Karamanoğlu Beyi Kılıçdar ile şürekâsı

“Bir memlekette namuslu-ahlâklı insanlar, en azından ahlâksız ve namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memleket için zevâl kaçınılmazdır!”

“GEÇMİŞTEN adam hisse kaparmış... Ne masal şey!

Beş bin senelik kıssa, yarım hisse mi verdi?

Tarihi ‘tekerrür’ diye tarif ediyorlar;

Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”

(Mehmed Âkif Ersoy)

***

Modernizmde bilimi tanrılaştıranların (hâşâ), aklı kutsayanların, materyalist görüşün sahibi firavunların, insan kasabı despotların, ölüm kusan robotların mucidi gelişmiş ülkelerin idarecilerinin salgın karşısındaki çâresizliğine hikmet-i Hüdâ olan Koronavirüs nedeniyle dünya gündeminden sıyrılıp, tarihte Hakk’ın ve Hakk’a inanan milletin düşmanı olan “nâdanlardan” bahsetmek istiyorum… Dünyanın gündemi olan “zerre-i Korona” hakkında televizyonların haber kanalları, sosyal bilimciler ve düşünce kuruluşları gerekli açıklamaları ve istatistikî bilgileri sunuyorlar. Bugün arz etmeye çalışacağım mevzu, bazı tarihî muhalifler…

Tarihimizde nice devlet muhalifi beylik ve grup vardır ki, kimisi devletin yıkılmasına sebep olmuş, kimisi de düşmanın safında durarak Nizam-Âlem ülküsü sahibi ecdâdımızın yoluna engeller koymuş ve fitne mihrakı olmuştur.

Bunlardan sadece birinden, Osmanlı’ya çelme takmaya çalışmış Karamanoğlu Beyliği’nden misâl vermek istiyorum…

***

Günümüzde CHP’nin elan görev başındaki yönetimi, tıpkı Osmanlı Beyliği’nin kurucusu Osman Bey’in dedesi Süleyman Şah ile babası Kayı Beyi Ertuğrul Gazi (cümlesine Allah rahmet eylesin) muhalifi ve Tapınak Şövalyelerinin dostu/müttefiki Kurdoğlu ve şürekâsı ile Osmanlı’ya hasım Karamanoğullarından Alaaddin Bey ile devamı gibiler…

Gönüllü bir anlaşma sonucu Karesioğullarını topraklarına dâhil eden Osmanoğulları, bu keşmekeşten uzak durup evvelden gelen atalar âdetine uyarak yönünü güneşin battığı diyarlara çevirmiş, gözünü Bizans ve Balkanlarda fetihlere dikmişti. Fakat asrın sonlarında doğudan gelen sorunlar baş gösterdi.

Murad Hüdavendigar Balkanlarda fütuhat ile meşgul iken, daha evvel dostluk kurmak için kızı Nefise Sultan’ı verdiği damadı Karamanoğlu Alaaddin Bey’in Karaağaç, Eğridir ve Yalvaç’ı işgal ettiğini haber aldı. Oysa kardeş kanı dökmek istemeyen Sultan Murad, Anadolu birliğini sağlamak için buraları Hamidoğlu Hüseyin Bey’den 80 bin altın karşılığı satın almıştı. Hattâ bu anlaşma, aynı amaçla şehzadesi (Yıldırım) Bayezid’i Germiyanoğlu Süleyman Bey’in kızı Devlet Hatun ile evlendirdiği düğünde yapılmıştı.

Balkanlardan dönüp yönünü şarka çeviren Sultan Murad, Selçuklu mîrası üzerinde tepinen Karamanoğlu ile Frenk Yazısı denen yerde karşılaştı (1386). Behcetü’t Tevârîh yazarı Şükrullah’ın deyimiyle, “Karaman Beyi de ileri gelip iki ordu karşılaştılar. Kargılar kırıldı, kılıçlar çentik çentik, kalkanlar paramparça oldu. Kişiler güz yaprağı gibi döküldü. Karamanlılar çerisinden Varsak, Tatar ve Türkmenden sayısız kişiler toprağa düştü. Karaman Beyi takımlarını, ağırlıklarını bırakıp kaçtı”.

