Kanunî Sultan Süleyman’ın şehzadeleri

Bâyezid bu şekilde af dilemesine rağmen babası onu affetmedi. Savaşı kaybeden Bâyezid de sınırı geçerek İran’a sığındı. Şah Tahmasb, kendisine sığınan Osmanlı şehzadesini hapsederek onu Kanunî’ye vermek için pazarlığa oturdu. 1 milyon 200 bin nakit para ve bazı siyasî tavizler alarak karşılığında Şehzade’yi teslim etti. Şehzade ve oğulları hemen oracıkta boğularak öldürüldüler.

KANUNÎ Sultan Süleyman’ın Abdullah, Murat, Mahmut, Mehmet, Mustafa, Cihangir, Bâyezid ve Selim isimli sekiz oğlu vardı. Bunlardan Abdullah, Murat ve Mahmut, çocuk denebilecek yaşta vefat etmişlerdi. Padişah, yaşayan şehzadeleri içinde en çok Mehmet’i severdi. Mehmet’in annesi Hürrem Sultan’dı. Dönemin tarihini yazanlar bu sevgide onun etkili olduğunu söyleseler de Kanunî, şehzadesini gerçekten çok seviyordu. Hem de o kadar çok seviyordu ki, daha sağlığında onu taht adayı olarak görmeye başlamış ve Manisa Sancak Beyliğine atamıştı.

Osmanlı geleneğinde, İstanbul’a yakın bir sancağa atanan şehzadelere her zaman taht adayı ve “müstakbel padişah” gözüyle bakılırdı. Fakat ne yazık ki Mehmet’i, yakalandığı hastalıktan kurtarmaya babasının da, annesinin de sevgisi yetmedi ve hayatının baharında dünyaya veda etti.

Padişah onun anısına, dönemin ünlü mimarlarından Koca Sinan’a Şehzadebaşı’nda büyük bir cami yaptırdığı gibi, mezarının üzerine de gerçek bir sultanlık tahtı koydurdu. Bu durum, Sultan’ın şehzadesine karşı duygularını göstermesi bakımından çok önemlidir.

Şehzade Mehmet’in ölümünden sonra Kanunî’nin hayatta kalan oğullarından en büyüğü Mustafa idi. Mustafa büyük evlât olduğu için, birçok kimse ona taht adayı gözüyle bakıyordu. Babası da aynı fikirde olmalı ki, Mehmet’in ölümünden sonra onu Manisa Sancak Beyliğine atamıştı. Bu uygulama Osmanlı’nın ekberiyet geleneğine de uygundu.

Mustafa iyi bir eğitim görmüştü. İlmiye sınıfının ve ordunun kendisini desteklediğini biliyordu. Şehzade Mustafa’nın annesi Mahidevran (Gülbahar) Hatun iken, Mehmet, Selim, Bâyezid ve Cihangir’in anneleri ise Hürrem Sultan’dı. Hürrem, üvey oğlu Mustafa’ya Sultan kocasının gözüyle bakmıyordu. Onun amacı ne pahasına olursa olsun öz oğlu Bâyezid’in veliaht olması idi. Bu nedenle kızı Mihrimah Sultan ve damadı Sadrazam Rüstem Paşa ile birlikte Şehzade Mustafa’yı babasının gözünden düşürmek için yoğun bir karalama ve çürütme faaliyeti başlattılar.

Hürrem Sultan ve yandaşlarının ısrarlı ve sistemli bir şekilde başlattıkları yıkıcı ve etkili muhalefetin sonunda olanlar oldu. Sultan’ın kalbine büyük oğlundan yana şüphe düşürmeyi başardılar. Sultan belki de ilk kez dedesi İkinci Bâyezid’in oğlu Yavuz Selim tarafından tahtından indirilişini hatırlayıp endişelenmeye başladı. Bu arada Hürrem ve taraftarlarının yaptıkları olumsuz telkinler de semeresini vermeye başlamış, Sultan, Mustafa’yı Manisa Sancak Beyliği görevinden alarak Amasya’da görevlendirmiş ve Şehzade Bâyezid’i de onun yerine atamıştı.

Bu durum Mustafa’ya taht yolunun kapandığını ve Bâyezid’in veliaht olduğunu göstermeye yetiyordu. Şehzade Mustafa ve maiyeti olanlardan memnun değildi. Mustafa, ulemadan olduğu kadar Kapıkullarından ve Tımarlı Sipahilerden de destek görüyordu. Kanunî, Mustafa’nın itibarını ve önlenemeyen yükselişini kendi ikbali için tehlikede görünce ondan kurtulmaya karar verip İran Seferi sırasında kendisini karşılamaya gelen oğlunu Konya Ereğlisi yakınlarında kurdurduğu çadırında boğdurarak öldürttü. Ordu ve ulema sınıfında büyük bir üzüntü yaratan bu elim olayı Taşlıcalı Yahya şöyle anlatmaktadır:

“Medet medet, bu cihanın yıkıldı bir yanı/ Ecel celâlileri aldı Mustafa Han’ı/ Dolandı mihr-i cemali, bozuldu erkânı/ Vebale koydular al ile Âl-i Osman’ı.”

