
KARDEŞİMİ ziyaret için, sömestr tatilini de fırsat bilip ailece
Ankara’ya geldik geçen pazar. Bir İzmirli olarak, kar görme ihtimâlimiz,
seyahat öncesi çok heyecanlandırıyordu bizi.
Yola çıkmadan önceki gün, Melih Gökçek’in
paylaşımlarına bakınca, Ankara’da kar yüzünden kapalı şehir içi yolları olduğunu
gördük. Bu da kar konusundaki heyecanımızı az da olsa endişeye çevirdi.
İzmir’de kış lastiği kullanamadığımız için kendi
aracımızla yola çıkmak yerine otobüs yolculuğunu tercih etmiştik.
Salihli-Kula arasında kar manzaraları başladı. Kula’da
verdiğimiz ilk molada kışın beyaz örtüsüne bu yıl ilk defa dokunma fırsatı
bulduk. Afyon’daki kısa molada ise biraz daha haşır neşir olduk özlediğimiz
karla. Afyon’dan çıktıktan sonra, asfalt üzerindeki beyazlıklar ve hatta ufak
tefek buzlanmalar dikkatimizi çekmeye başladı. Hem manzarayı zevkle seyrettik,
hem de ilerleyen kilometrelerde ne ile karşılaşacağımızın endişesini yaşadık.
Neyse ki yol boyunca gördüğümüz kar küreme araçları ve zamanında yapılmış olan
tuzlama çalışmaları bizi hiçbir sıkıntı yaşamadan Ankara’ya ulaştırdı.
Muhalefete muhalefet etme damarım, Ankara’daki
şehiriçi trafiğinde yaşayacağımızı düşündüğüm çileye odaklanmışken, baktık ki
ne AŞTİ’ye varışımızda, ne de trafiğin en yoğun olduğu Kızılay’dan da geçerek
ulaşabildiğimiz kardeşimin evine gidişimizde sorun oldu. Diyebilirim ki,
önümüzde eskort varmışçasına rahat bir şehiriçi yolculuğu yaşadık; hem de saat
henüz 18.30 olduğu hâlde…
Aynı gece saat 02.00’da evin önündeki sokağın tuzlandığına,
ertesi gün ise yaya yoğunluğu olan kaldırımların bile temizlendiğine şahit olduk.
Buradan hareketle, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur
Yavaş’ın, Melih Başkan’ın söylediğinin aksine en azından karla mücadelede
başarılı olduğunu söylemekte beis görmüyorum. Ve kendisini bu konuda alkışlıyor,
Çankaya Belediyesi’ne de geçer not veriyorum.
Ankara’ya gelmişken, birkaç günlük de olsa
İstanbul’daki kardeşime de gitme plânlarımız vardı. Yine karayolu ile ama bu
defa özel araçla, artık komşu kapısı mesafesinde olan İstanbul’a gidip hasret
giderecek, sonra yeniden Ankara üzerinden İzmir’e dönecektik.
Ama ne mümkün; İstanbul’a kar yağdı ve tüm Türkiye’de
hayat durdu! Böylece bizim plânlarımız da suya düşmüş oldu, hem de hemen ertesi
gün İstanbul’dan bir vefat haberi almış olmamıza rağmen. Zira giriş çıkışlar
kapatıldı şehre. Özel araç yasağı geldi kısa süre de olsa. Ve işin asıl
korkuncu, sonraki iki gün için de benzer hava tahminlerinde bulundu uzmanlar.
Peki, ne olmuştu da dünya başkenti sayılabilecek koca
metropol, birkaç saatlik yoğun kar yağışına teslim olmuştu acaba?
Şu bir gerçek ki, İstanbul için, belki 10 yılda bir
yaşanabilecek bir hava durumuydu yaşanan. Televizyonda canlı canlı şahit
olduğumuz gök gürültülü kar yağışını normal karşılayacak bir tek İstanbullu
olduğunu zannetmiyorum. Yani kentin ve kentlinin alışık olduğu bir durum
değildi bu. Dolayısıyla ne Ağrı, ne Kayseri, ne Ankara ile kıyas yapmak doğru değil
yaşanan çaresizlik konusunda. Bu yüzdendir bizim gibi on binlerin o tarihlerde
seyahat programı yapmış olması. Bu yüzden gelen giden uçaklar program
değiştirmemiştir. Bu sebepledir yaz lastikleriyle bazı İstanbulluların yollarda
kalmış olması.
Ama...
Tam üç gün öncesinden, felâketi haber veren meteoroloji
yetkililerinin uyarılarını kulak arkası etmeye, en azından ana arterleri yeteri
kadar tuzlamayıp kar küreme araçlarını verimsiz kullanmaya, bu araçları bile
yolda kalacak kadar temkinsiz yola çıkarmaya, otobüslerde kar lastiği ya da
zincir bulundurmayacak kadar acemi davranmaya hiç kimsenin hakkı yoktu. “Şurası
senin yetki alanın, burası benim yetki alanım” tartışmasını dinlemeyi hak
etmedi o gece saatlerce yolda kalan on binlerce vatandaş.
Ekrem İmamoğlu, o kentin belediye başkanı. Ulaşım
dâhil birçok sorununu çözsün diye oy verdi milyonlar kendisine. Kriz
zamanlarında, Erzurum’da kayak, Bodrum’da yat tatili geçmişi olan Başkan’ın, en
azından, günler öncesinden beklenen bu krizi daha doğru yönetmesi beklenirdi.