Yönünü her batıya dönüşünde arkasından çekilen Osmanlı, Karamanoğlu’nun Niğbolu Savaşı sırasındaki (1396) ihanetini affetmedi. Yıldırım, Ankara’ya saldıran ve Beyşehir Valisi Sarı Timurtaş Bey’i esir alan Alaaddin Bey’i Akçay’da mağlûp etti. Konya Kalesi’ne kaçan Karamanoğlu’nu şehir halkı Yıldırım’a teslim etti ve Alaaddin Bey idam edildi.

Bu malûmat, ihanetin kısa bir hülâsası idi.
Tarihî kayıtlarda, Osmanlı’ya katıldıktan sonra da bazı Karaman beyleri Osmanlı’nın karşısında kim varsa onu desteklediler; önce Memlûkleri, ardından Safevîleri…

Câlib-i dikkat olan şudur: Selçuklu Devleti yıkılırken en büyük beylik olan Karamanoğulları, Türk-İslâm birliğini sağlayacak bir umut olmak yerine, Osmanlı’yı arkadan vuran ve onun düşmanlarıyla ittifak yapan bir beylik olarak tarihe geçti. Rahmetli Mehmed Âkif Ersoy’un, yazımızın üst kısmına koyduğumuz dörtlüğünün isabeti bundandır.

Dünün Kurdoğlu tipi ile Karamanoğullarından bazılarının ihaneti ve şimdiki Kılıçdaroğlu ve şürekâsının hâkim olduğu CHP’nin hâl-i pürmelâli aynıdır.

Dün Tapınak Şövalyelerine dost olanların, şimdilerde PKK, YPG veya FETÖ/PDY, DHKP-C ile gönül bağları aynı değil midir? Dün Moğol’la işbirliği yapıp bugün Gezi Kalkışması’na tevessül eden hainlerle kol kola olanların ne farkı vardır? Dün Memlûklerle beraber olanların, bugün zalim Esed’le beraber olmalarının ne farkı vardır? Dün Safevîleri destekleyen Karamanoğlu beyleri ile milletimizin destansı Afrin’de, El-Bab’da, İdlib’deki hareketlerine karşı Rusya, ABD, İran, AB destekli PKK militanlarını destekleyen Kılıçdaroğlu ile şürekâsının ne farkı vardır?

***

Cumhuriyet idaresinin çok partili (!) döneminin ilk yıllarında sağlıklı bir seçim olmasa bile 1940 ilâ 1950’li yıllar arasında ilk iki seçimin hileleriyle iktidar olan CHP, daha sonra arada bir askerî vesâyet sayesinde de olsa iktidar yüzü görmekle beraber, hep muhalefet oldu.

Dünya görüşü itibariyle yerli ve millî meselelere hep “Fransız” kaldı. “Halka rağmen halkçılık” propagandası ile daha çok gayr-i millî unsurların sığınağı hâline geldi. Ancak, bugünün Karamanoğlu Beyi Kılıçdaroğlu dönemi, tam bir hezeyan, yalan, iftira, algı ve kumpas devridir!

Parti yönetiminde her türlü münasebetsizliğin mubah sayıldığı devredir bu devre…

Bir kasetle iş başına gelen bey ile ekibi, asrımızın en büyük iftira aracı olan “sosyal medya”nın şampiyonu FETÖ’den iltisaklı CHP yönetimindeki tosuncuklarının her türlü ahlâkî kuralı hiçe sayarak yaptıkları densizlikler ve söyledikleri yalanlar/iftiralar, inananların gönlünü parçalıyor, beşeriyetin yüzünü kızartıyor. Koro hâlinde, her müspet icraata karşı nasıl iftira atacaklarının hesaplarını yapmakta mâhirler.

Maazallah, ülkede bir tabiî afet olan deprem olur, CHP’nin tosuncukları, “Depremde toprağın altında binlerce vatandaş aç, ulaşılmıyor” yalanını yayarlar. Terörizme karşı lâf eder, terörist cenazelerine katılan hiziple ortaklık kurarlar. Lâfı edilince de, Devlet aklıyla alay ederler...

