Kârda mıyız, zararda mı?

İyi niyet beslemek, insana şifa gibidir. Herkes iyi niyetli olsa kötülük diye bir şey kalır mı bu dünyada? İyilik bulaşıcıdır, kötülük de… Dünyayı daha yaşanabilir bir hâle getirmek, kötülüğün değil iyiliğin yayıldığı bir hayatta yaşamak mümkün. Herkes üzerine düşeni yaparsa, sorumluluk almaktan kaçınmazsa daha güzel bir hayat yaşayabiliriz.

İŞTE yeni bir gün, yepyeni… Güneşin doğuşuyla aydınlandı şehir. Sesler yavaş yavaş artmaya başladı. Arabalar, insanlar, hatta hayvanlar, hepsinin de oluşan gürültüde payları var. Evlerin içi de aynen sokaklar gibi hareketlendi. Okula gidecek çocuklar, onları yolcu edecek anneler, işe gidecek babalar hepsi uyandı. Bugün uyanan herkese Allah (cc) yeni bir fırsat ve istedikleri gibi doldurabilecekleri beyaz bir sayfa daha verdi. Geceden kırgın uyuyanlar, barışmak için bir fırsat yakaladı. Belki önceki gün bir günah işleyen kul, tövbe etmek için bir gün daha kazandı. Uyanabilen herkes çok şanslı.

Hastalar da uyandı bugün aynı acılara belki. Önceki günden sıkıntılı uyuyan belki de tekrar aynı sıkıntılı güne uyandı. Ama ne fark eder?  Belki iyileşmeye bir adım, belki sıkıntıların bitmesine çok az kaldı. Hedeflere ulaşmada bir gün daha eksildi takvimden. Geri sayımda olanlar bir günü daha geride bıraktı. Ve ölüme bir gün daha yaklaştı uyanabilenler. Her gecenin bir sabahı, her karanlığın elbet bir aydınlığı vardı. Ama uyanabilenler için geçerli. Henüz kıyameti kopmayanlar için, henüz soluyacakları hava, yiyecekleri lokmaları tükenmemiş olanlar için geçerli… Ve uyanabilenler dünya koşuşturmasına aynı şekilde devam edecekler bugün. Rızık peşinde koşanlar işlerinin başına geçecek, okula giden öğrenciler derslerine girecek. Bebeğiyle aynı şekilde ilgilenecek anne. Karnını doyur, altını değiştir, uyut rutininde bir gün daha. Evet, bugün uyananlar hayat rutinlerine kaldıkları yerden devam edecekler. Görünürde böyle ama ya uykudan fiziksel olarak uyanıp da aslında hâlâ uykuda olanlar? Gaflet uykusundan uyanamamış olanların durumu ne olacak?

Bizler doğumdan ölüme kadar geçen sürede, yani aslında yaşadığımız bu ömürde belli başlı imtihanlara tabi tutuluyoruz. Ve ömrümüz bittiğinde bu hayatta yaptıklarımızdan, yapmadıklarımızdan her adımımızdan sorguya çekileceğiz, o sorgu sonucuna göre de ebedî kalacağımız yerlere gönderileceğiz. Öyleyse bu hayat bizim için ebedî olan hayata sadece geçiş için kullandığımız bir köprü veya uğradığımız bir mola yeri. Burada hâl ve hareketlerimize, ibadetlerimize, Allah ve Resulü ile olan bağlantımıza çok daha fazla önem vermemiz gerekmez mi? Yani aslında çok kısa bir süre kalacağımız bu dünya denilen uğrak yerimizde neden bu kadar kendimizi hırpalıyoruz? Neden ne kadar kalacağımızın bile belli olmadığı bu yerde mal biriktirmek için çabalıyoruz? Sanki bir ağaç gibi kök salmaya, hiç gitmeyecekmişiz gibi doyasıya bağlanmaya çalışıyoruz? Aslında yeni doğan bir bebekten, artık yaşlılığın bile son evresine gelmiş bir insanın ölüme yakınlık derecesi bana göre aynı. Yazılmış bir kader var, çizilmiş biçilmiş bir ömür var. Ve biz bunu bilmiyoruz. Bugün ahiret âlemine gidecek olan bir bebek mi yoksa yaşını başını almış hayatta her şeyi yaşamış biri mi bilmiyoruz. Böyle söylerken anlatmak istediğim, zaten öleceğiz, o yüzden buradan zevk almadan yemeden, içmeden, çalışmadan ölümü bekleyelim değil tabii ki. Ama önem derecesini biraz değiştirmeliyiz. Asıl olan vatanımıza, mola yeri olarak uğradığımız dünyadan daha fazla önem vermeli daha fazla çalışmalıyız.

