Kapatılmasının 95’inci yılında Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası

Ankara egemenleri, partinin kapatılması konusunda muhaliflere çeşitli kanallardan haberler göndermektedirler. Ancak TCF yetkilileri bu baskıya ısrarla karşı çıkmışlardır. Gönderilen haberler tesirli olmayınca, bu kez Fethi Okyar, kurucuları davet ederek onlara şu tarihî kararı tebliğ etmiştir: “Partinizi kapatmanızı tebliğe beni memur ettiler. Dağıtmazsanız istikbâli çok karanlık görüyorum. Aksi hâlde kan dökülecektir.”

ALİYA İzzetbegoviç, devlet yönetimlerini ve iktidarları analiz ederken, “İnsanlar, toplumlar ve siyâsî sistemler arasındaki gerçek farklılıklar amaçlarda değil, metotlardadır. Dolayısıyla amaçlar hakkında fazla soru sormayın. Çünkü ilân edilmiş amaçlar daima yüce ve iyidir. Metotlar hakkında sorun ya da metotları gözlemleyin, bu asla yanıltmaz” (Begoviç, 2015:99) tespitinde bulunur.

Gerçekten de Türkiye’de yaşananları anlamak için kurulu siyâsî sistemin adına veya vaatlerine değil, muhalif partilere karşı izlediği metotlara bakmak gerekir. Ne tevafuk ki, geçen hafta 27 Mayıs günü, sisteme muhalif görünen bir siyâsî partinin başına gelenleri anlatmaya çalışmıştık. Bu hafta da, 5 Haziran 1925 günü kapatılarak tasfiye edilen bir başka siyâsî partiden, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’ndan bahsedeceğiz…

Demek ki, 1923 yılında kurulmuş siyâsî sistemin ilân edilmiş amaçları yüce ve iyi de olsa demokrasi pratiğimiz otoriter bir rejim görüntüsüne daha çok benziyor. Sistemin demokrasi karnesi kırıklarla dolu!

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluşu

Cumhuriyet rejiminin ilk siyâsî muhalif partisi olma unvanına sahip Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın neşvünema bulduğu sosyolojik zemin, bilinen Anadolu gerçeğidir. Ağır vergiler altında ezilen, kendine ait değerleriyle birlikte yaşama sahası arayan Anadolu halkının gerçeği...

Dr. Nevin Yurtseven Ateş, bu atmosferi şöyle özetler: “Köylerde aşar hâlâ devam ediyor, şehir halkı ise köylünün ödediğinin yirmide birini ödüyordu. Henüz ekonomide halka yansıyan iyileştirmeler yapılamamıştı.” (Ateş, 1998:106)

Terakkiperver Fırka’yı ortaya çıkaran diğer sosyolojik vaka ise, rejimi kuran ileri gelenler arasında ortaya çıkan doku uyuşmazlığıdır. Anadolu Hareketi kurmayları arasındaki doku uyuşmazlığından kaynaklanan “yarılma” ile ortaya çıkan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurulduğunda, takvimler 17 Kasım 1924’ü gösteriyordu.

Fırkanın kurucuları; Rauf (Orbay) Bey, İsmail (Canbolat) Bey, Dr. Adnan (Adıvar) Bey, Refet (Bele) Paşa, Kâzım (Karabekir) Paşa, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa ve Bekir Sami Bey gibi Millî Mücadele’nin ünlü sivil ve asker önderleridir (Ertunç, 2010:89).

“Bir zamanlar Mustafa Kemal’in sağ kolu ve Başbakanı olan Rauf Bey, yine eski Başbakanlardan Refet Bele Paşa, Ankara ile İstanbul’daki yabancı elçilikler arasında irtibat vazîfesi gören Dr. Adnan Bey, Türkiye’nin en ünlü ordu komutanlarından Kâzım Karabekir Paşa, Dâhiliye eski Nazırı İsmail Canbulat Bey” (Toynbee, 2000:104), muhalif partinin kurucuları arasındaydı.

“TPCF adını alan ve liberal bir gazetecinin ‘Garip ve acı veren bir diktatörlük altında yaşayan ülkede özgürlükten yoksun olarak doğan çocuk’ olarak ifade ettiği partiye, Ali Fuat Cebesoy gibi eski subaylar liderlik ediyordu” (Ahmad, 1999:74).