Aslında bu tür durumlar, bu kadar çok tartışılan, musluk ve heykel açılışından
başka icraatı hatırlanamayan biri için çok elverişli bir sınıf geçme sınavı
olabilirdi. Ancak İmamoğlu, İngiliz Büyükelçisi ile balık yiyerek geçirdi bu
sınavdaki yaklaşık üç saatini.
Bir belediye başkanının böylesi bir durumda önceliği
bu olmamalıydı elbette. Fakat olayın daha vahim tarafı, bu yemeğin gizlenmesi,
önce inkâr edilmesi, daha sonra ise mecburen kabul edilmesiydi bence. Siz bir
belediye başkanı olarak her işi kendiniz yönetmek zorunda değilsiniz. Öyle
olsa, yardımcılarınız ve müdürleriniz olmasına gerek yoktu. Dolayısıyla eğer o
yemek yenilmek zorunda idiyse çıkıp, “Benim çok önemli bir işim vardı. Ancak
kentin sorunları ile ilgilenmesi için şu yardımcımı görevlendirdim. Hiçbir
işimiz aksamadı” diyebilirdi. Ama hayır, gizlemeyi tercih etti.
Tabiî şartlar tamamen normal olsaydı bile bu yemek
için soracağımız sorular olurdu. “Bir belediye başkanının, kendi şehrindeki
başkonsolosla değil de Ankara’dan özel olarak gelen bir büyükelçiyle
görüşmesini gerektiren konu ne olabilirdi?”, “Mensubu olduğu partinin genel
merkezinin bile haberinin olmadığını anladığımız gizlilik nedendi?”, “Devlet geleneği
bu tür görüşmelerden Dışişleri’ni haberdar etmeyi gerektirirken, en azından
içerik konusunda -yalandan da olsa- bilgilendirme yapılmış mıydı?” gibi...
Ekrem Bey’in balıkçıda çekilen fotoğrafları sosyal
medyada yayılmaya başlayınca da kayak tatilindeki yardımcısından trollerine, yandaş
gazetecilerinden milletvekillerine kadar bütün muhalefet inkâr yarışına girdi. Meşhur
sözdür, “Gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır”. İBB
Başkanı’nın da gerçekten o akşam meşhur bir balıkçının özel müşterisi olduğu
çok geçmeden ortaya çıktı. Bu defa, kimileri “Ne var bunda, yemek yiyemez mi?”
moduna girdi, kimileri de sessiz sedasız inkâr mesajlarını silmeye başladı. CHP
İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu ise bir adım öne çıkıp herkesten özür
diledi ve kendi hatası için utandığını yazdı.
Şimdi dönelim birkaç saatlik yoğun kar yağışının,
şehiriçi yollarda 8-10 saatlik (bazı yerlerde 16 saate kadar çıktığı
söyleniyor) esarete dönüşmesine…
Şahsen, olağan dışı bu yağışın, aynen Gaziantep’te
olduğu gibi önlenemez bazı sonuçlar doğurması kaçınılmazdı diye düşünüyorum. Yolda
kalan vatandaşın isyanı çektiği acıdan, Cumhur İttifakı taraftarlarının
günlerdir bunu konuşması ise siyâsîdir bence. Ancak İmamoğlu’nun, “Biz görevimizi
başarıyla yapıyorduk, bakanlar niye gönderildi?” sorusunu mantıklı bir yere
oturtmamız da mümkün değil. “Elimizden geleni yaptık ama tabiat bizim
emeklerimizi boşa çıkardı” deseydi keşke. Zira görev, asla başarılamamıştır.
Peki, sorun sadece belediyede mi? Maalesef değil...
Avrupa’nın en büyüğü, en çok yolcu transferinin yapıldığı İstanbul Havalimanı
ve bazı otoyolların kara teslim olduğunu atlarsak eksik eleştirmiş oluruz. Havalimanının
kapanmasıyla ilgili ilk haberler geldiğinde, bağlantı yolları da kapalı olduğu
için, gelen yolcuların transferini sağlayamama, gidecek olan yolcuyu alana
ulaştıramama gibi gerekçeler olacağını düşünmüştüm. İlerleyen saatlerde anladık
ki sorun pistlerin kar altında kalmasıymış. Biliyoruz ki bunun sorumlusu
belediye değil, işletmeciydi. Ama bu ayıp devlete yazıldı.
Sonuçta bu başarısızlıklar, belediyenin karla
mücadelede yetişmiş eski personelinin görevlerinden alınmış olmasıyla, yanlış
ve eksik plânlamayla, Valiliğin olaya el koymakta gecikmesiyle, havalimanı
işletmesinin beceriksizliği ile açıklanabilir. Ancak Ekrem İmamoğlu’nun
balıkçıdaki gizli buluşmasının fotoğraflarının kim tarafından servis edildiği
siyaseten en önemli sorudur bence. Acaba Deniz Baykal’ın otel odasındaki
görüntülerini sızdırıp Kılıçdaroğlu’nu genel başkanlık koltuğuna oturtanların
işi mi bu, yoksa iktidar kanadının İmamoğlu’nu itibarsızlaştırma operasyonu mu?
Nereden sızmış olursa olsun, balıkçı görüntüleri ve
sonrasındaki kara teslimiyet, kendisini Millet İttifakı’nın en güçlü
cumhurbaşkanı adayı zanneden İBB Başkanı için puan kaybı demektir.
Akşener’in tereddütsüz adayı olan İmamoğlu, bu
başarısızlık öyküsüne rağmen de İyi Parti’de itibar kaybına uğramazsa,
Kılıçdaroğlu’nun adaylığı için tek çözüm, sağda üçüncü ittifak olacaktır.