Kapıdaki tehlike: Aşı karşıtlığı

Erdoğan’ın açıklamalarının üzerine aşı karşıtları hemen harekete geçmiş ve sosyal medya üzerinden tepkilerini dile getirmişlerdi. Üretiminden dağıtımına, bürokratik işlemlerden saklanma koşullarına varıncaya kadar birçok zorluğu aşarak insanlığa sunulan aşıların “kurtarıcı” rolünün günümüzde tartışma plâtformlarına taşınması, yeni bir kutuplaşmanın habercisi durumunda…

ARALIK ayında ikinci yılına girecek olan Koronavirüs ile ne zaman illiyet bağımızı kesmeye kalksak, illâ “olumsuz” bir durum çıkıyor ve bu “umutlu bekleyiş süreci” bozguna uğruyor!

Sıcakları sevmeyen virüsün ikinci yaz mevsimini, üstelik Dünya’yı kasıp kavuran çöl sıcaklarına hâkim kuraklık iklimini yaşadığını da hatırlatmak isterim.

“Kışa kadar normalleşiriz” umudu, “Okullar Eylül’de açılacak” bekleyişi, cebimizden eksik etmediğimiz HES uygulamalarının yanında “Maske, mesafe ve hijyene dikkat eder, kurallara uyarsak”, “Aşı çıkarsa” ve “Şayet aşı olursak” şeklinde varsayımlarla kurulan cümlelerden sonra, başta eğitim olmak üzere konser, sinema ve tiyatro gibi faaliyetlerin yapıldığı toplu yaşam alanlarında istenen haftalık PCR testleri gündemde.

Asrın illetine karşı üretilen aşılar, hastalığın pençesine düşmekten korkanlar için “umutlu” bir bekleyişti. Çinli Sinovac firması tarafından üretilen CoronaVac’ın yanında ABD Gıda ve İlâç İdaresi, Pfizer ve Alman ortağı BioNTech tarafından geliştirilen Pfizer-Biontech, Rusya’da geliştirilen Spuntik V ve yerinde üretim sayesinde lojistik mâliyeti düşürülecek olup 2021 sonunda piyasaya sürülmesi hedeflenen yerli Turkovak aşıları bu umudu canlı tutmayı başardılar.

Hepsi birer yarıştan ibâret

Kısa sürede piyasaya sürülen aşı çeşitliliği, aşı kapma ve aşılama, aslında birer yarışın parçasıydı ve bu yarışta geri kalmak istemeyen Türkiye, ilk alımda 50 milyonluk doz ithâli gerçekleştirmişti.

Şu an ülkemizde, yukarıda adı geçen aşıların üçü de aynı anda kullanılmakta ve tercihe bırakılmış durumda. Başlangıçta sağlık çalışanlarına öncelik tanınan aşılar, binlerce gönüllüye de tatbik edilmiş, ardından belli meslek grupları ve ileri yaşlardan başlayarak her yaş grubu aşılanmaya başlanmıştı.

Sağlık Bakanlığı’nın güncel verilerine göre birinci doz aşı uygulanan kişi sayısı 46 milyon, ikinci doz uygulanan kişi sayısı 35 milyon olmak üzere toplamda yapılan 90 milyon aşı sayısına ulaşılmış durumda.

Koronavirüs’ün başladığı dönemlerde, yer yer kıyâmet alâmeti olarak da görülen virüsü yüzyılın en büyük sağlık felâketi olarak kabul eden ve “acil” önlemler alınmasına katkı sunanların yanı sıra, bunun bir simülasyon olduğunu ve Küreselciler tarafından insanlığa “pandemi” olarak dayatıldığını söyleyerek salgına inanmayanların oluşturduğu büyük bir ayrışma yaşanırken, aşının bulunmasının akabinde bu makas daha da açıldı ve konu “aşı karşıtlığına” kadar evirildi.

Her iki tarafın da “haklı” gerekçeleri vardı. “Aşı tek seçenek ve bulaşmasa da hafif atlatılmasını sağlıyor. Virüsten korunmak için nüfusun yarısının aşılanması lâzım” teorisinden yola çıkarak “sorumluluk” sahibi herkesi aşı olmaya davet ettiler. Karşı cephe ise, uygulanan hiçbir aşının gerekli faz çalışmalarını tamamlamadığı gibi farklı ırklarda ve farklı koşullarda denenmediği, dolayısıyla yan etkileri ile birlikte antikor üretme seyri ve koruma başarısı hakkında net bir bilgiye ulaşılamadığı savunularak aşıya karşı olan kesim tarafından bu ilâçlara “denek” olunmak istenmediği belirtildi.

Hatırlanacağı üzere, geçen yıl yapılması gereken ancak Koronavirüs önlemleri kapsamında bu yıl Haziran-Temmuz aylarında gerçekleştirilen iki büyük organizasyondan 2020 Avrupa Futbol Şampiyonası yüzdelik dilime sahip seyirciyle gerçekleştirilirken 2020 Tokyo Olimpiyatları ise seyircisiz oynanmıştı.

Art arda gelen açıklamalar

Türkiye Futbol Federasyonu, 10 Ağustos tarihinde, toplum sağlığının en üst seviyede korunabilmesi amacıyla, Kovid-19 aşılarını tamamlayan ve maçtan önce yaptıkları PCR testi negatif çıkan taraftarların yeni sezonda maçları tribünden izleyebileceklerini açıkladı.

