Kanal muhalefeti

Muhalefet, AK Parti döneminde yapılan her referandumun sonucunu şaibeli ilân etmiştir. Daha iki sene önce Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi için yapılmış olan referandumu içlerine sindirdiler mi? Meşru gördüler mi? Türkiye’de görünen odur ki, muhalefetin varlık nedeni, halka yapılan hizmetlerin engellenmesidir. Bu yüzden üç boğaz köprüsüne, Marmaray ile Avrasya Tüneli'ne, Seyhan ve Keban Barajlarının yapılmasına, hattâ Vatan Caddesi'nin açılmasına bile itiraz etmemişler miydi?

İSTANBUL Kanalı, Türkiye’nin gündemini âdeta rehin aldı. Herkes kanalla yatıp kanalla kalkıyor.

Kanalın yapımını Türkiye için felâket sayanların söyledikleri, büyük ölçüde birbirine benziyor.

Kanalın İstanbul coğrafyasında, çevresinde, Marmara Denizi’nde yol açacağı olumsuz değişiklikleri sıralayanların söyledikleri diyelim ki teknik nedenlere dayalı ve siyaset alanının dışında, peki, gerçekten Marmara Denizi’nin fazladan kirlenmesine yol açar mı İstanbul Kanalı?

Ya da İstanbul’un batı tarafındaki su kaynaklarının kurumasına ya da tuzluluğuna etki eder mi?

Aslında bu soruların cevabı ÇED raporunda verilmiş. Teknik ayrıntılardan oluştuğu için galiba ne okundu, ne de haber değerine sahip oldu.

Boğazlar konusunda Montrö Sözleşmesi’ni Türkiye için büyük başarı olarak görenler, aynı zamanda Lozan Antlaşması’nı da savunmaktadırlar. Bu kadar tutarsızlığı aynı anda peş peşe sıralayabiliyorlar.

Gerçekten Montrö başarı ise, Lozan da büyük bir felâket demektir.

Lozan’ı eleştiren bir tek cümleye bile tahammül edemiyorlar. “Kemal Paşa’nın akıl diplomasisi ile Montrö Sözleşmesi yapılmış, ardından Hatay geri alınmış”.

İkinci Dünya Savaşı öncesinde, “Türkiye'yi yanımızda tutalım, Almanya ile ittifakını engelleyelim” diyen İngiliz akıl diplomasisi olmasaydı, Montrö olur muydu, Hatay Türkiye'ye katılır mıydı?

Türkiye, her konuda olduğu gibi Boğazlar konusunda da Lozan’ın nasıl bir zafer olduğunu kutlamaya devam ederdi...

Kemal Paşa döneminin diplomasisi, İngilizleri memnun eden bir akla ayarlıdır. Türkiye'nin ihtiyaçları ya önemsizdir ya da ikinci sıradadır. Dönemin şartlarına bağlı olarak Hatay'ın Türkiye'ye katılmasını ise “Türkiye, Almanya ile ittifak etmesin” diye İngilizlerin verdiği bir rüşvet saymalıdır. Başka bir açıklama, akıl sınırlarını zorlamak olur.

Son günlerde Kanal için muhalefet çevreleri yeni bir icatta bulunarak, ABD donanması Montrö Sözleşmesi nedeniyle İstanbul Boğazı'ndan Karadeniz’e geçemediği için işte bu engeli aşmanın bir çâresi anlamında yapıldığını savundu. Muhalefet çevreleri bütün siyâsî tercihlerini Batılıları memnun etme kuralına göre ayarladıkları için, herkesi kendileri gibi düşünüyor olmalılar.

ABD donanmasının Karadeniz’e ulaşması için Montrö gerçekten bir engel ise, o donanma Çanakkale Boğazı'nı nasıl geçecektir? Çünkü Montrö Sözleşmesi sadece İstanbul Boğazı ile ilgili değil, aynı zamanda Çanakkale Boğazı'ndaki geçişleri de düzenlemektedir. Çanakkale Boğazı'ndan ABD donanmasının geçişine engel olamayan Montrö, İstanbul Boğazı'nın geçilmesine nasıl engel olabilir?

Üstelik “Montrö ile Boğazlar çevresinde Türkiye’nin hükümranlık hakları garanti altına alınmıştır” deniliyor. Bunu diyenler, önce ise “Karadeniz’de kıyısı olan ülkeler böyle bir kanalı yaptırmazlar” diye tehdit ediyorlar. Madem Montrö ile Türkiye’nin hükümranlığı garanti altında ise, başka ülkeler Türkiye’nin bir bölgesindeki kanal yapımına hangi hak ve güçle engel olabilirler?