Koronavirüs salgını çıkmadan evvel yine bu tosuncuklar, FETÖ amcalarının sosyal medya trolleriyle birlikte, “Bizde de var ama saklanıyor sayısı, gerçekler gizleniyor” diyerek âdeta el ovuşturdu. Hükûmet’in başarısız olacağını, vatandaşın malzeme ve ilâç bulamayacağını, hastanelerin kifayet etmeyeceğini söylediler. Böylece tosuncukların partisi iktidar olacaktı(!)…

Fakat diledikleri gibi olmadı. Başta Devlet Başkanımız ve kadim Devlet aklı, duâların himmeti, ilmin ve fennin rehberliğinde inşaallah dünyaya örnek bir muvaffakiyet göstermeye çalışıyor. Buna rağmen aynı güruh, rakamların doğru olmadığını, saklandığını söyleme ciddiyetsizliği gösterebiliyor.

Dün tenkit ettikleri sağlıktaki başarıyı göz ardı ederek ironi yapan Karamanoğlu Beyi Kılıçdaroğlu, fuar alanlarını “pandemi hastanesi” yapıp(!), “Devlet bu işi bilmiyor, tedbir alınmadı” yollu hezeyanlarda bulunuyor.

Devletimizin şimdilik 56 ülkeye yaptığı tıbbî yardımı (bunların içinde süper güçler de var) “Vatandaşa vermek yerine şov yapıyorlar” bile dediler. Vatandaşlarımızı, soydaşlarımızı ve dindaşlarımızı yurtdışından hava yoluyla yurda getirince burun kıvırmaya, “Bakan akrabası” yalanına sarılmaya yöneldiler.

Hattâ sâbık bir Cumhurbaşkanı adayı, meseleyi aklınca alaya alarak, “Benim gibi bir fakirin Sabancı’ya yapacağı yardıma benzedi” mealinde sözler edip, bu necip milletin inancındaki âl-i cenap vasıflardan bîhaber ve bînasib olduğunu izhar etti.

***

En son, Kur’ân’ın men ettiği, Diyanet İşleri Başkanı’nın söylemesi gereken ve Hazreti Lût kavminin helâkine sebep olan iğrenç ve hastalıklı fiillerin takbih edildiği ahlâksızlığın anlatıldığı hutbeden sonra, sapık bazı baro ve dernek yöneticilerinin eylemlerine CHP yine sahip çıktı. CHP Genel Başkan Yardımcıları, Kur’ân’a dil uzattılar. Bu hareketin herzelerini yan yana, alt alta yazarsanız, ciltlere sığmaz!

Marifetlerini (!) sıraladığımız meşhur hizbin, şimdiki marifeti de yıllar yılı sözde halkçılık ve sosyalizm adına tenkit ettikleri faşizm ideolojisine teşne olmak, belediyelerinde faşizan baskılar uygulamaktır.

TBMM’deki grup sözcüleri, damarlarındaki iksirden olsa gerek, vesâyetin sözcülüğüne soyunup darbeden, başka münasebetsizliklerden dem vurdu. Sonra İstanbul İl Başkanı, “Gezi militanı” hanım başkan, aynı tondan esti gürledi. Sonra abone oldukları TV kanalları, mevkûte-i cerîde, paçavra gazeteler, boy boy hezeyan dolu yazılarla Devlet Başkanı’na tehditler savurur oldular.

Bu kadar yalan dolanın sosyal medyada dolaştığı, her muvaffakiyeti kötü gösterme senaryolarını biz kullarına Allah, Kur’ân’ın Mâide Sûresi 41’inci âyetiyle anlatıyor:

“Ey Resûl! Kalpleri iman etmediği hâlde ağızlarıyla ‘İnandık’ diyen kimselerden ve Yahudilerden küfür içinde koşuşanlar(ın hâli) Seni üzmesin. Onlar durmadan yalana kulak verirler, sana gelmeyen (bazı) kimselere kulak verirler; kelimeleri yerlerinden kaydırıp değiştirirler. ‘Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse sakının’ derler. Allah bir kimseyi şaşkınlığa (fitneye) düşürmek isterse, Sen Allah’a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar Allah’ın, kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır ve ahirette onlara mahsus büyük bir azap vardır.”

***

Yazımızı, irfanımızda kıymete değer olan şu sözle bitirelim: “Bir memlekette namuslu-ahlâklı insanlar, en azından ahlâksız ve namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memleket için zevâl kaçınılmazdır!”

Vesselâm…