Hem dünya, hem ahiretimiz için faydalı bir hayatı nasıl yaşarız?

Akıllı olan bir insan dünya hayatında yaptıklarını ve yapacaklarını, ahiret hayatında da ona fayda verecek şekilde düzenler. Örneğin eğer vakit açısından çok sıkıntılı bir iş yapmıyorsa, birinin emri altında çalışmıyorsa çok kolay bir şekilde işlerini namaz vakitlerine göre düzenler. Öğle namazından sonra, ikindi namazını kılınca diyerek planlama yapabilir. Bu hem dünyalık işlerini bir plan program çerçevesinde düzenli bir şekilde yapmasını sağlar, hem de ahiret hayatında ona fayda verecek farz olan ibadetlerini yerine getirmiş olur. Bir ailede kocanın, karısının ve çocuklarının ihtiyaçlarını karşılarken harcadığını sadaka olduğunun farkındalığıyla harcarsa yine hem dünyası için hem ahireti için faydalı bir iş yapmış olur. Evde ev işlerini yapan, evi derleyip toparlayan, temizleyen, tüm yükleri omuzlarına almış çocuklarına sevgiyle bakan, yetiştiren bir anne de eğer bu bilinçle hareket ederse yine hem dünyası hem ahireti için kazanan olur. Aslında düşününce ne kadar kolay değil mi dünyada ahiret hayatımız için bonuslar toplamak? Bir yolculukta iken, mesela işe giderken açıp radyoda Kur’ân-ı Kerîm dinlemek, iş yerine varıncaya kadar istiğfar çekmek, Allah’ı zikretmek, yine bizim iki dünyamız içinde fayda sağlayacaktır. 

Sabah namazıyla uyanıp güneş doğana kadar Allah’ı zikredip sonra dünyalık işlerimize depoladığımız manevi havayla devam edebiliriz. Her güne güzel niyetlerle başlamak bize çok iyi gelecektir. Mesela bugün gıybet etmemeye, kötü söz söylememeye, kimse için kötü düşünmemeye, namazlarımız vaktinde kılmaya, bol bol gülümseyerek çok kolay olan sadakayı vermeye ve daha birçok güzel niyetlerle güne başlayabiliriz. Eğer niyetlerimizin birini bile gerçekleştirsek bizim için kârdır. Belki her gün çok fazla iyi niyetle güne başlayıp ama sonuçta tam zıddı olaylarla da karşılaşabiliriz. Belki bunda bile bir hayır görebiliriz. İmtihan deyip sabredersek, “Bu da geçer ya hu!” diyerek karşılarız olumsuzlukları. Hem madden, hem manen yine kârdayız.



Hayatımızın her anını ahirette bize fayda sağlayacak şekilde düzenlememiz gerekiyor. Trafikte, işte, evde her yerde diğer insanlara karşı daha kibar daha anlayışlı daha sabırlı davranmamız gerekiyor. Attığımız her adımın ibadet hükmünde olması için gayret etmemiz gerekiyor. Dünyamızı güzelleştirmek istiyorsak öncelikle kendi iç dünyamızı güzelleştirmemiz gerekiyor. Zihnimizi, kalbimizi tüm kötü düşünce ve davranışlardan arındırmamız gerekiyor. Ve güzel olan her davranışı başkalarına da bulaştırmak, bu güzelliğe tüm insanları ortak etmemiz gerekiyor.


Sabretmek, gerçek bir mü’minin taşıdığı en önemli sıfatıdır

Bir annenin bebeğine bakması, doyurması, ihtiyaçlarını gidermesi onun birincil görevidir; ancak niyeti Allah rızası olursa, yaptığı her türlü bakımı Allah katında da mutlaka bir karşılık bulacaktır. Anne ve babalar çok iyi bilirler ki çocuk yetiştirmek gerçekten çok zordur. Ama dindar, Allah’ın emir ve yasaklarını bilen, ibadetlerinin yerine getiren, maneviyatı güçlü bir çocuk yetiştirmek çok daha zordur. Hele ki yaşadığımız bu çağda İslâmiyet’in gerekliliklerine uygun hareket eden evlatları yetiştirmek en zorudur. Buna rağmen bu yolda çaba harcamak, elimizden geldiği kadar evlatlarımıza bu konuda örnek bir yaşantı sunmak, anlatmak, birlikte güzel işler yapmak inşallah Allah katında da hem onlara hem bize sevap olarak dönecektir. Ebû Hüreyre’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “İnsan ölünce şu üçü dışında amelleri(nin sevabı) kesilir: Sadaka-i câriye (faydası süregelen hayır), faydalanılan ilim, arkasından dua eden hayırlı evlât…” Yetiştirdiğimiz ya da yetiştireceğimiz hayırlı evlatlar biz ölüp gitsek de onların yapacağı hayırlar bizim ahiret hayatımıza da fayda sağlayacaktır. 