Yeni muhalefet teşebbüsünden İsmet Paşa’nın başını çektiği radikal grup son derece rahatsız olur. “İnönü’nün teklifi ile partinin kurulmasından üç gün sonra ülkede sıkıyönetim ilân edilmesi istenir. Ancak İnönü’nün bu talebi parti grubunca reddedilir” (Doğan A., 1966:106).

“İsmet Paşa, Ali Fuat Paşa’ya, muhalefetin gereksiz bir şey olduğunu söylemişti. Amerikan temsilcisi Amiral Bristol’a ise düşüncesini daha açık olarak şu sözlerle bildirmişti: ‘Bu memlekette muhalefet, ihtilâl demektir.’” (Kinross, Atatürk, s. 470.471) (Ertunç, 2010:124)

Ardından 1924 sonbaharında Halk Fırkası bir manevra yaparak ismini Cumhuriyet Halk Fırkası’na (CHF) dönüştürür. “Halk Fırkalılar derhâl ânî bir kararla partilerinin isminin önüne Cumhuriyet ibaresi koydurarak” (Ekinci, 1997:73) muhalif fırkadan eksik olan yönlerini tamamlarlar.

Muhalif fırkanın kuruluşundan sonra, kısa süren bir fırtına öncesi sessizlik olur. Ardından bir istifa sağanağıyla siyaset hayatı altüst olur. Bir anda 19 eski milletvekili Terakkiperver Fırka’ya iltihak eder. Bir kaç ay sonra ortaya çıkan bir netîce ise, geleceğin habercisi olarak bazı mahfilleri fazlasıyla rahatsız eder. Çünkü 13 Şubat’ta yapılan seçimlerde Halk Fırkası; Tarsus, Sivas ve Kayseri belediye seçimlerini kaybetmiştir.

Terakkiperver Fırka’nın kurulmasının ardından partinin idarecileri, basın-yayın aracılığıyla kamuoyuna siyâsî görüş ve düşüncelerini açıklamaya başlarlar. Bu düşünceler, ülkenin mevcût siyâsî gidişatını ortaya koyan mânidar açıklamalardır.

Hedeflerinin milleti millete idare ettirmek olduğunu, seçimlerin tek dereceli olması ve bütün yetkilerin demokratik teamüllere uygun kullanılması gerektiğini açıklayan muhalifler, “Saltanat idaresinin sadece hanedanlarda değil, şahısların tahakkümüyle de doğabileceğini, Cumhuriyet idaresinin birçok yerde olduğu ancak Meksika’daki gibi olmaması gerektiğini (Ateş, 1998:115) müdafaa etmekte, bir yandan da ülke çapında hızla teşkilâtlanmaktadır.

Yeni partiye katılımlar hızla sürmektedir. Partiye katılanlar bu sefer eski milletvekilleri değil, Halk Fırkası’ndan istifa eden bir grup milletvekilidir. Partinin İkinci Başkanı olan Rauf Bey, gazetelere verdiği demeçlerde, “Hâkimiyetin tek bir kişide yahut hükûmette olması düşünülemez. Hâkimiyet Meclis’te olmalı” demektedir (Ateş, 1998:127).

TCF’nin Genel Sekreteri olan Ali Fuat Paşa’nın, bir gazetecinin “İki partinin programı arasında ne gibi farklar var?” sorusuna verdiği cevap ise kayıtlara geçecek bir ironi örneği teşkil etmektedir: “İki fırkanın programı arasında fark bulunup bulunmadığını anlamak için iki programı karşılaştırmak lâzımdır. Hâlbuki Halk Fırkası’nın yazılı bir programı yoktur. Dolayısıyla mukayese imkânım da yoktur.” (Ateş, 1998:187)

Prof. Dr. Mete Tunçay da o günlerin hiç bilinmeyen bir yönüne şöyle dikkat çeker: “Mübadele sırasında İmar ve İskân Vekâleti’nin işlemlerine ait Meclis’te sorulan bir soru, gensoruya dönüşüyor. Terakkiperver’in 1925’te Meclis’te ortaya çıkışı da bu yolsuzluk tartışmaları üzerinden oluyor.” (Tunçay, 2010)

Çünkü mübadele sırasında yurtdışına giden gayr-ı Müslim azınlığa ait mal varlığı, CHP’li yöneticiler tarafından âdeta yağmalanmıştı. CHP’li mütegallibenin bugünkü zenginliği, o günkü yağmaya dayanmaktadır.

