GÖZÜNÜ açar açmaz
telefonuna sarılıyordu o da herkes gibi. Önce Whatsapp’a baktı, sonra Telegram’a,
sonra BİP’e, sonra Instagram’a... Instagram’a girdiğinde, etrafı renkli,
paylaştığı şeye yalnızca 24 saat yaşama hakkı tanıyan sanal hikâyelere tıkladı.
Gözü
kamaştı bir anda. Ekranda mutlu bir surat vardı; başında bere, arkasında lapa
lapa yağan kar… Karı görür görmez tüyleri diken diken oldu. Tek hareketle geçti
hikâyeyi, yine karla karşılaştı. Yine geçti, yine kar… Yine geçti, yine kar… Anlamıştı
artık, kar yağıyordu. Daha fazla karla ilgili şey görmemek için Twitter’i pas
geçti ve penceresini açmadı karla karşılaşmamak için.
Pencerelerden
uzak durmaya, karı görmemeye çalışıyordu. O sırada telefonu çaldı ve
arkadaşlarından birinden kartopu oynama daveti aldı. Reddedince ısrarla
karşılaştı. Yine reddetti. Olabildiğince uzaklaşmak istiyordu kardan; herkesin
deli olduğu gökyüzünden gelen küçük, beyaz, eşsiz şekilli şeyler onu mutlu
etmiyordu. Etmemekte haklıydı da… O baharı severdi. Çevresinin yeşillendiği,
çiçeklerle bezendiği, hafif üşüyerek kısa kollu tişörtünü giymeyi severdi…
***
Haklıydı,
babası o kış işten çıkarılmıştı. Hiç sıcacık olduğunu hatırlamadığı evleri buz
gibiydi bu sefer. Güneş de girmiyordu zaten; annesi ışık da yaktırmıyordu kırmızı
arabası ile oynaması için. Bir tane arabası vardı. Kırmızı, üzerinde
çıkartmaları olan… Çıkartmalar ışık açık olunca parlıyordu sadece, ama annesi
izin vermiyordu. Mecbur, bu şekilde oynayacaktı.
Bir
iki saatin ardından babası gelmişti; onun kendini bildi bileli giydiği siyah montun
üzerinde bir şeyler vardı. Küçük beyaz şeyler… Onu gördüğünde fark etti kar
yağdığını. Kırmızı arabasını aldığı, çıkartmalarını gördüğünde yaşadığı
sevinçten bile daha büyük bir sevinç yaşadı. Çünkü dışarıda kar yağıyordu. Evin
içinde hoplamaya, zıplamaya başladı. Dışarı çıkmak kar oynamak istiyordu.
Annesi karın daha tutmadığını, tutunca çıkıp oynayabileceğini söyledi. Aklına
yattı bu fikir; zaten şimdi çıksa gereksizce çok üşüyecekti, en iyisi, biraz
sonra kar tutunca ve durunca çıkmaktı.
Koltuğun
üzerine çıktığında bile boyu yetmeyen pencereden bakmaya çalışıyor, karı
kontrol ediyordu. Dışarı çıkıp yerdeki yumuş yumuş beyaz şeyle oynamaya
başladığında dünyanın en mutlu kişisi olmuştu. Ne ayakkabısındaki delikten
giren kar suyu, ne de üzerine küçük gelen montunun geçirdiği soğuk onu rahatsız
ediyordu. Kendisine benzeyen bembeyaz, masum, sessizce yağan karla mutluydu.
Deliler
gibi oynarken kayıp eve dönmüştü. Anne ve babasını diz dize oturmuş şekilde
buldu. Akşam yemeği sofrasındaydılar; üç tabak, üç kaşık, ekmek ve mercimek
çorbası vardı sofrada. O mercimek çorbasını çok severdi. Yemekte babası, annesi
ile onu köye babaannelerinin yanına göndermek istediğini söyledi. Kendisi
burada kalıp iş arayacaktı. Babasının zor durumunu o anki bakışından anlamıştı.
Arkadaşlarından ayrılacağından dolayı üzülmüştü ama hiç belli etmeden, “Yaşasın!
Orada daha çok kar vardır” diyerek babasını mutlu etmeye çalıştı.
Otobüse
binmişlerdi. Annesinin kucağında seyahat edecekti, şansına yan koltuğun bileti
satılmamış, annesi o tarafa geçmişti. Kendisi cam kenarında tek başına
oturuyordu. Kırmızı arabası ile oynuyor, dışarıyı seyrediyordu. Annesinin de
camdan dışarı bakmak isteyeceğini düşündüğünden yer değiştirmek istedi. Keşke
istemeseydi!
Yer
değiştirmelerinin üzerinden çok zaman geçmemişti ki yollar karlı ve şoför
uykusuz olduğu için otobüs kayarak yan devrilmiş, annesi camın üzerine düşmüştü…
Sonra
ne olduğunu hatırlayamıyordu. Direkt babaannesinin evine ışınlanmıştı sanki.
Parça parça görüntüler geliyordu gözünün önüne… Annesi, kar, buz, ağlayışı,
sarılışı, feryadı, arabasını fırlatışı… İki kayıp vermişti o gün orada otobüs.
Biri annesi, biri kırmızı çıkartmalı arabası...
***
Babaannesi
ve dedesi ile yaşamaya başladı. Köye hayâlini kurarak geldiği karla hiç
oynamadı, dışarı bile çıkmadı. Annesinin acısı hiç geçmedi o minicik yüreğinden.
Ama biraz olsun hafiflediği zaman dışarı çıkabilmişti. Dışarıda kar yoktu
artık; erimiş, yok olmuş, annesini de alıp gitmişti. Bahar vardı onun yerine,
onun üzüntüsüne rağmen çiçeklerin açtığını gördü. Ağaçların yapraklarla yeşillendiğini,
kelebekleri gördü. Her şey ona rağmen, onun üzüntüsüne, acısına rağmen devam
ediyordu. Edecekti de…
O zamandan beri karı hiç sevmedi; ona yeniden doğmayı anımsatan, ne olursa olsun devam eden, her şeyden, bizden, benden bağımsız var olan baharı, çiçekleri sevdi. Karları delip geçen kardelenleri sevdi. Haklıydı da…