Kapat gözlerini!

Yağmur güzeldir. Berekettir. Yıkar, temizler, yedirir, doyurur, yükseltir, yüceltir. Eskilerin deyimiyle, “Her yağmur tanesini bir melek omuzlar ve indirir yeryüzüne”. Göklerin eli değer o anda ruhlara. Önüne katıp binlere ekler, âlemlerin özüne kadar süzer de götürür insanı. Sonra bir gülün dalında şebnem olup toprağın ve hayatın içine yavaşça bırakıverir seni.

YAĞMURLU bir gece…

Oluklardan gürültüyle aşağıya yuvarlanan yağmurun sesi hüzünlü. Biraz da kızgın sanırım. Uyumak ne mümkün! Odanın içinde dolanıyor gözlerim bir düşünceden bir düşünceye. Zihnim bütün bu koşuşturmacadan bitkin düşmüş, durmak istiyor; bir köşeye çekilmek, belki biraz uyumak… Uyku, kaybolmanın bir diğer yoludur çünkü. Kaçmanın, siyahlara bürünmenin, susmanın, hatta çocuk olmanın diğer bir yolu... Gözlerini kapatınca içinde dolandığın o derin karanlık iyidir, dosttur, selâmettir.

Bütün çıkışlar tutulmuş ve son çâre uyku ise siyah, daha bir karanlık olur. Hiç acımaz sana! Kendi gözyaşında sürüklenir gidersin duygu deryâsında sandalsız, küreksiz. Tepeden güneşe benzeyen mavi bir ışık yaklaşır. Işık mavidir ama sıcaktır; Cehennem gibi sıcaktır, kurutur, yakar, yıkar seni. Boğazın düğüm düğüm, aklın uçup gitmiş olur çoktan...

Gizlendiğin, kıvrılıp kaldığın yer, sanırsın ki dünyanın tam merkezi… Milyonlarca göz seni izlemede… Bir o kadar da ruh üzerine doğru, ağırlıkları tonları aşmış…

Daha sıkı kapat gözlerini şimdi, başla konuşmaya! Kus bütün rüyâlarını, paslanmış ümitlerini, yığ ortaya kaybettiklerini, unuttuklarını, gelmeyenleri, aslında hiç gelmeyenleri! Daha ötesi yok!

Bu bir savaş ve galibi belirsiz. Kanamayan yara, çok uyku ve yine siyah demek. Hepsi bu!

Kendi içine bakma çabası olarak kutsanabilir. Seçeneklerin sonuncusu olarak kaçılacaksa, o zaman düşersin en dibine siyahın. Kuyu desem, kuyu değil; hangi kelime, hangi harf, hangi lîsan karşılar bilmem...

“Lâ havle…”

***

Yağmur güzeldir. Berekettir. Yıkar, temizler, yedirir, doyurur, yükseltir, yüceltir. Eskilerin deyimiyle, “Her yağmur tanesini bir melek omuzlar ve indirir yeryüzüne”. Göklerin eli değer o anda ruhlara. Önüne katıp binlere ekler, âlemlerin özüne kadar süzer de götürür insanı. Sonra bir gülün dalında şebnem olup toprağın ve hayatın içine yavaşça bırakıverir seni. Her şey başa döner. Her şey aslını bulur, aslı olur…

Rüyâlarımızda peşine düştüğümüz yer hep aynıdır.

Beklenen de, gelmeyen de, hiç gelmeyen de gördüğümüz aynı rüyadır.

***

Hayâllerin peşine düşürmüyorsa seni, rüyâlarında koşacak yer kalmadıysa, belki kaçacak yer… Yağmur artık oluk içinden akıyorsa, yeşiller azalıyor, yüreğin daha bir kırmızı, gülüşlerin sessizse, şimdi kaçma vaktidir!

Kitapların içinde ülkeden ülkeye gidebilir; bir kuşun kanadında gidenin sen olduğunu muzip bir gülüşle onaylar, birbirini dinlemeyen, anlamayan yüreklerin arasında, aynı anda hepsiyle birlikte binlercesiyle muhabbete dalar, aynı anda susup, aynı anda gülüp ve aynı anda yeşillerle konuşabilir, dallarından çıkan filizler çiçeğe durup meyveye dönebilir demektir.

Yağmur gürültü ve bereketini üzerime boca ederken, tanımsız bir mutlulukla belki bu sefer hep beraber dalarız rüyâlara…

Umuda, yağmura, siyaha, beyaza, hayata kapat gözlerini!