Ali Fuat Cebesoy da o günlerdeki siyasi atmosferden şöyle bahseder: “Halk Fırkası pek umûmî umdelerden başka hiçbir programı olmayan bir teşekküldü. Herkes için kabulü tabiî olan bazı esaslı umdelere fırka programı demeye imkân yoktu. Fırkaya en ziyâde mideciler hâkim olmuştu.” (Cebesoy, 2007:515)

22 Kasım 1924 tarihine gelindiğinde Halk Fırkası’ndan istifa edenlerin yekûnu 32’ye bâliğ olmuştu. Bunlardan dördü müstakil olacağına göre Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın mevcûdu 28’di.

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın misyonu, uzun süredir kronikleşmiş sorunlara çözüm arayan milletin bakış açısının özetinden ibarettir. Taha Akyol bu misyonu şöyle özetler: “Muhalefet modernleşme karşıtı değildi. Onlar da modernistti. Ancak onların modernleşme modelleri Mustafa Kemal’inkinden farklıydı. Muhalefet, memlekette eleştiri hürriyetinin olmasını istiyordu, piyasa ekonominin modernleşmeyi daha hızlı getireceğini düşünüyordu. Atatürk ise modernleşme projesinin ancak otoriter rejimde uygulanabileceğine inanıyordu. Liberalizm bizde tek parti döneminde kaldırıldı. Meselâ Karabekir ve arkadaşları Terakkiperver’in programına açıkça ‘liberal’ diye yazıyorlar. Çünkü Osmanlı’da da meşrutiyette meclis vardı, seçim vardı, parlamenter usûller vardı.” (Akyol, 2009)

Mete Tunçay, yapılan propagandanın aksine, TCF’nin gerici değil ilerici bir parti olduğunu anlatır: “Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’ndakiler mürteci değillerdi. O fırka sürdürülebilirdi. Ama çok kötü bir sistem olan terk parti sistemi tercih edildi.” (Tunçay, 2010)

Halk Fırkası’nın tepkisi

Terakkiperver Fırka’nın bu ilk aylarında öyle bir gelişme olur ki bütün siyâsî dengeler de altüst olur. Bu gelişme, Şeyh Said İsyanı’dır. Ardından, plânlanan oyunun diğer merhalelerine geçilir: İsyanın ortaya çıkardığı dumanlı havadan istifade ederek ülkede bir baskı zemini kurulur.

Ne var ki, liberal tavırlarıyla bilinen Fethi Bey’in, “Sadece âsiler ve tahrikçiler cezalandırılacak ve suçlular cezalarını görecekler” (Özalp, 1992:37) şeklindeki anlayışı, plânın önünde bir engel teşkil etmektedir.

Çok geçmeden Mustafa Kemal’in talebi üzerine Meclis olağanüstü toplanarak Şeyh Said İsyanı’nı görüşmeye başlar.

Meclis’e önerge veren bir grup milletvekili, isyanın “umûmî ve irticaî” olduğunu ileri sürerek yurt çapında tedbirler alınmasını ister (Özalp, 1992:38).

Rauf Orbay, “Sadece Bingöl vilâyetini kapsayan bir isyan ile Cumhuriyetimizin tehlikede olduğunu kabul edemem. Çıkarılmak istenen kanun istismara müsaiddir” (Apuhan, 1993:182) diyerek Sükûn Kanunu’na karşı çıkar.

Kanunun müzakereleri sırasında Terakkiperver Fırka adına konuşan Halis Turgut Bey ise, iktidarın gizli emelini deşifre edecek şu tarihî soruyu iktidar mensuplarına yöneltmiştir: “Kanunun iki sene hüküm sürmesini istiyorsunuz. Hükûmete soruyorum: Bu isyan daha iki sene devam mı edecek?” (Arvas, 1946:45)

Takrir-i Sükûn Kanunu

İşte bu dumanlı havada sonraki yıllarda “Takrir-i Sükûn Kanunu” olarak şöhret bulacak yasa, iki gün iki gece Meclis’te müzakere edildikten sonra, 7 Mart 1924 tarihinde kabul edildi. Bu kanunla biri Doğu Anadolu’da, biri Ankara’da olmak üzere iki İstiklâl Mahkemesi kurulması ve bu mahkemelerin verdikleri idam kararlarının Meclis’in tasdiki olmadan infaz edilmesi hükme bağlanıyordu (Cebesoy, 2007:550).

