirken, 1946 yılında bu ülkeyi teslim almış olduğunu zanneden
Batı içinse anormalleşiyor.
Çünkü
1946’da imzalanan ilk kredi anlaşmasının yapıldığı tarihten itibaren
gerçekleştirdiği güvenlik, tarım, finans ve siyaset alanlarındaki bir dizi
anlaşma ile Türkiye’yi tamamen kendi yörüngesine oturttuğunu zanneden Atlantik
ötesi yapı için Türkiye’nin kendi ekseninde kendi yerli ve millî çıkarlarını
(birlik, siyaset, ordu, eğitim, tarım, iktisat ve dahası) gözetmesi ve kendi
sistemini inşâ etme yoluna kendi iradesiyle girmesi, “Türkiye’nin ekseni kaydı” yahut “Türkiye eksen değiştiriyor” şeklinde yorumlanıyor.
Bu
yorumun derinliğinde Batı’nın ülkemiz üzerinde arzuladığı klâsik alışkanlıkları
temellenmiş durumda: Ekonomik kaos talebi, siyâsî kaos talebi ve de baskısı,
nihâyetinde de çok partili siyâsî hayatımızın neredeyse vazgeçilmez parçası
hâline getirilmiş “Ordu göreve!” çığırtkanlığı…
Bir kez daha ifade ediyoruz ki, Türkiye’deki darbelerin tümü, Batı uygarlığının Türkiye’yi kontrol etmesini, eksenin millî çıkarlar değil de Batı çıkarları etrafında dönmesini sağlamak için güdümlendirilmiştir.
Oluşturulan
mazeretler karşısında ise, maalesef kamunun itiraz etme kabiliyetleri ortadan
kaldırılmıştır.
Yani
darbe, âdeta “tek ve net çözüm” şeklinde dayatılmıştır!
Tarih
şâhittir, millet, her darbenin ardından gerçekleri ve meselenin basınç kuvvetini
fark etmiş, anlamıştır. Fakat atı alan, Üsküdar’ı geçmiştir…
Türkiye’nin menkul kıymetleri, enerjisi ve en önemlisi de insan kaynağı bu şekilde ziyân edilmiştir.
Bugün
Batı çöküşte, Türkiye ise yükseliştedir!
Dolayısıyla
eksen kayması tartışmaları, dünyanın merkezini kendisi gören Batı’nın klâsik
hezeyanıdır.
Öyleyse
bugünlerde yaptıkları deneme, neyi amaçlamaktadır?
15
Temmuz’da çok açık bir şekilde suçüstü yakalanan Batı’nın karşısında
Türkiye’nin hayatın tüm alanlarında çok hızlı pozisyon alarak yerli ve millî
bir tavrı kuşanması ve küresel politik kulvarda oyun kurucu mevkii alışı, Batı
için bugüne dek oynanan oyunların en öncesine geçiş sürecini başlatmıştır.
Yani
Batı, Türkiye için geçmişte uyguladığı toplumsal, askerî ve finansal kaos
propagandası sürecini en başa almıştır.
Bu
süreçte Batı’yı endişelendiren asıl mesele, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin
demokratik işleyişte Devletin ve Milletin emrindeki büyük ideallere inanmış
duruşudur.
Bu
duruş, Batı’yı çılgına çevirmektedir!
“Bu
coğrafyaya biçilen rol olan plânın realize edilişinin en önemli alanı Suriye ve
Irak’ta, bu plânı Türkiye’ye rağmen uygulayamazsınız!” tavrının vücût bulmuş
hâli 15 Temmuz’un hemen ardından, Türk Ordusunun dünya tarihine geçecek şekilde
üst üste gerçekleştirdiği operasyonları ve de Akdeniz’de Mavi Vatan ideali ile
Libya’da meşru ancak mazlum hükûmetin çağrısına uyarak bulunması, Batı’ya şu
mesajı vermiştir:
“27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül döneminde arayıp da bulduğunuz profile şu anda ulaşılamıyor!”
Alçak FETÖ elebaşının “Adanmış Ruh” diye tarif ettiği, içeride hâlen varlığını devam ettiren kriptolarla kotarılmak istenen model, Karlov suikastının bir hava versiyonudur. Bugünün Haşhaşi örgütü FETÖ, Elçi Karlov ve Rize Emniyet Müdürü Altuğ Verdi suikastlarıyla kaç tür tetikçi yetiştirebileceğini, doğrudan Cumhurbaşkanımızı hedef alarak göstermiştir.
Bu
mesajı Alan Batı, “Biz orduyu da kaybettik” telâşına düşmüştür.
