İZMİR Depremi, Berat Albayrak’ın istifası derken Karabağ Zaferi
biraz gölgede kaldı sanki… Oysa bu zafer, Azerbaycan’ın Ermenistan’a karşı
kazandığı bir savaştan çok daha fazlasını içeriyor.
Temmuz’daki Ermeni saldırılarının ardından, Türkiye
ile Azerbaycan arasında müthiş bir dirsek temâsı başlamıştı. Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın talimatıyla MİT ile birlikte Dışişleri ve Millî Savunma Bakanları da
âdeta Azerbaycan’a kamp kurdular. Defalarca yerinde incelendi konu. Muhtemelen aylarca,
ara vermeksizin ötesi berisi masaya yatırılan bir karşı harekât plânlandı. Ve
Ermenistan için kaçınılmaz son hazırlanmış oldu.
Gerek nüfus, gerek ekonomik, gerekse askerî açıdan
Azerbaycan’ın Ermenistan’a karşı üstünlüğü su götürmez bir gerçek olsa da düşmanın
yanına alabileceği Rusya ve Fransa gibi devletlerin gücü göz ardı edilemezdi.
İşte sahada uygulanacak plânlar bu açıdan da çok önemliydi! Kazâra bile olsa
Ermenistan topraklarına sıçrayabilecek bir kıvılcım, özellikle Rusya’nın
garantörlük hakkını kullanarak savaşın içine girmesine sebep olabilirdi.
Bu sebeple Azerbaycan’ın Türkiye’den alacağı siyâsî ve
askerî destek çok önemliydi. Hem bölgede birçok siyâsî operasyonda birlikte
hareket ettiğimiz, hem de askerî ve ekonomik birçok yatırımda ortak olduğumuz
Rusya’nın savaşa dâhil olması, Türkiye’nin de uzun vadeli plânlarıyla
örtüşmüyordu.
Azerbaycan’ın Karabağ’ı kurtarma operasyonu başladığı
günlerde, bu defa kesin sonuca ulaşılacak bir harekâtın başlamış olmasını
beklediğimi yazmıştım. Bu beklentimin en büyük sebebi ise Türkiye Cumhuriyeti
yetkili kurumlarının her plâtformdaki ısrarlı ve kararlı destek
açıklamalarıydı.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, savaşın
başladığı ilk günden itibaren, amaçlarının kendi toprakları olan Karabağ’ı
Ermeni işgalinden kurtarmak olduğunu vurguladı. Hedef hiçbir zaman Ermenistan
toprakları olmadı. Sahada da bu söylem hayata geçirildiği için, kimse
Azerbaycan’ın bu savaşta haksız taraf olduğunu iddia edemedi. Sürekli üstün
pozisyonunu koruduğu hâlde daha fazla kan dökülmesin diye defalarca ateşkes
ilânına râzı oldu Aliyev.
Paşinyan’ın Türkiye’yi de savaşın içine sokma ve
uluslararası toplumu bu yönde kışkırtma gayretleri havada kaldı. Son ve en
tehlikeli hamlesi olan Nahcivan’a saldırısı bile Türkiye’nin soğukkanlılığını
bozamadı. “Türkiye’yi durdurun” diye
Avrupa’ya yalvarmaları ve bu savaşı dinler arası bir sorunmuş gibi gösterme
oyunu da tutmadı.
Rusya, desteğinin Ermenistan topraklarıyla sınırlı
kalacağını, Karabağ’daki çatışmalara müdâhil olmayacağını da net şekilde ifade
edince, teslimiyetten başka şansı kalmadı Erivan’ın.
Paşinyan, yenilgiyi kabul ettiğini, halkından özür
dileyen ifadelerle duyurup buna mecbur kaldıklarını söylediğinde, dünyanın yeni
bir düzene koştuğunu da ilân etmiş oldu aslında.
BM tarafından Azerbaycan toprağı olarak kabul edilmiş
olmasına rağmen yaklaşık 30 senedir kimsenin dönüp bakmadığı Karabağ sorunu,
Türk’ün lehine Türk gücüyle ve aklıyla çözülmüş oldu! ABD’nin konuşamadığı,
Fransa’nın karışamadığı, Rusya’nın seyirci kaldığı bir savaşı yakın tarihin
yazdığını hatırlamıyoruz. Türkiye’nin teçhizat, ekipman ve taktik desteği ile
kazanılan bu zafer, Suriye ve Libya’da yaptığımız tatbikatların gerçek bir
savaşa uyarlanmış hâlinden başka bir şey değildi.
Evet, kâğıt üzerinde kazanan Azerbaycan olsa da,
sahada kullanılan en önemli güç, Türk yapımı dronlardı ve savaş taktiği tamamen
bu yeni nesil hava araçları üzerine kurulmuştu. Kuş sürüsü gibi uçurulan
İHA’ların ve SİHA’ların Rus yapımı uçakları avladığı, hava savunma sistemlerini
parçaladığı, füzeleri yok ettiği bu savaş, bir Fransız gazetesinde yazıldığı
gibi, “dronlarla kazanılmış ilk savaş”
olarak tarihe geçecektir.
Dünyanın belki de en büyük İHA/SİHA envanterinin
sahibi Türkiye olarak, harp tarihine yeni bir strateji kazandırmış olmanın gururunu
yaşayabiliriz.
Dünyanın yeni enerji merkezi olmaya aday Orta Asya ve
Kafkasya’nın, bundan sonra da savaşlara ve iç karışıklıklara sahne olması
kaçınılmaz bir durum. Bölgeye Türkiye’den geçişi kolaylaştıracak en önemli
noktalardan biri de hiç kuşku yok ki Nahcivan…
Azerbaycan’a bağlı özerk bir cumhuriyet olan Nahcivan’da,
1921 Kars Antlaşması gereği garantörlüğümüz var. Yani teknik olarak,
Azerbaycan’ın üzerinde olmadığımız kadar söz sahibiyiz orada. Nahcivan’ın
özelliği, bizi Azerbaycan’la da komşu yapıyor olması. Şimdilik aralarında
Ermenistan toprağı olsa da, barış anlaşması gereği açılması plânlanan Laçin
koridoru sayesinde Türkiye ile Azerbaycan, karayolu ile de birbirine bağlanmış
olacak. Bu hem ticârî, hem de gerektiğinde askerî açıdan çok önemli bir gelişme
olacaktır.
Orta Asya ve Kafkas Türkleri ile olan gönül bağımız,
Azerbaycan’ın Karabağ Zaferi ile daha da güçlenecek. Türkiye’nin bu savaştaki
rolüyle kazandığı prestij, bölgedeki nüfûzumuzu arttıracak ve politik gücü
bulunmayan zengin Türk devletlerinin, Türkiye’den daha fazla “ağabeylik”
beklemesine sebep olacaktır.
Dünyanın beşten büyük olduğunu ve yeni dünya düzeninde
Türkiye’nin rolünün büyüyeceği iddiası artık daha da elle tutulur hâle
gelmiştir.
Dünya, Osmanlı’nın hâkimiyetinde yaşadığı âdil günlere
her gün biraz daha yaklaşıyor.