HAFTA sonunda nihayet Kanal
İstanbul için ilk kazma vuruldu, hayırlara vesile olsun inşallah.
Kanal
İstanbul inşaatı süresince “İstemezük” tayfası ile çok eğlenceli (!) bir altı
yıl geçireceğimizi hissediyorum.
Perşembe’nin
gelişi diyelim buna. Yaşamakta olduğumuz Çarşamba için yazdıklarımız da arşivimizde
duruyor hâlâ.
Neler
söylenmedi ki Kanal İstanbul hakkında?
“Ya
kanal, ya İstanbul!” dediler, reklâm tabelâlarına, üst geçitlere, duraklara,
metrobüslerin, vapurların, otobüslerin bilgilendirme ekranlarına yazdılar boy
boy. Kanal yapılınca İstanbul diye bir şey kalmayacakmış çünkü…
“Kanal
kısırlık yapacak” dediler isminin önünde “profesör” yazan filim insanları…
“Kanal,
İstanbul depremini tetikler” dedi meselâ İstanbul şeyisi... Aynı mahalleden
jeoloji profesörü Celal Şengör programa katılıp, “Hayır efendim, tetiklemez.
Ne alâkası var?” deyince de, “Ben tetikler demedim, tepikler dedim”
diye kendini tekzip etti eleman.
Ayrıca
Şengör’ün programa telefonla katılmasına çok üzüldü İstanbul şeyisi. Sonuçta
hassas bir yapısı var.
Kanal
yapılınca -30 yıldır İstanbul’da yaşıyor olmama rağmen- ismini hiç duymadığım
ama sanırım her yıl milyonlarca turiste ev sahipliği yapan Bathenoa antik kenti
ile Yarımburgaz mağaralarının sular altında kalacağı söylendi. Öğrendik ki,
kanal buraların yakınından bile geçmiyormuş.
Kanalın
İstanbul’u susuz bırakacağını, kuraklığa neden olacağını da iddia ettiler bir
ara.
Hatta
kanal yapıldıktan sonra, kanalın batısında kalan kısmın askerî açıdan
savunmasız kalacağını dahi dile getirdiler. Sanırım kanalın batısında Montrö
Antlaşması gereği asker bulundurmamamız gerekiyor.
Montrö
demişken, Hükûmet kanalla birlikte Montrö Antlaşması’nı deliveriyormuş bir
rivayete göre. Öyle ya, delinen antlaşma –maazallah- hava kaçırır delindiği
yerden.
Hem
Karadeniz, hem de Marmara’da balıkçılık ölecekmiş. Niye? Karadeniz ile
Marmara’yı birbirine bağladık diye. Baksanıza, Süveyş ve Panama Kanalları yapıldıktan
sonra okyanuslarda, Akdeniz’de ve Kızıldeniz’de balık kalmadı.
“Boğazdan
bedava geçmek varken gemiler neden kanalı tercih etsin?” diye soranlar da
oldu bu arada. Bu kardeşlerimizi gemilerin boğazdan bedava geçiyor olması
rahatsız etmiyor nedense ama. Bedava E-5 varken onca aracın otoyolları tercih
ediyor olması da son derece anlamsız bu açıdan bakınca.
Güncel
bir konu olarak, kanalın Marmara Denizi’ndeki müsilaj problemini artıracağı da
iddialar arasında. Bu konu hakkında bir önceki yazımızda denizhıyarlarına
hitaben bir cevap yazmışlığımız var.
Erol
Mütercimler nam zat, “Dünyada deniz taşımacılığı mı kaldı?” diye
soruyor; dronlar geliştiriliyormuş, taşımacılık artık hava yoluyla yapılıyormuş…
Bu zatın dünya taşımacılığının yüzde sekseninden fazlasının deniz yolu ile
yapıldığını bilmediğini söyleyebilir miyiz?
Boğazda
trafiği ve riski azaltmanın kanal dışında bir yolu daha var aslında; seyrüsefer
hâlindeki gemi sayısını azaltmak… Ama onun için de İzmir Belediye Başkanı Tunç
Soyer’in İstanbul Belediye Başkanı olması lâzım.
Kendisinin
aday olup olmayacağını kendisi dahi bilmiyor ama Kılıçdaroğlu, seçilince bu
projeye destek veren ülkeler ile ilişkilerini keseceğini, firmaların paralarını
ödemeyeceğini, hatta kredi veren bankalara çökeceğini açık açık söyledi. Daha
ne yapsın adam?
Bu
“eğlendirişli” mevzuyu daha da uzatabiliriz ama gerek yok bence. Önümüze
bakalım artık.
Kanal
İstanbul tamamlanıp gemiler geçmeye başlayana kadar daha ne eğlenceli iddialar
ile muhatap olacağız, ne garip itirazlarla karşılaşacağız. Yaşayıp göreceğiz
Allah ömür verirse.
Ve
Allah ömür verirse şunu da göreceğiz: Bu çok sesli “İstemezük” korosu, kanal
açılmaya yakın bir zamanda bu kez de tek ses olup “Kanalın adı Atatürk olsun”
demeye başlayacaklar. Ciğerlerini biliyoruz artık.
FAV’a
atıp bekleyin.
Kalınız sağlıcakla efendim…