Takrir-i Sükûn ve İstiklâl Mahkemeleri devri başladıktan sonra İstanbul’da 14 ayrı günlük gazetenin adedi altıya inmiş, bunların günlük baskısı 49 bine düşmüştü. Bu gazete baskısının hiçbir devirde bu derece düşmüş olduğu görülmemişti (Cebesoy, 2007:566).

Şeyh Said İsyanı ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası

Şeyh Said Ayaklanması, Halk Fırkası’na muhalif Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın (TCF) kurulmasından hemen hemen üç ay sonra ortaya çıkmış, bu partinin kapatılmasına ve Cumhuriyet tarihinde tek parti döneminin başlamasına sebep olmuştu.

Mete Tunçay, isyanın nasıl bir tasfiyeye dönüştürüldüğünü şöyle anlatır: “Takrir-i Sükûn Kanunu geliyor ve muhalefetin kurduğu Terakkiperver Fırka’nın canına ot tıkanıyor. Üniformayı çıkaranlar tasfiye ediliyor. İsmet Paşa, ‘Hayır, bunlarla böyle mücadele edilemez. Zaten asıl mesele, sadece o başkaldıran Kürtler değil. Asıl mesele, o havayı yaratan İstanbul’daki soysuz aydınlardır’ diyor.” (Tunçay, 2010)

Şeyh Said İsyanı’ndan sonra Takrir-i Sükûn Kanunu ve İstiklal Mahkemeleri, gerçek ve potansiyel muhalefeti temizlemekte kullanılan yaygın birer araç vazîfesi gördü (Findley, 2015:251).

Doç. Dr. Hikmet Özdemir’in naklettiğine göre, isyanın ardından ülkede yeni bir düzen kurulmuştu. 1850 sayılı Kanun ile bölgenin tamamında 20 Haziran 1930’dan 10 Aralık 1930’a kadar devlet vazîfelileri yahut devlete hizmet eden sivil şahısların tek başlarına yahut topluca işledikleri cinayetler suç sayılmayacaktı.

Terakkiperver Cumhuriyet Fırka’nın kapatılması

Partinin Şeyh Said İsyanı’yla irtibatlandırılmasının ardından devreye giren bir kısım basın, artık bu partinin kendini dağıtması yahut hükûmetçe dağıtılması gerektiği şeklinde sistemli bir propaganda içine girmiştir.

Cebesoy’un naklettiğine göre, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatılmadan bir süre önce Halk Fırkası’nın İstanbul Kongresi toplanmıştı. Bu kongrede Başmutemet Refik İsmail Bey, Terakkiperver Fırka’nın bir irtica fırkası olduğundan uzun uzadıya bahsetmiş, bunu da yeter görmeyerek isyana katılmak sûretiyle memlekete ihanet ettiğini, bu fırkanın yakında kapatılacağını pervasızca söylemişti (Cebesoy, 2007:563).

Öte yandan Ankara egemenleri, partinin kapatılması konusunda muhaliflere çeşitli kanallardan haberler göndermektedirler. Ancak TCF yetkilileri bu baskıya ısrarla karşı çıkmışlardır.

Gönderilen haberler tesirli olmayınca, bu kez Fethi Okyar, kurucuları davet ederek onlara şu tarihî kararı tebliğ etmiştir: “Partinizi kapatmanızı tebliğe beni memur ettiler. Dağıtmazsanız istikbâli çok karanlık görüyorum. Aksi hâlde kan dökülecektir.” (Özdemir, 1995:112)

Ali Fuat Cebesoy da partinin kapatılma öyküsünü şöyle anlatır:

“Fethi Bey, Meclis’ten müttefikan itimat reyi aldıktan sonra, teftiş maksadıyla İstanbul’a harekete mecbur olduğum günlerde, Hâriciye Vekili Şükrü Kaya Bey’i Kâzım Karabekir Paşa’ya göndererek Paşa’yı, beni ve Hüseyin Rauf Bey’i nezdine davet etmişti. Benim yerime Doktor Adnan Bey’i birlikte götürdüler.

