Karanlığa bir mum yakmak

İnsan öyle sevdalanmalı ki diriliş mücadelesine, deli gibi çalışmalıdır. Her hazanın ardından mutlaka bir bahar gelir. Kalkıp bir mum, bir ateş, bir meşale yakmadan hiçbir karanlık kendiliğinden yok olmaz.

İNSANIN var olma, kendini yenileme, kendini yeniden var etme çabası tarihin her döneminde, bütün toplumlarda var olagelmiştir. Kendini yenileme çabası öncesinde bir bozulmaya, bir çürümeye, bir çöküşe, bir bozguna, bir baştan çıkışa da işaret etmektedir aynı zamanda.

Kendini kaybeden insanın veya kendinden uzaklaşan insanlığın aslına, özüne, kendine dönme gayreti, karanlığa bir mum yakma ya da kendini yeniden inşâ etme çabasıdır. Yeniden inşâ çabası ise aynı zamanda bir sanattır.      

Karanlığı aydınlığa kavuşturmak için yeni bir inkılap başlatmalıdır insanlık. Yine ve yeniden bir İslâmî diriliş, bir Muhammed ruhu, bir Ömer adaleti gerekiyor bunun için. Karanlığa bir mum yakmak için yeni bir inkılap neyle ve nasıl gerçekleşebilir? Çürümüş sistemden herkes rahatsız olduğuna göre, yeni bir inşâ gerekmektedir. Bir bina yıllar içinde bozulur veya yıkılırsa, çimento, tuğla, taş, toprak, demir, boya gibi inşaat malzemeleriyle yeniden inşâ edilir. Ya insan bozulur, toplum yıkılırsa onu neyle ve nasıl inşâ etmek gerekir? Kimliğini, kendini kaybetmiş, belirsiz bir hayat süren, sürekli eğilip bükülen, bozulan, yıkılan insan ancak kitabın, yazının, kalemin, imanın, sevginin gücüyle inşâ edilebilir. Özüne, benliğine uygun bir yaşantıyla yeniden inşâ edilebilir.

Günümüzün en temel sorunu, bozulan ve yıkılan insanın kalbini, ruhunu onarmak, onu yeniden inşâ etmektir. Görmeyi engelleyen karanlığı yok etmek için bir mum, bir meşale yakmak sorunudur bu. Umutsuzluktan kurtulup bunun için yeni bir mücadele başlatmaktır.

Karanlığı aydınlatmak işine bir mumu yakmakla başlamak gerekir ama ya sonra? Sonrasında küçük bir mumu yakmak yeterli olmamaktadır çoğu zaman. Yanan mum küçük bir yeri aydınlatabilir ama her tarafı aydınlatmak için mumları her tarafta, daha çok ve sürekli olarak yakmak gerekir. Bu mumları kandillerle, lâmbalarla değiştirmek gerekir. Aydınlığı güçlü ve sürekli kılmak için, içindeki aydınlatma özelliğini mümkün olan her yere taşımak gerekir.

Önce kendi çevresini, sonra halka halka yayılarak çevreyi aydınlatmalıdır. Aydınlık, yalnızca bir odada, dar bir alanda, belli bir coğrafyada kalmamalı, bütün dünyayı aydınlatabilmelidir. İşte o zaman aydınlıktan bir inkılap doğmuş olur. Önce kalpleri, sonra coğrafyaları aydınlatmalı, yaşanabilir bir dünya kurmalıdır. Dünyanın her tarafında bütün toplumlar aydınlığın içinde yer almalıdır. Karanlıkta çürümüş, küflenmiş, yok olmaya yüz tutmuş toplumlara yol gösterecek bir İslâmî dirilişi, ancak bu dirilişe inanan ve bunu arzulayan insanlar başlatabilir, var edebilir. İnsanlığa yeni bir dünya sunmak, karanlıkta kalan dünyayı aydınlatmak ancak İslâmî bir dirilişle mümkün olabilir. Bunun için toplum ve tüm fertler ruh, zihin ve kalp yönünden İslâm’la beslenmeli ve onunla yenilenmeli, yeniden inşâ edilmedir.

Sadece bizim coğrafyamız değil, bütün insanlık acaba kaç yüz yıldan beri karanlıktadır? Bu karanlık her geçen gün artarak devam eden zulüm, haksızlık, savaş, işgal, ayrımcılık ve sömürü ile kalıcı hâle gelmiş gibi görünmektedir. Çünkü insanlığın kurtuluşa, aydınlanmaya, özgürlüğe dair umudu kaybolmuş durumdadır. Zulüm ve sömürü sistemi en koyu şekilde devam etmektedir.  

İnsanlığı zulüm ve adaletsizlikten kurtaracak İslâmî diriliş küresel boyutta bir medeniyet açılımını öngörmektedir. Bu açılım öncelikle zihinsel olarak insanın kendini yeniden inşâ etmesi için kalkıp karanlığa küfretmeyi bırakarak bir mum yakmalıdır. İnsanlık maruz kaldığı zihinsel sömürüden kurtulmak için yeni bir mücadele başlatmalıdır. Bunun için önce İslâmî dirilişin ışığı yakılmalı ve karanlığı aydınlatmalıdır. Bunun için zorluklar karşısında sabretmeli ve adeta nöbet tutar gibi mücadeleye devam edilmeli ki arkasından kurtuluş gelebilsin.

İnsan, içinde yaşadığı bu evrende evrensel bir mücadele sürdürmek zorundadır. Çünkü bir hastalık, bir virüs gibi sorunlar ve zulümler de bir yerden başka bir yere yayılmaktadır. Varoluşun bir sebebi olarak tüm insanlığın mutluluk ve huzura kavuşması için karanlığı yok etmek üzere bir mum yakmak herkesin en temel görevidir. Kurtuluşun çaresi, sevgi ışığı olarak içimizdedir. Varlığımızın derinlerinde, her hücremizde bir mücadele azmi bulunmaktadır aslında.

İnsan, aklı, ruhu ve bedeniyle uyumlu olmak için İslâm düşüncesine, İslâm’ın hayat anlayışına teslim olmalıdır. Ancak böyle olduğu zaman kendi kurtuluşu, mutluluğu ve huzuru için eskimiş bu dünyada yeni düşünceler üretebilir. İnsanlık kendi kimliğini bulmadıkça yeniden kuruluşu ve mutluluğu bulamaz. Kötülüklerden kurtulmak için Allah’ın istediği iyilik ve güzelliklere sarılmak gerekir. İnsanlık Allah’ın var ediş gerekçesinden uzaklaştıkça iyiliklerden uzaklaşır, kötülüklere yaklaşır ve onlardan kurtulamaz. Hakkı yaşamadan bâtıldan kurtulmak asla mümkün olmaz. Kurtuluşun, mutluluğun, özgürlüğün temel esası, ruhun derinliklerinde yer alan varoluş gerekçelerini yaşamaktır.

İnsan öyle sevdalanmalı ki diriliş mücadelesine, deli gibi çalışmalıdır. Her hazanın ardından mutlaka bir bahar gelir. Kalkıp bir mum, bir ateş, bir meşale yakmadan hiçbir karanlık kendiliğinden yok olmaz.