
ARABADA açık radyonun hiçbir frekansı bana hitap etmiyor.
Haberler yine aynı. Rutin sanki. Her yönüyle sıkıcı.
Kapatıyorum radyoyu. Sağa çekip duruyorum. (Burası önemli. Cep telefonuyla direksiyon başında oynamıyorum.)
“Kendime uygun bir ezgi, bir şarkı açayım” diyorum.
Uygulamanın ana sayfasında Ahmet Özhan’dan “Ötme Bülbül” çıkıyor karşıma.
Aman Allah’ım!
Başka hiçbir arama yapmaksızın tıklıyorum üzerine. Ya Rabbi, bu ne güzellik böyle!
Frekansım şu an doğrudan Yûnus Emre’me bağlanıyor.
Ben de “Ötme bülbül” diyorum dünyaya, “Derdime dert katma!”. Zaten bu yüzden kapatmadım mı radyoyu?
Ne muazzam bir güfte, ne muazzam bir beste! Aradığım buymuş meğer. Aramam gereken buymuş meğer.
“Ötme Bülbül” bittikten hemen sonra, uygulama otomatik olarak yeni bir parça çalıyor. Yine Ahmet Özhan’dan, yine aynı albümünden. Bu kez “Şu Benim Divane Gönlüm” çıkıyor.
Bunlar nasıl işaretler böyle? Saplanıp kalıyorum. Kapatmışım dünyayı da şimdi açılmışım cihana sanki…
“Şu benim divane gönlüm
Yine hubdan huba düştü
Mah, Cemâlin şûlesinden
Çalkalanıp göle düştü…”
Ay bile O’nun Cemalinin parıltısını görünce çalkalanıp göle düşüyor. Tıpkı benim gibi. Ben de öyle çalkalanıp düşüyorum bu yeni cihanın eşiğinden geçerken.
Yakamoz bu kadar mı güzel anlatılır?
Ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi, anlatmış. Bize düzen gıptası…
Öyle ferahlıyor, öyle rahatlıyorum ki bu eşikten geçtikten sonra.
Frekans terapisi bu işte! Ecdadımızın yıllarca icra etmesine rağmen daha sonra tarihimizden ve kültürümüzden kopmamızla ilaç şirketlerine para kazandırmaya başladığımız çağda bütün sıkıntılarımıza, bütün ağrılarımıza, bütün buhranlarımıza bu frekansın ötesinde çareler aradık.
Hayır! Vallahi çare bu frekansta. (Radyo reklâmı gibi oldu.)
Tibet’te, Himalayalar’da, bütün nefes ve frekans egzersizlerinde kullanılan bu dermanı yıllarca arayanlar var. Bir anda göğsümdeki ağırlığı kaldıran iki ezginin ferahlığı işte bunları hatırlatıyor bana.
Yaydığı frekansın nefes alışverişimi düzenlediğini hissediyorum.
Lise yıllarında her gece kulağıma volkmenimi takıp uykuya dalardım. Bugün ezbere bildiğim şiirlerin, içime işlemiş ezgilerin tonları o günlerde nasıl rahatlatıyorsa, sanki annemin sahur vakti yaptığı pişinin kokusu burnuma gelmiş de Ramazan’ın hürriyet ve saadetini yaşıyormuşum gibi bu iki ezgiyle rahatlıyorum.
Ne çok batmışız karmaşaya. Ne çok batmışız rutine. Ne çok batmışız dünyaya. Ne çok batmışız talimatlara. Ne çok batmışız kural zannettiğimiz işleyişin yanlış notalarına, yanlış kokularına, yanlış frekanslarına.
Vücudun 25 Hertz’in altında seyretmesi, ölümü yaşamasıymış, biliyor muydunuz? Bugün ortalama vücut frekansımızı ölçtürsek, sizce kaç çıkar? 25’in altında çıkarsa nasıl tepki verirdiniz?
“Ötme bülbül” deyip dünyanın sesini kesen Yûnus, kendisine gönderilen titreşimlerde Hakk’ın boyasını görüp, “Boyandım rengine, solmazam artık” demişti. Biz ne zaman göstereceğiz o rengi?