“HAVADA bulut yok, bu ne dumandır!
Mahlede ölü yok, bu ne figandır!
Şu Yemen elleri ne yamandır!
Ah o Yemen’dir, gülü çimendir;
Giden gelmiyor, acep nedendir?”
Bu türkünün sözlerinin, aşağıda okuyacağınız yazıya
ilham kaynağı olacağını tahmin edemezdim!
Evet, hepinize çok tanıdık gelen, dillere destan olan
Yemen Türküsü’nün hikâyesini aranızda bilmeyen yoktur…
Rivâyet odur ki, beş cephede birden savaşan Osmanlı,
Anadolu’dan Yemen’e asker sevkiyatı yapmaktadır. İstanbul’un seçkin
ailelerinden, Mehmet’ten olma, Hüsniye’den doğma Geredeli Ahmet’ten; genç
karısı Cemile Hanım ile öpmeye doyamadığı minik yavrusu Mahide’yi geride
bırakarak savaşa katılmasının üzerinden aylar geçmesine rağmen haber alınamamaktadır.
Eşi Cemile hanım, yolda bir subayla karşılaşır; içinde
sönmeyen ateş, yüzünde hicap vardır. Utanarak, 118’inci Alay’ı sorar. Subay, “Yemen’de”
der…
Cemile Hanım’ın aylardır biriken gözyaşları birden
boşalıverir. Dizlerinin takati kesilir, oracıkta yığılıp kalır. Henüz 23’üne
yeni giren eşinin şehit olduğunu anlamıştır. Çünkü Yemen’e giden, gelmiyordur…
Şehidimizin, son güncellemeye göre Emin Yücel Serim,
Ahmet Saim Serim ve Ferayi Çaprak adında hayatta olan üç torunu bulunmaktadır.
Bu vatan, dünden bugüne o şehitler sayesinde ayaktadır ve ilelebet var
olacaktır!
Türkü ile ilgili ihtilâflar da yok değil. Kimi Osmanlı
ordularının Yemen’e yaptığı seferlerde ordunun toplanma yeri Muş olduğu için “Muş”
dedi, kimi ise “Muş değil, Yemen’de bir yerleşim birimi olan Huş’tur” dedi…
Konuyu erbâbına ve müzikologlara bırakarak konumuzla
ilgili olarak bugünün Yemen’ine gidelim…
***
Yaklaşık iki aydır süregelen Koronavirüs günlerinde gündem, hep salgın merkezli
oldu; ekonomiye etkileri, alınan önlemler ve istatistikler konuşuldu.
Bugünlerde ise dilimizde yeni bir kelime var: “Normalleşme”…
Normalleşmenin bıçak sırtı gibi keskin bir çizgisi yok. Evrelere ayrılacağı,
dönemsel yol alacağımız netleşti gibi…
Biz normalleşirken, derin bir sessizliğe giren, kan ve
gözyaşından beslenen terör unsurları da normalleşme sürecine giriyorlar.
Bölgemizde aktif eylemlerine kaldığı yerden devam eden
PKK, fırsat buldukça hain saldırılar gerçekleştirdi; Siirt, Mardin, Hakkâri,
Bitlis, İdlib ve Haftanin’de şehit düşen askerlerimizin yanı sıra Diyarbakır’da
şehit edilen oduncular, aklımıza ilk gelenler…
Kovid-19 ile yapılan etkin mücadelenin bir benzerini terörist gruplara karşı
yürüten güvenlik güçlerimiz, şehitlerimizin intikamını vakit geçirmeden aldı.
Çok değil, bundan on gün önce, Ramazan’ın başında
terör örgütü PKK/YPG’nin Afrin ilçe merkezinde bomba yüklü yakıt tankeriyle
gerçekleştirdiği saldırıda ise 11’i çocuk, 40 sivil öldürüldü.
Tüm bunlar gösteriyor ki, dünyanın beklediği
normalleşme, terör cephesinde de bekleniyor ve kaldıkları yerden devam
edecekler…
Yakın coğrafyamızda kanayan bir yara: Yemen
Orta Doğu’da krizin hız kesmediği bir bölge Yemen...
Burada 6 yıldır hızla devam eden iç savaş, günden güne
yeni boyutlar kazanıyor. Bölge üzerinde hâkimiyet kurmaya çalışanların kendi
aralarındaki küresel rekabeti, burada gerginliğin artmasına ve tansiyonun
yükselmesine sebebiyet veriyor.