Mustafa’nın boğularak öldürülüşüne tanık olan Şehzade Cihangir, son derece hassas ve duygusal bir gençti. Bu elim olayı bir türlü unutamadı. Günden güne sağlığı bozuldu. Babasının hekimleri ne yaptılarsa onun derdine şifa bulamadılar. Beklenmedik bir anda hayata veda etti. Cihangir’in ölümünden sonra Hürrem de fazla yaşamayarak vefat etti.

Kimileri Hürrem’in ölümü ile bir devrin kapandığını söyleseler de şehzadelerin kavgası onunla bitmedi. Bu kez de Hürrem’in oğulları Bâyezid ile Selim arasında veliaht olma yarışı başladı.

Selim, ismi gibi halim selim, iddiasız ve sakin biriydi. Bâyezid ise atılgan, savaşçı ruhlu, eli açık bir gençti. İlmiye sınıfını ve maiyetini her zaman korur ve kollardı. Annesi sağlığında onun veliaht olması için çok uğraşmıştı. Eğer sağ olsaydı ne yapar eder, bunu sağlardı. Fakat annesi yoktu artık. Bâyezid onun ölümüyle yalnız annesini değil, en büyük desteğini de kaybetmişti.

İki kardeş arasındaki mücadele zamanla genişleyerek ülkenin bütünlüğüne zarar verme durumuna gelince, Kanunî olaya müdahil olarak Bâyezid’e karşı Selim’i destekledi. Bu arada her iki kardeş ücretli asker toplamaya başladılar. Ülke hızla iç savaşa doğru gidiyordu. Kanunî, Bâyezid’e birçok kez nasihatçi göndermesine rağmen sonuç alamamıştı. Silahlı mücadele kaçınılmaz hâle gelmişti artık. Padişah, ülkenin daha fazla zarar görmemesi için Selim’e destek verdi.

Buna rağmen Bâyezid isteklerinden vazgeçmedi. Sonunda taraflar ordularının başına geçerek yola koyuldular. Her iki tarafın güçleri Konya ovasında karşı karşıya geldi. Yapılan savaşta Bâyezid yenilerek geri çekilmeye başladı. Ordusu geri çekilirken Bâyezid, babasına manzum bir mektup yazarak af dilemişti.

“Ey serâser âleme Sultan Süleymân’ım baba/ Tende cânım, cânumun içinde cânânum baba/ Bâyezid’ine kıyar mısın benim cânum baba/ Bîgünahım, hak bilür devletli Sultanım baba/ Enbiyâ ser defteri ya’ni ki Âdem hakkı çün/ Hem dahi Mûsî ile Îsî hakkı çün/ Kâinatın Serveri Ol Ruh-i Â’zem hakkı çün/ Bîgünahım, hak bilür devletli Sultanım baba/…/ Sanki mecnunum, bana dağlar başı oldu durak/ Ayrılıp bil cümle mâl-ü mülkten düştüm ırak/ Dökerüm göz yaşını vâ hasretâ dûd el-firak/ Bîgünahım, hak bilür devletli Sultanım baba/ Kim sana arzeyleye hâlüm eyâ şâh-î kerim/ Anadan, kardaşlarımdan ayrı kaldım yetîm/ Yok benim zerrece isyanım sana haktır alîm/ Bîgünahım, hak bilir devletli Sultanım baba/ Tutalım ki iki elüm baştan başa kanda ola/ Bu meseldür söylenür kim kul günâh itse nola/ Bâyezid’in suçunu bağışla, kıyma bu kula/ Bîgünahım, hak bilür devletlü Sultanım baba.”

Bâyezid’in bu içli şiirine babası da ayni vezin ve kafiye ile cevap verdi.

“Ey demâdem mazhar-ı tuğyân-u isyânım oğul/ Takmıyan boynuna herkiz tarık-ı fermânım oğul/ Ben kıyar mıydım sana ey Bâyezid-i Hânım oğul/ ‘Bîgünahım’ dime, bari tevbe kıl canım oğul/ Enbiya-vû evliya ervah-ı a’zem hakkı çün/ Nûh-u İbrahim-i İsa ibn-i Meryem hakkı çün/ Hatm-i Asar Nübüvvet-i Fahri Âlem hakkı çün/ ‘Bîgünahım’ dime, bari tevbe kıl canım oğul/ Tutalım iki elin baştan başa kanda ola/ Çün istiğfar idersün bizde afv itsek nola/ Bâyezid’im, suçunu bağuşlarım gelsen yola/ ‘Bîgügnahım’ dime, barı tevbe kıl canım oğul.”

Bâyezid bu şekilde af dilemesine rağmen babası onu affetmedi. Savaşı kaybeden Bâyezid de sınırı geçerek İran’a sığındı. Şah Tahmasb, kendisine sığınan Osmanlı şehzadesini hapsederek onu Kanunî’ye vermek için pazarlığa oturdu. 1 milyon 200 bin nakit para ve bazı siyasî tavizler alarak karşılığında Şehzade’yi teslim etti. Şehzade ve oğulları hemen oracıkta boğularak öldürüldüler.