Dünya hayatında bizi zorlayan diğer bir durumda sabırdır. Sabretmek, gerçek bir mü’minin taşıdığı en önemli sıfatıdır. Dünya hayatında karşılaştığımız zorluklara, hastalıklara, felaketlere ve musibetlere gösterdiğimiz sabır kadar mükâfatını da göreceğimizi biliyor ve inanıyoruz. Allah, Kur’ân-ı Kerîm’de sabredenlerle beraber olacağını bizlere bildiriyor. Bakara Suresi 153’ünca Ayet’te “Ey iman edenler, (taate ve belâye) sabır ile bir de namazla (Hakk’tan) yardım isteyin. Şüphesiz ki Allah (ın yardımı) sabredenlerle beraberdir” buyuruyor. Evet, sabır zor ama mükâfatı Allah katında çok büyük. Günlük hayatımızda o kadar basit mevzular sabrımızı zorluyor ki, belki onlara sabrederek çok büyük bir mükâfat göreceğiz ya da sabretmeyerek kaybedeceğiz. Mesela trafikteyken her gün bir sürü olaylarla karşılaşıyoruz. Gerçekten çok sinir bozucu olaylar yaşıyoruz. Bir yandan mesaiye yetişmek için çabalarken bir yandan da bu tarz olaylarla karşılaşmak insanı öfkelendirebiliyor.  Böyle bir durumu kendimiz için bir fırsata dönüştürebiliriz. Trafikte bizi çok öfkelendiren bir olay yaşadığımızda hemen aklımıza sabrettiğimiz takdirde kazanacağımız sevaplar gelsin. Sinirlenip bağırıp çağırıp, hatta daha da ileriye gidip kavgaya tutuşmak bize fayda yerine çok büyük zarar verecektir. Hem bedenen hem zihnen zarar göreceğiz. Yetmez gibi bir de karşı tarafta bulanan kişiye de aynı zararı vereceğiz. Gerek var mı buna? Hem dünyamıza hem ahiretimize neden zarar verelim? Bunun yerine trafikte hata yapan kişi için iyi düşünceler beslesek, belki kötü bir olay yaşadı zihni bulanıktı, belki gerçekten farkında bile olmadan bu duruma sebep oldu, biraz empati kursak, biraz alttan alsak hem kendimize hem karşıdaki kişiye olumlu duygu akışı sağlasak ne kaybederiz? Kaybetmek bir yana, o kadar büyük bir mükâfat kazanırız ki, keşke farkında olabilsek!

Öncelikle kendi iç dünyamızı güzelleştirmemiz gerekiyor

İyi niyet beslemek, insana şifa gibidir. Herkes iyi niyetli olsa kötülük diye bir şey kalır mı bu dünyada? İyilik bulaşıcıdır, kötülük de… Dünyayı daha yaşanabilir bir hâle getirmek, kötülüğün değil iyiliğin yayıldığı bir hayatta yaşamak mümkün. Herkes üzerine düşeni yaparsa, sorumluluk almaktan kaçınmazsa daha güzel bir hayat yaşayabiliriz. 

Günümüzde kimse kimseye güvenmiyor, maddî ve manevî sıkıntılar bitmiyor, her on kişiden dokuzu depresyon hâli içerisinde. Çocuklar ölüyor. Merhamet azaldı, kimse kimsenin yerine kendisini koyarak düşünmüyor. Sabırsızlık, agresiflik, öfke her yerde. Zamanın bile bereketi yok. Yaşamış olmak için yaşıyoruz adeta. Silkelenip kendimize gelmemiz lazım biran evvel. Hayatımızın her anını ahirette bize fayda sağlayacak şekilde düzenlememiz gerekiyor. Trafikte, işte, evde her yerde diğer insanlara karşı daha kibar daha anlayışlı daha sabırlı davranmamız gerekiyor. Attığımız her adımın ibadet hükmünde olması için gayret etmemiz gerekiyor. Dünyamızı güzelleştirmek istiyorsak öncelikle kendi iç dünyamızı güzelleştirmemiz gerekiyor. Zihnimizi, kalbimizi tüm kötü düşünce ve davranışlardan arındırmamız gerekiyor. Ve güzel olan her davranışı başkalarına da bulaştırmak, bu güzelliğe tüm insanları ortak etmemiz gerekiyor.

Son olarak duam: İnşallah tüm insanlık, önce kendinden başlayarak en yakın çevresine, sonra da dalga dalga tüm dünyaya iyilik, güzellik ve huzur yaysın…