Sürekli değişen ittifaklar, Arap Koalisyonu’nun tam
anlamıyla tesis edilememesi, İranlı General Kasım Süleymani’nin öldürülmesi ve
BAE’nin Yemen’den çekilmesiyle oluşan boşluk, bir güç karmaşasına sebebiyet
vermekte ve barış çabalarını akâmete uğratmaktadır.
Hatırlanacağı üzere, yılın ikinci ayında Birleşik Arap
Emirlikleri (BAE), Husi güçlerini yenilgiye uğratma stratejisinin değişmesinden
dolayı Yemen’den askerlerini çekmiş, ülkedeki menfaatlerini, limanlardaki
ekonomik ve stratejik çıkarlarını koruma vazîfesini ise ittifak kurduğu yerel unsurlara
devretmişti.
BAE’nin, bağımsız karar alma kabiliyetine sahip,
çoğunluğu Kolombiyalı ve Nijeryalı olan yaklaşık 200 bin civarındaki savaşçının
eğitimi ve silahlandırılması için korkunç rakamlar harcadığı da yine kamuoyunca
bilinen bir gerçek.
Paralı lejyonerlerin alınmasında parmağı olan bir şirket
dikkatimizi çekiyor: Irak’ta katliamlara karıştığı bilinen Amerikan Blackwater
güvenlik şirketi…
BAE’nin Yemen’den ayrılması tamamen stratejik. 5 yıl
boyunca yaşanan insan hakları ihlâlleri nedeniyle uluslararası sorumluluktan
kaçmak istediği gün gibi aşikâr.
Sahada var olan milisler durdukça, BAE’nin Yemen’den
tam anlamıyla geri çekildiği söylenemez.
Suudi Arabistan ve BAE önderliğindeki Arap Koalisyonu’nun
başarısız operasyonları ise amacı Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden sonra
bölgede oluşan boşluktan faydalanarak stratejik öneme sahip yerlerde kontrolü
sağlamak, Kuzey-Güney arasındaki cereyan eden geçişleri ve ticareti kontrol altına
almak olan Husileri atağa geçirdi.
Stratejik ve ekonomik üstünlüğü hedefleyen Husiler,
beklenmedik bir tepkiyle karşılaştı. Koalisyon’un Sana’nın kuzeydoğusunda hava
saldırıları gerçekleştirdiği Şebve bölgesinde ortaya çıkan karmaşa sonrası halk,
hem Husilere, hem de Koalisyon’a tepki gösterdi.
“Devrim Lideri” şeklinde adlandırılan Abdulmelik
el-Husi, İran’daki devrim rehberi Ayetullah Hamaney’in konumuna benzer, siyâsî
ve dinî işlerde mutlak ve belirleyici bir güce sahip konumda, devlet işlerini
idare eden çatı kurum olarak belirlenen Yüksek Devrim Komitesi (YDK) başkanlığını
yürütüyor.
Husi militanları, 2017’den beri başkent Sana olmak
üzere kontroldeki bölgelerde, içlerinde güvenlik görevlileri, bakanlık
çalışanları, bürokratlar, muhalif gazeteciler ve eski Cumhurbaşkanı Ali
Abdullah Salih’e sâdık isimlerden oluşan geniş çaplı tutuklamalar
gerçekleştiriyorlar.
Yanlış hesap Yemen’den döner!
İlginçtir, BAE, kendisine 40 milyar dolara mâl olan
Yemen müdahalesi kapsamında hiçbir hedefine ulaşamadı. Buna, salgın nedeniyle
düşen petrol fiyatlarını da eklersek kayıp daha da artacaktır.
Suudi Arabistan cephesinde de işler farklı değil; BAE’nin
sahadan çekilmesiyle zor anlar yaşasa da Yemen’deki başarısızlığını
müttefikleri ABD ve İngiltere’den aldığı anlamlı destekle aşmaya çalışıyor. Buna
rağmen, ciddî güvenlik ve ekonomi sorunları yaşıyor.
Geçen yılın sonlarına doğru ARAMCO tesislerine yapılan
drone saldırısı sonucunda ham petrol üretiminin yarısı durma noktasına
gelmişti.