Ertesi gün yani 11 Ağustos tarihinde yapılan Koronavirüs Bilim Kurulu toplantısının ardından konuşan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, “Aşı programımız bugüne kadar bir teşvik ve tercih konusuydu; oysa artık eğitim ve iş hayatının devamı gayesiyle her bir vatandaşımız için tercihe bırakılamayacak bir toplumsal ödevdir” cümlesini kurdu. Avrupa’da ve birçok ülkede uygulanmaya başlanan “aşı kartı” ve “seyahat belgesi” gibi zorunlulukların ülkemiz genelini de kapsayacağını öngörmüştüm ve yanılmadım!

Millî Eğitim Bakanlığı’nda yapılan değişiklikle Ziya Hocadan sonra koltuğa oturan Mahmut Hoca, iki yıldır boş duran okulları en geç Eylül ayında, kuş cıvıltısını andıran öğrenci sesleriyle buluşturmak için kolları sıvamıştı.

Ülkemiz, 20 Ağustos tarihli Kabîne toplantısından çıkan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarına kilitlenmişti. O açıklamalarda, yaşanan yangın ve sel felâketleri, Afganistan’da Kâbil’i kontrolü altına alan Taliban ve düzensiz göç konuları vardı. Ama asıl duymak istenilen, okulların vaktinde yani Eylül ayında açılıp açılmayacağı ve hangi önlemlerin alınacağı hususuydu…

Erdoğan, 6 Eylül’den itibaren, aşı olmayan öğretmen ve okul çalışanlarına haftada 2, konser, sinema ve tiyatro gibi faaliyetlere katılım öncesinde de 1 defa negatif PCR testi zorunluluğu getirdiklerini açıklamıştı. Seyahat firmalarınca HES kodu üzerinden kişilerin aşılı/geçirilmiş hastalık veya azamî 48 saat önce yapılmış negatif PCR testi sorgulamasının mecbur kıldıklarını açıklayan Erdoğan’ın açıklamalarının üzerine aşı karşıtları hemen harekete geçmiş ve sosyal medya üzerinden tepkilerini dile getirmişlerdi.

Üretiminden dağıtımına, bürokratik işlemlerden saklanma koşullarına varıncaya kadar birçok zorluğu aşarak insanlığa sunulan aşıların “kurtarıcı” rolünün günümüzde tartışma plâtformlarına taşınması, yeni bir kutuplaşmanın habercisi durumunda. Dünya’nın değişik yerlerinde baş gösteren “aşı karşıtlığı” eylemlerinin bir benzeri ve “ilki”, 11 Eylül 2021 tarihinde İstanbul Maltepe’de gerçekleştirilecek.

Galiba, Avrupa’yı ve ülkemizi saran salgınlardan, göç dalgasından, yangınlardan ve sellerden sonra bir de “aşı karşıtlığı” tehlikesine gebe kaldık. Öyle ki, zaman zaman bu karşıtlığın adını “ihânetle” özdeşleştirme yanlışlığına düşenler oldu, oluyor…

Oysa aşı olmak ya da olmamak, kişi hak ve hürriyetleri açısından bireysel bir karar özelliğini barındırır ve saygı duyulması beklenir.

Kamuoyu, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’ın duyurduğu PCR testi ve aşı zorunluğuna tepki göstermek için miting yapılacağını, önce, katıldığı bir canlı yayın sırasında Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak’tan duydu.

Konuyla ilgili Twitter üzerinden de paylaşımlar yapan Dilipak’ın bir paylaşımı son derece dikkat çekici: “Ve 11.9’da global çetenin Great Reset’ine o gün ‘Hayır, dünya 5’ten büyüktür’ diyeceğiz. ‘İstanbul DSÖ’den büyüktür’ diyeceğiz. ‘Trans-humanizme hayır’ diyeceğiz. Onlar Afgan tahliye uçağına bile o numarayı verdiler, biz de bu komploya karşı meydanlarda olacağız.”

“#11eylueldemaltepedeyiz” etiketi ile paylaşım yapanların sayısı her geçen gün artıyor. Mitinge İstanbul dışından, hatta yurt dışından katılım olması bekleniyor. Bakalım ne diyecekler, aşı olanları iknâ edebilecekler mi? En önemlisi, geçmişte örneği görülen karar değişikliğini veya alınan önlemlerin yumuşatılmasını Erdoğan’ın ağzından bizzat duyabilecekler mi, duyabilecek miyiz?

Sağlık Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı’nın miting için nasıl bir yol ve yöntem izleyeceğini ise bilmiyoruz! Bir müdahale olur mu? Olursa sertlik oranı nasıl olur? Yasaklanır mı? Bu hakkı ellerinden alınanların vereceği refleksin ne olacağını kestirmek imkânsız.

Temennim ve beklentim; mitinge katılanların kendilerini yumuşak ve steril bir ortamda ifâde etmelerine olanak sağlanması ve dünyaya örnek olunması… Hattâ o meydanda çokça aşı istasyonu kurulması, karar değişenlerin oracıkta aşı olmasına imkân tanınması, maskenin yanında soğuk su dağıtılması ve kontrol noktalarında hijyen koridorunun oluşturulması da diğer gerekenler...

Gerekirse 11 Ekim’de de aşı yapanlar aynı meydanı doldursun ve onlar iknâ turuna başlasın ama “sağlık” adına yapılan eylemlerin “sıhhatine” halel gelmesin!

Yazımı, sizi gülümseterek sonlandırmak istiyorum: “‘Aşı olmayın’ demiyorum; olacaksanız, bağışıklığa ve doğal beslenmeye âşık olun!”

Kalın sağlıcakla…