Ayrıca, bu hükümranlık hakkı ile yapılacak kanal nasıl ABD donanmasına hizmet edecek? Türkiye, hükümranlık haklarını kullanarak ABD donanmasının geçişine hizmet etmemesi için kendi hükümranlık haklarından vaz mı geçmelidir?

Emekli bazı generallere bakılırsa, kanalın yapılması ile Trakya’nın savunmasında sıkıntı yaşanır, kanal üzerindeki köprülerin tahrip edilmesiyle Trakya’nın lojistik desteği de yok olurmuş.

Bazı emekli generalleri dinlemek her zaman karamsarlık nedeni olmaktadır. Muadilleri arasından özenle seçilerek önce kurmay, sonra general yapılanların kurmay zekâları böyle mi işlemektedir? 21'inci yüzyıldaki savaşları hâlâ geçen yüzyılın ulaşım araçlarına göre düşünüp tasarlıyorlar. Boğaz’ın altına Marmaray ve Avrasya Tüneli yapan iradenin kanalın altına bir iki yol yapamayacağına kesin şekilde inanmışlar.

Kanal için referandum yapılması bu tartışmaları bitirir mi? Büyük bir ihtimâlle bitirmez. Muhalefet cephesi 1950’den beri kaybettiği bütün seçimleri gayrimeşru ilân etmiştir. Kazanamadığı her seçimden sonra doğrudan “cahil çoğunluk” diye halkı suçlamıştır. Kendisine destek veren seçmen kitlesini “aydınlanmış seçmen”, kendisine oy vermeyen seçmen kitlesini ise “geri, cahil, makarnacı seçmen” diye aşağılamıştır.

İstanbul Kanalı için bir referandum yapılsa da seçmen kanal için "Evet" demiş olsa, muhalefet cephesi yine o seçmenin makarna gibi hediye paketleriyle kandırıldığını iddia etmekten kaçınmayacaktır. Bundan dolayı kanal için referandum yapılmasının bu tartışmaları bitirme potansiyeli yoktur.

Kanal için referandum isteyen muhalefetin çelişkisi de büyüktür. Çünkü kanal ile İstanbul’un içme sularının tuzlanacağını, içilemez hâle geleceğini, Marmara Denizi’nin kirleneceğini, daha da önemlisi ise İstanbul ve çevresi için büyük depremleri tetikleyeceğini iddia etmektedirler.

Bu kadar hayatî sorun, referandum ile nasıl ortadan kalkacaktır? Halkın çoğunluğu “Kanal yapılsın” dediğinde, İstanbul ve çevresini altüst edecek deprem tehlikesi ortadan kalkacak mıdır? Halk kanal istedi diye depremler olmayacak mıdır?

Referandum sonucuna bağlı olarak Marmara Denizi kirlenmekten kurtulacak ve İstanbul’un içme suları tuzlanmayacak mı?

Kanal muhalefeti, çelişkilerin tutsağıdır.

Türkiye’de muhalefet gerçekten referandum ile tartışmaları bitirmeye cesaret edebilir mi? Ağızlarından düşürmedikleri lâiklik için referandumu göze alabilirler mi? Yüzyıldan beri lâikliği bir kere bile referanduma götürememişlerdir. Muhalefet, AK Parti döneminde yapılan her referandumun sonucunu şaibeli ilân etmiştir.

Daha iki sene önce Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi için yapılmış olan referandumu içlerine sindirdiler mi? Meşru gördüler mi?

Türkiye’de görünen odur ki, muhalefetin varlık nedeni, halka yapılan hizmetlerin engellenmesidir. Bu yüzden üç boğaz köprüsüne, Marmaray ile Avrasya Tüneli'ne, Seyhan ve Keban Barajlarının yapılmasına, hattâ Vatan Caddesi'nin açılmasına bile itiraz etmemişler miydi?

Muhalefetin bu konuda sâbıkası hayli kabarıktır. Yalancı çobanın cisimleşmiş örgütlü hâli gibidir. İstanbul Kanalı’nın Türkiye’ye getirip götürecekleri muhalefetin şamatasına göre tayin edilemez ve de anlaşılamaz ölçüde önemlidir.