Suud yönetiminin, Yemen’e müdahale eden hiçbir
devletin sonuç alamadığını gördüğünden midir, yoksa ülke ekonomisinin bölgesel
bir çatışmaya evrilerek felâkete sürüklenmesinden korktuğu için midir bilinmez,
Yemen’deki savaşın sürdürülebilir olmadığını anladığını, “Yanlış hesap Bağdat’tan
döner” deyiminin bugün Yemen için net bir şekilde kullanılabileceğini söyleyebiliriz.
Bu anlamda Suud yönetiminin İran’la gizli görüşmeler
gerçekleştirildiği de söyleniyor. Ancak ABD’nin son yaptırımlarıyla eski
gücünden uzaklaşan İran’ın, zayıflayan ekonomisi ve kısıtlanan hareket
kabiliyetinin farkında olan Yemen halkı nezdinde sempatisini kaybettiği de ayrı
bir gerçek.
Yemen’de patlak veren iç savaş sonrası Arap Koalisyonu’nun
25 Mart 2015’teki askerî müdahalesinin, ülkeyi savaşın getirdiği krizlerden
kurtaracağına inanılıyordu. Ama olmadı!
Savaş, altıncı yılına girdi ve Yemen, eski Yemen
olmaktan çıktı! Daha kötüsü ise, iç savaşla birlikte dünyanın “en fakir”
ülkelerinden biri oldu.
Sadece açlıkla mücadele edilmiyor, uluslararası insan
hakları örgütlerinin raporlarına göre gittikçe kötüleşen yaşam koşulları, su
kaynaklarına ulaşılamaması sonucunda 500 bin kişinin kolera hastalığının
pençesine düştüğü görülüyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü raporlarında, Koalisyon
güçlerinin çocuklar için âdeta ölümcül bir tuzak olan yasaklı misket bombaları kullandığı
belirtiliyor. Son rapor, Uluslararası Af Örgütü’nden ve Yemen’de savaşan
tarafların, çatışmalar sırasında sivillerin korunmasına ilişkin uluslararası
hukuku ihlâl ettiklerine dair…
Birleşmiş Milletler (BM), Yemen’deki iç savaşı ve
sonucunda ortaya çıkan insanî krizi bu yılki öncelikleri arasına alsa da,
Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu’nun (UNICEF) verilerine göre 150 bin insanın
ölmesini ve 28 milyonluk nüfusun 24 milyonunun insanî yardıma muhtaç hâle
gelmesini engelleyemedi.
Güney Geçiş Konseyi özerklik ilân etti
Tüm bunlar olup biterken, Nisan ayının sonlarında, Birleşik
Arap Emirlikleri tarafından desteklenen Güney Geçiş Konseyi (GGK), ülkenin
güneyinde özerklik ilân etti.
Konseyin internet sitesinde yapılan açıklamada, “Yemen’de hükûmetin, görevlerini yerine
getirmemek konusunda ısrarcı davranmasının ardından Güneylilerin onurlu bir
hayat için haklarını koruyan icraatları yerine getirmek zorunda kaldığı bunun
tabiî sonucu olarak güneydeki askerî ve güvenlik kuvvetlerine olağanüstü hâl ve
özerklik ilânı talimatı verildiği” duyuruldu.
Yemen Hükûmeti’nin, Riyad Anlaşması’nın uygulanması
konusunda ağır davranmak ve bundan kaçmakla suçlandığı açıklamada, söz konusu
özerklik ilânının, Güneylilerin devrimleri ve toplumsal dokusunu hedef alan desise
ve komploların artması, çeşitli cephe ve düzeylerde acı ve sıkıntıların
çoğaltılması için bir çaba içinde olunmasının akabinde geldiği özellikle
belirtildi.
GGK Yemenlilere, Güney’deki özerk yönetimin
icraatlarının uygulanmasına yardımcı olmaları ve siyâsî yönetimin çevresinde
toplanmaları için çağrıda bulundu.
Hükûmet ve 5 büyük il, özerklik ilânını reddetti
Yemen Hükûmeti, Birleşik Arap Emirlikleri’nin
desteklediği ayrılıkçı Güney Geçiş Konseyi’nin bu ilânını, geçen Ağustos ayında
başlayan silahlı isyanın bir devamı olarak niteleyerek reddetti.
Özerklik ilânının ardından karşılıklı restleşmeler ve
açıklamalar peşi peşine geldi. Yemen Dışişleri Bakanı Muhammed el-Hadrami, “Sözde Geçiş Konseyi’nin, Güney’in idaresi
konusundaki ısrarına ilişkin yapılan ilânı, hükûmetle konsey arasında, geçen
yıl Kasım ayında imzalanan Riyad Anlaşması’ndan tamamen çekilme ve reddetme olarak
kabul ettiği” anlamına geldiğini belirtti.