Fethi Bey, 25 Şubat 1925 günü öğleden sonra heyeti mâkâmında kabul etti ve şunları söyledi: ‘Size fırkanızı kendi kendinize dağıtmanızı tebliğe beni memur ettiler. Dağıtmazsanız istikbâli çok karanlık görüyorum. Kan dökülecektir.’

Kâzım Karabekir Paşa, bu tehdide şu karşılığı vermişti: ‘Kanun dairesinde fırka teşkil etmek elimizdedir. Fakat bunu dağıtmak, elimizde olmayan bir şeydir. Hükûmetsiniz. Her nevi kuvvetiniz, türlü vâsıtalarınız vardır. Fırkamızı behemehâl dağıtmak arzu ediyorsanız, onu yapmak elinizdedir.” (Cebesoy, 2007:542-543)

Ancak fırka mensupları bu tehditlere de itibar etmeyince Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 5 Haziran 1925 tarihinde iktidar tarafından kapatılmıştır.

TCF’nin kurulduğu günden itibaren bu partiye karşı çok aktif bir sertlik politikası izleyen İsmet İnönü, böylece derin bir nefes daha alarak hijyenik bir siyaset zeminine kavuşmuştur.

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 5 Haziran 1925 günü mahkeme kararıyla değil, Takrir-i Sükûn Kanunu mucibince kapatıldığında, Serbest Fırka parantezi hâriç tutulmak kaydıyla, Türkiye’de tek parti yönetimi de başlamıştı.

Ankara zirvelerinde yapılan toplum mühendisliği çalışmalarının netîcesi olarak parti, Şeyh Said İsyanı gerekçesiyle topyekûn imha edilmiştir. Gerçek şudur: “Bu parti geniş ölçüde Atatürk çevresindeki iktidar rekabetinin netîcesinde doğmuştur. Partinin kurucuları, millî hâkimiyet taraftarı olan Cumhuriyetçilerdi. Partiden ayrılmalarının sebebi ise Atatürk’ün bir kısım çevresinin tutumuydu.” (Ağaoğlu Samet, 1993:23)

Bir başka objektif ve bağımsız değerlendirmeye göre ise, “TCF, Cumhuriyet’in ilk yılının karışık devrinde, bir mânâda Mustafa Kemal’i frenlemek isteyen ılımlı yenilikçilerin oluşturdukları siyâsî bir hareketti” (Ateş, 1998:318).

TCF’nin programı İngiliz Muhafazakâr Partisi ile Fransız Radikal Sosyalist Partisi programının izlerini taşıyordu. Dönem ile ilgili araştırma yapan bağımsız müelliflerin vardığı nokta ortaktır: “Mustafa Kemal’e muhalif olan generallerin çoğu gerici değil, liberal ve modernisttiler. Bunlar mutlak monarşiyi, Mustafa Kemal’in ferdî idaresi altında bir mutlak cumhuriyet kurmak için devirmek istemediklerini söyleyerek durumu protesto eden şahıslardı.” (Ahmad, 1999:72)

Prof. Dr. Kemal Karpat da benzeri görüştedir: “TCF’nin dayandığı esas birkaç kişinin oligarşik gâyelerine karşı koyarak, ferdî hürriyetlerin korunmasıydı.” (Karpat, 1996:119)

ABD’nin ilk Büyükelçisi John Grew de şu tespiti yapar: “Cumhuriyet’in ilk yıllarında geçimsizlik çıkaran grubun muhafazakâr olduğu kabul edilmişse de gerçekte bunlar Gazi’nin çevresinde toplanan ve ilerici olduklarını söyleyen birçoklarından daha muhafazakâr değildiler. ‘O zamanki başlıca politik sorun, parlamento rejimi ve diktatörlük tartışması idi’. (Grew, 2000:122)

Bernard Lewis, “TCF liderlerinin Kürt ayaklanmasına ve İzmir Suikastı’na herhangi bir şekilde katılmış olup olmadıkları tartışma konusuydu” (Lewis, 2000:274) ifadesiyle de iddiaların ilmî bir mesnedi olmadığına işaret eder.