Zira
zikrettiğimiz hamleler, Türk Ordusunun NATO öncelikli değil, millî çıkarlar
öncelikli konseptinin işaretlerini vermektedir.
Ve
Türk Ordusunun, Türk devlet aklının kendisine hazırladığı temelde konumlandırdığı
anlaşılmıştır.
Ellerinden
kaydığı düşüncesiyle telâşına kapıldıkları Türk Ordusu, hepsinden de önemlisi,
devleti ve milletiyle bütünleşip millî vahdetin oluşumunda yeniden varlık
rolünü üstlenmiştir.
Bu
durum, Batı’ya büyük bir “Eyvah!” çektirmiştir. Zira 1940’lı yıllardan beridir
ümit besledikleri bir enstrüman olarak muhatap aldıkları kurum, sîne-i milletin
bahçesinde millî vahdet çınarını büyütmenin gayretiyle tutuşmaktadır.
Artık Türkiye’de kimseye “Ordu göreve!” dedirtemeyeceğini düşünen Batı, dedirtse de Türk Ordusunun bu fitne tevessül etmeyeceğini görmektedir.
Bu
durumdan faydalanamayacağını gören odaklar, dünyanın farklı yerlerinde, yurtiçi
ve yurtdışında geniş cephelerde büyük mücadeleler veren Türk Ordusunun
dikkatini buralardan iç siyasete çevirmek üzere yeni bir oyun
kurgulamaktadırlar.
Ordumuza
karşı yapılan bu kirli operasyona dikkat etmek zorundayız!
Bu ülkede Türk Silahlı Kuvvetleri, her bir ferdiyle Türkiye’nin büyük idealleri temelinde, insanlık için verilen mücadelenin her aşamasında rolünü hakkıyla yerine getirmektedir.
Sayın Cumhurbaşkanımızın, havada, uçuş güvenliği anlamında topyekûn özel tedbirlerle korunması elzemdir. Bu tedbirler, fevkalâdenin de fevkinde olmalıdır! Sayın Cumhurbaşkanımıza havada refakat edecek tüm güvenlik unsurlarının defalarca ve defalarca emniyet ve istihbarat soruşturmalarının birkaç kez daha gerçekleştirilmesi gerekmektedir. En ufak bir şüpheye dahi yer bırakılamaz! Küçücük bir şüphenin dahi bulunduğu bir ismin, Sayın Cumhurbaşkanımızın uçuşuna refakat etmesine izin verilmemelidir!
İşte
böyle bir zaman diliminde ortaya atılan “Orta
kademe darbe yapacak” tartışmalarının asıl hedefine son derece dikkat etmek
zorundayız!
Emperyalizmin
taşeronu FETÖ’nün, hayatın ve dolayısıyla devletin tüm alanlarında enfekte
ettiği, sızdırdığı unsurların kendilerini hangi perdelerin arkalarına
gizlediklerinin farkındayız.
Zira
ayakları açıkta!
Siyasette,
CHP’nin tepe yönetiminin tamamiyle bir laboratuvar çıktısı olan FETÖ’ye teslim
olmuş şekilde verdiği görüntü, Türkiye’ye yönelik bu kirli operasyonu hangi
ortaklarla gerçekleştirmek istediklerini ortaya koymaktadır.
Bu
plânda Türk Ordusunun üzerine gölge düşürmek ve TSK’yı daha hırpalayarak bugün
mücadele verdiği alanlarda mağlûp hâle sokmak niyeti vardır.
Türk
Ordusunu, ürettiği yalan, iftira ve alçak polemiklerle çürütme rolü CHP’nindir.
Zihin
dünyasındaki 27 Mayıs hülyasını her seferinde dışa vurması bundandır!
Bu
hülya çökmüştür!
Ancak
virüsün içeride bulaştığı ve hastalık emâresi vermemeye gayretli kriptolarla
başka bir alternatif kaos tezgâhı kurmaya çalışmaktadırlar.
Peki,
bu tehlikeli tezgâh nerede?
Dikkat!
Darbe
tartışmasına sakladıkları şey, bir taşla birkaç kuş vurmak niyeti…
“Orta
kademe darbe plânlıyor” algısıyla, olabilecek bir sansasyonel olayda kendi
parmakları yokmuş rolüne girmenin peşindeler!
Türkiye
ile Rusya’yı her plânda çatıştırmayı deneyen ve çuvallayan FETÖ’nün, Rusya’nın
Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’u nasıl katlettiğini hatırlatarak şu soruyu soralım:
Karlov’u hedef alan suikastın hava versiyonunu modellemek mümkün mü?
Evet!