Hadrami’ye göre sözde konsey, Riyad Anlaşması
bağlamında uygulanması gerekenler arasından üzerine düşeni yerine getirmekten
ve aklı kullanmaktan geri durmakta ve devlete karşı silahlı isyanı sürdürme ilânıyla
başarısızlığını örterek kaçışta ısrar etmektedir.
Bu gelişmeler üzerine toplanan Yemen Parlamentosu,
Cumhurbaşkanı Abdurabbu Mansur Hadi’yi, BAE’nin desteklediği ayrılıkçı Güney
Geçiş Konseyi’nin attığı adımların durdurulması için acil önlemler almaya
çağırdı. Ancak bir başka ret kararı da ülkenin yine güneyinde yer alan ve 8 il
arasında bulunan Hadramevt, Şebve, Mehra, Ebyen ve Sokotra mâkâmlarından geldi.
Hadramevt’teki kabileler tarafından yapılan ortak
açıklamada, Geçiş Konseyi’nin özerklik ilânı “meşruiyetin ve Riyad Anlaşması’nın
ihlâli” olduğu gerekçesiyle reddedildiği ve Cumhurbaşkanı Hadi liderliğindeki
meşru hükûmetin arkasında durulması gerektiği, Riyad Anlaşması’nın uygulanması
için Arap Koalisyonu ile işbirliği yapılması lüzumu belirtildi.
Şebve Emniyet Komitesi tarafından yapılan yazılı
açıklamada ise, olağanüstü hâl ilân etme yetkisinin sadece cumhurbaşkanına ait
olduğu, milislerin devlet ve kurumların onun yerini alamayacağı vurgulandı.
Mehra Yerel Yönetimi, ülkede var olan krizi
derinleştirmekten başka bir işe yaramayacak olan bu adımı kabul etmediklerini duyurdu.
Ebyen ve Sokotra Yerel Yönetimleri de benzer
açıklamalarda bulunarak, Cumhurbaşkanı Hadi ile meşru sisteme bağlı kalınması gerektiğini
vurguladılar.
Riyad Anlaşması
BAE’nin desteklediği Güney Geçiş Konseyi’ne bağlı
hareket eden Hizam Emni birlikleri, geçen yıl, takvimler 10 Ağustos 2019’u
gösterdiğinde, önce geçici başkent Aden’de, daha sonra ise doğusunda yer alan
Ebyen ve Şebve kentlerinde kontrolü ele geçirmişti.
Üç ay sonra, Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da, 5
Kasım 2019’da Yemen Hükûmeti ile BAE’nin desteklediği GGK arasında, “Hükûmetin Aden’e dönmesi, siyâsî bir
hükûmet kurulması, tüm askerî teşkilâtların savunma ve içişleri bakanlıklarına
bağlanması, tarafların ellerinde bulunan esirlerin karşılıklı değişimi”
gibi temel çözümler üzerine bir anlaşmaya imza atılmış, ancak güvenlik
maddeleri uygulamaya konulmamıştı.
Bunun üzerine taraflar, Riyad Anlaşması’nın
uygulanması amacıyla 20 Nisan’da ikinci kez bir araya gelerek yeni bir
anlaşmaya daha imza atmışlardı.
Geçen yıl Ağustos ayında hükûmet kuvvetleri ile
konseye bağlı milisler arasında yaşanan çatışmaların sonunda Yemen Hükûmeti,
Husiler tarafından Sana’dan çıkartılmış ve Aden’e yerleşmişti.
Geçici başkent Aden’de tüm kontrol, Birleşik Arap
Emirlikleri’nin desteklediği Güney Geçiş Konseyi’nin elinde bulunuyor.
“İkinci kez Aden’den çıkarılmaya mecbur bırakılan
Yemen Hükûmeti’ne yönelik gerçekleştirilen ikinci darbenin plânlayıcısı kim?”
sorusunda ibre, dün olduğu gibi bugün de sponsorluğu üstlenen Birleşik Arap Emirlikleri’ni
gösteriyor!
Normalleşme sınırlarının Yemen’i, Suriye’yi ve Libya’yı kapsayıp kapsamayacağını her zamanki gibi zaman gösterecek…