ŞAHSEN çalışma usulüm;
işleri listelemek, listeye göre işlerin de hızlı bir şekilde gereğini yapmak
şeklindedir.
Eğer
listemde bir iş var da onu başarılı veya başarısız herhangi bir şekilde
tamamlayamamışsam, âdeta elime ayağıma dolaşır, şevkimi kırar ve bir sorun
alanı meydana getirir. Bundan kurtulmak için uzun vadeli işler klasörüme alır,
menfi tesirlerinden kurtulmaya çalışırım.
Bu
ne kadar genellenebilir, bilememekle beraber, ferdî plânda gözlemlediğim bu hâdisenin,
toplumların da bir özelliği olduğunu düşünüyorum.
Hükûmetlerden
ve devletlerden bağımsız olarak toplumların bir algısı, bir yumuşak karnı, bir
nasırı, sevinci, heyecanı var… Elbette hükûmetler yeri gelir, bu algıyı, hassas
noktaları, yumuşak karınları, nasırları kasıtlı olarak da oluşturabilirler.
Hattâ başka ülkeler, bunu sizin toplumunuzu yönetmek için de meydana getirebilirler.
Bunun yöntemi, moda tâbirle “algı yönetimi” şeklindedir.
Toplumumuzla
oynandığı durumları elimiz kolumuz bağlı, çâresiz bir şekilde seyretmek zorunda
kaldığımız çok zamanlar oldu.
Emperyalist
devletler 18’inci yüzyıldan başlayarak devletler arasında sorun alanları
oluşturma, zaman zaman kanatılabilecek yaralar açma yöntemini çok kullandılar.
Özellikle “milliyetçilik” akımını tüm büyük devletlerin içine soktular ve
hepsini âdeta bölük pörçük ettiler. Asırlarca beraber huzur içinde yaşayan büyük
toplumlar, uydurma tarih ve efsanelerle birbirlerine düşman edildiler.
Büyük
devletler, büyük toplumlar böylece parçalandı da o iş orada bitti mi? Tabiî ki
hayır! Gayet kolay ve etkili netîce alabildikleri bir yöntemi niçin bıraksınlar?
Küçülmüş toplumları daha da küçültmenin onlar açısından ne mahsuru var?
Formül
basit: Bir farklılığa dayalı olay kur, her iki tarafa tezat şekilde anlat, sonra
şarkı, türkü, kitap yaz… Al sana bir kanayan yara, bol bol kullan!
Parçalanmış
toplumların parçalarının içinde de sık sık kanatılmaya müsait yaralar açmaya,
sorun alanları meydana getirmeye, daha doğrusu “kapatılmamış hesaplar” açmaya
devam ettiler. Böylece o ülkelerdeki yöneticiler isteklerine karşı çıkmaya kalkınca
ülkeyi birbirine katıyor, âsi yöneticileri indirip kuklaları başa getiriveriyorlardı.
Bu yöntem, tuttuğu için hâlen sık sık kullanılmaktadır. O yüzden hesapları bir
an evvel kapatmak hem yeni yaralar açmaya kalkışacakların cesaretini kıracak,
hem de ülke gerçekten bağımsız olabilecektir…
Bizim
ülkemiz de maalesef bunları çok yaşadı. Kapatılmamış hesaplarımız yüzünden
toplumumuz âdeta bir mayın tarlası gibi…
71
Mayıs Olayları, Maraş Olayları, Madımak Hâdisesi, Uğur Mumcu Cinayeti, Necip
Hamlemitoğlu Suikastı gibi pek çok kapatılmamış hesabımız var. O günlerdeki
iktidarlar da, sonrasında gelenler de, geldiklerinde “Namus meselemiz!”
diyenler de şu veya bu sebeple hesapları kapatamadılar.
Bu
kanatılan yaraların pek çoğu, mütedeyyin, millî ve mânevî değerlere sahip
insanları kontrol etmek için kullanıldı. Kemalist isimlere suikast ve bu
suikastları mütedeyyin insanlar yapmış gibi intiba uyandırarak Kemalist azınlık
genel topluma karşı provoke edildi ve böylece genel toplum sindirilmeye
çalışıldı. Bugünse AK Parti iktidarını gerek kapatılmamış hesaplar, gerekse
terör yöntemiyle günümüz emperyalistleri kontrol etmeyi başaramadı. Bu,
tarihimizde karşılaştığımız ender ve müthiş fırsatlardan birini bize sunuyor: En
yakın zamandan başlayarak, geriye doğru tüm hesapların hepsini kapatmak
fırsatı…
6-8
Ekim Olayları, en yakın zamanda kanatılmış bir yaradır ve açılmış tâze bir
hesaptır. Birilerini maşa olarak kullanan emperyalist güçler, masum insanların
üzerine birtakım insanları saldırtmış, böylelikle saldıranların güya temsil
ettiği insanlarla saldırıya maruz kalanların nezdinde o kitle arasında bir
hesaplaşma ihtiyacı meydana getirmişlerdir.
Bu hesabın kapatılmasının tek yolu, saldırıda maşa olanlarla maşayı kullananları adâlet önüne çıkarmaktır. Anlaşılıyor ki, son günlerdeki tutuklamalar bunun önemli bir başlangıcıdır!
Talebimiz,
sadece maşaların değil, maşayı tutanların da adâlet önüne gelmesi veya bu imkân
şimdilik yoksa bile Türkiye ile onlar arasında bu bağlamda bir hesap
açılmasıdır. Bu hesabın görülmesi, asırlara sari olsa da masumlar arası bir
hesap açmaktan, gerçek suçluların hesabını görmeye bir evrilmeye vesile olacak
ve hem Türkiye’miz, hem de dünyamızın selâmeti açısından bir kapı açacaktır.
Türkiye
içinde hesap kapatma sürecini baltalayanlar bilsinler ki, bilerek veya
bilmeyerek yeni yaralar açmaya kalkışacaklara cesaret vermekle kalmıyor,
bağımsızlığımıza kastedenlere de altın tepside imkân sunuyorlar.
Hesap
kapatmaya engel olanlar, buna hiçbir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı buna müsaade
etmez ise şaşırmasın, üzülmesinler. Şunu bilsinler ki, bu yaralar kenar
mahallede açılan fosseptik çukurları değil, anaların, babaların, kardeşlerin,
bacıların, eşlerin, çocukların, dedelerin, ninelerin yüreklerinde açılan
yaralardır. Emperyalistler daha çok sömürsün diye bizim yüreklerimizi kebap
malzemesi, Türkiye’mizi de yürek kavurma mangalı olarak kullandırtmayız. Arzu
edenler, kendilerini kullandırtsınlar!
Joe
Biden de, Emmanuel Macron da Türkiye’den maşa aradıklarını alenen ilân ettiler.
Maşa olmayı aklından geçirenler zannetmesinler ki, Biden ve Macron, kendilerini
okeye dördüncü arıyor. Kendilerinin de itiraf ettikleri gibi, aziz milletimizin
ve ülkemizin göğsünde yaralar açmada kullanmak üzere arıyorlar. 6-8 Ekim
hesabının kapatılma sürecinden de anlaşılacağı gibi, bu vakitten sonra ne
milletimizin, ne de Türkiye’mizin göğsü müsait değil. Artık başka kapıya!
Maşa olacaklarsa bir zahmet, millet kahramanlığına terfi etsinler artık…