Bazı tarih yorumcuları, rejimin bu bakışından hareketle, “Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı, devrim zemininde kurulmuş erken bir teşebbüs olduğunu ve rejimi tehlikeye sokan muhalif bir çıkış olarak değerlendirmektedirler” (Uyar, 1999:94).

Tevfik Çavdar ise, Terakkiperver Fırka’nın görüşünün demokrat olduğunu, “partinin saltanatı geri getireceği savının mesnetsiz olduğunu” (Çavdar, 1999:272) beyan eder.

Partinin kapatılmasının derinlerde yatan sebebi ise, dikkatli şâhitler tarafından ortaya konulabilecek mânidar bir ayrıntıdır: “Terakkiperver Fırka’nın kurulması, Meclis’te hemen bir bölünmeye yol açmıştı ve o kadar çok sayıda milletvekili muhalif fırkaya geçmişti ki bunun netîcesinde Cumhuriyet Halk Fırkası azınlığa düşme tehlikesi ile karşılaşmıştı.” (Toynbee, 2000:104)

Cumhuriyet’in inşâ edildiği bu devirde “yaşatılmasına izin verilmeyen” (Birand, 1999:11) ve sadece altı buçuk ay kadar bir ömür süren Terakkiperver Fırka, “Cumhuriyet’i kuran askerî-politik liderlik arasında baş gösteren ideolojik hesaplaşmanın” (Özdemir, 1995:112) bir kurbanı olmuştur.

 

Kaynakça

Ağaoğlu Samet, (1993), Siyasî Günlük, İstanbul: İletişim Yay.

Ahmad Feroz, (1999), Modern Türkiye’nin Oluşumu, İstanbul: Kaynak Yay.

Akyol Taha, (2009), Neşe Düzel, Taraf, 16-17-18.11.2009

Arvas İbrahim, (1946), Tarihî Hakikatler, Ankara: Yargıçoğlu Matb.

Apuhan Recep, (1993), Öteki Menderes, İstanbul: Timaş Yay.

Ateş N. Yurtseven, (1998), TC’nin Kuruluşu ve TCF, İstanbul: Der Yay.

İzzetbegoviç Aliya, (2015), Özgürlüğe Kaçışım, İstanbul: Klasik Yay.

Birand M. Ali, (1999), Demirkırat, İstanbul: Doğan Kitap

Cebesoy Ali Fuat, (2007), Siyasi Hatıralar, İstanbul: Temel Yayınları

Çavdar Tevfik,(1999),Türkiye’nin Demokrasi Tarihi Cilt:1-2, İstanbul: İmge Kitabevi

Doğan Avni, (1966), Kurtuluş ve Sonrası, İstanbul: Dünya Yay.

Ekinci Necdet, (1997), Çok Partili Hayata Geçişte Dış Etkenler, İstanbul: T.D. Yay.

Ertunç Ahmet Cemil, (2010) Cumhuriyetin Tarihi,İstanbul: Pınar Yay.

Findley Carter V, (2015), Modern Türkiye Tarihi, İslam Milliyetçilik ve Modernlik, 1789-2007 İstanbul: Timaş Yayınları

Grew John, (2000), Türkiye Hatıraları, İstanbul: Cumhuriyet Gaz. Yay.

Karpat Kemal, (1996), Türk Demokrasi Tarihi, İstanbul: Afa Yay.

Lewis Bernard, (2000), Modern Türkiye’nin Doğuşu, Ankara: Türk Tarih Kurumu

Özalp Kazım, (1992), Anılar, Ankara: İş Bankası Yay.

Özdemir Hikmet, (1995), Türkiye Cumhuriyeti, İstanbul: İz Yay.

Toynbee Arnold, (2000) Bir Devletin Yeniden Doğuşu, İstanbul: Cumhuriyet Gaz. Yay.

Tunçay Mete, (2010), Neşe Düzel, 1-2-3.03.2010

Uyar Hakkı, (1998), Tek Parti Dönemi ve Cumhuriyet Halk Partisi, İstanbul: Boyut Kit.