Alçak
FETÖ elebaşının “adanmış ruh” diye tarif ettiği, içeride hâlen varlığını devam
ettiren kriptolarla kotarılmak istenen model, Karlov suikastının bir hava
versiyonudur.
Kaldı
ki, 15 Temmuz’da bunu provası yapılmış, ancak İlâhî tuzak, şeytanın tuzağını
bozmuştur!
Hasan
Sabbah’ın Haşhaşileri vardı, evet. Ancak cebirle tehdit ederek, şantaj yoluyla
kurduğu canlı saatli bombalar da yetiştirmeye mâhirdi.
Bugünün
Haşhaşi örgütü FETÖ, Elçi Karlov ve Rize Emniyet Müdürü Altuğ Verdi
suikastlarıyla kaç tür tetikçi yetiştirebileceğini, doğrudan Cumhurbaşkanımızı
hedef alarak göstermiştir.
Bu tetikçiler için bir cinnet hâli oluşturmak ve bu cinneti topluma bulaştırmak, FETÖ gibi soysuz terör örgütleri için oldukça tabiîdir.
Peki, bu iki suikast modelinin havada gerçekleşmemesi için ne yapmalı?
Sayın
Cumhurbaşkanımızın, havada, uçuş güvenliği anlamında topyekûn özel tedbirlerle
korunması elzemdir.
Bu
tedbirler, fevkalâdenin de fevkinde olmalıdır!
Sayın
Cumhurbaşkanımıza havada refakat edecek tüm güvenlik unsurlarının defalarca ve
defalarca emniyet ve istihbarat soruşturmalarının birkaç kez daha
gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Ancak
şu unutulmamalıdır ki, Ankara’yı bombalayan FETÖ üyesi pilotların ve
yakınlarının ne bir ankesörlü iletişim kaydı, ne FETÖ eğitim kurumları ile
irtibatı, ne de Bank Asya’da hesap kaydı vardı.
Örgüt,
hassas elemanlarını kriptolamakta, gerektiğinde diğer tarikatların içerisine
sızdırmakta pek maharetli… Bu işin ehli olan insanların sözlerine kulak
verilmeli…
En
ufak bir şüpheye dahi yer bırakılamaz!
Küçücük
bir şüphenin dahi bulunduğu bir ismin, Sayın Cumhurbaşkanımızın uçuşuna refakat
etmesine izin verilmemelidir!
Kripto unsurlar, Ağustos 2020’deki Askerî Şûrâ’yı darbe tartışmaları üzerinden bulanık hâle getirmeyi hedeflemektedirler. Böylece Türk Ordusunda yapılacak düzenlemelere kirli bilgi karıştırmaya odaklandıklarını göstermektedirler. Rand Corporation ve WINEP raporlarında yer verilen şifrelerin çözülmemesi için şûrâ öncesi süreci kilitlemeyi amaçlamaktadırlar. Bu yüzden iki raporun tamamen çözümlenmesi de elzemdir. Bu anlamda, 2023 yolundaki Türkiye’yi Erdoğan’sız şekilde hazırlamanın plânını kuran ve bu çizgide tek sığınağı birkaç kripto olan karanlık üst aklın TSK’da perdelediği kriptoların önünü açma peşinde olduğunu görelim!
Bu
telâşın arkasındaki sebeplerden biri de şudur: Kripto unsurlar, “Orta kademe darbe
yapacak” şeklindeki algı oyunuyla Ağustos 2020’deki Askerî Şûrâ’yı darbe
tartışmaları üzerinden bulanık hâle getirmeyi, kendilerine engel olabilecek
vatan evlâtlarını pasife düşürmeyi hedeflemektedirler.
Böylece
Türk Ordusunda yapılacak düzenlemelere kirli bilgi karıştırmaya
odaklandıklarını göstermektedirler.
Rand
Corporation ve WINEP Raporlarında yer verilen şifrelerin çözülmemesi için şûrâ
öncesi süreci kilitlemeyi amaçlamaktadırlar.
Bu
yüzden iki raporun tamamen çözümlenmesi de elzemdir.
Kaldı
ki, iki rapor da Sayın Cumhurbaşkanımızın demokratik yollardan yerinden
edilemeyeceğini kalın ve tekrarlı cümlelerle ihtiva etmektedir!
Bu
anlamda, 2023 yolundaki Türkiye’yi Erdoğan’sız şekilde hazırlamanın plânını
kuran ve bu çizgide tek sığınağı birkaç kripto olan karanlık üst aklın TSK’da
perdelediği kriptoların önünü açma peşinde olduğunu görelim!
Hey,
takip ediliyorsunuz!
Bizse hazırız…