Kalemim Yunan kamışı

“Kalami” diye okunan ve “calomos” olarak da bilinen Yunanca asıllı kelime, bizde de kullanılıyor. Hattâ İstanbul’un da bir semti, “Kalamış” olarak… Calomos, Yunanca “kamış” demek ve bu coğrafyanın dillerinde “kalem” olarak kullanılıyor bu kelime.

“HAREKE” diye bildiğimiz, harflere ses kazandırmak için kullandığımız üstün, esre ve ötre olarak adlandırdığımız seslerden bahsedeceğim.

İslâm’ın ilk dönemlerinde yetişen filolog Halil İbn Ahmed, dilde bir eksiklik olduğunu fark ediyor ve bu eksikliğin, harekelerin ve harflerin üstünde/altında olan noktaların olmayışı olduğunu tespit ediyor.

Bu eksiklik, anlatımda ve yazımda karışıklıklara sebep oluyordu. Bunun üzerinde Halil İbn Ahmed, karşısına bir kâtip alıp, “Eğer dudaklarımı açarsam altına eğik bir elif, yumarsam üstüne bir küçük vav, eğersem de altına eğik bir elif koy” demiş. Hattâ derler ki, filolojiye dair bir formül düşünürken, ağaca çarpıp öylece vefât etmiş. (Allah rahmet eylesin.)

İlk önce açarak başlayalım mevzuya… Türkçede kelimenin üstünde olduğu için olsa gerek, “üstün” dediğimiz ve Arapça aslında “fetha” olarak kullandığımız kelime, “feteha” kökünden gelir ve “açtı” demektir. Fetha harekesi, “e” veya “a” seslerini çıkarmamıza yarar ve bu sesleri ağzımızı “açarak” çıkarabiliriz. Bundan sebep “fetha” demişler.

Keserek devam edelim o hâlde muhabbetimize… Dilimizde “esre” olarak kullandığımız kelime, üstündeki mantıkla gidersek “altın” olmalıymış ama olmamış. “Kesre”nin “k”sini kesmişlerde mi olmuş, “i” sesi esmiş de mi gelmiş, bilmem; ancak bilirim ki, “esre” yani “kesre” Arapçadaki “kesera” yani “kırdı” fiilinden gelmiş. “İ” derken kırarız dudaklarımızı.

Yumarak bu fasla son verelim o zaman… Gözlerimizi değil, dudaklarımızı yumarak... Türkçede “ötre” olarak kullandığımız ve Arapçada “damme” dediğimiz hareke, Türkçede kim bilir “öt-” kökünden mi gelir acep? “Ö” ve “o” sesleri, yerine göre “u” ve “ü” sesleri, genelde hayvan seslerini çağrıştırmaz mı? Horozun sesini kulağınıza getirin… Kurdun ulaması da ötmektir bir nevi… Arapçada ise “damme”, “bir araya getirmek, birleştirmek” demektir ve ötre işâreti küçük bir “vav”dır.

Allah (Azze ve Celle) için “Rabbimiz” deriz hepimiz. Peki, ne demektir? “Rab”, lügâtte “sahip, efendi” demektir. “Rabbebe” kelimesi ise “büyütmek, yetiştirmek” anlamına gelir. Istılahî mânâsı ise “yavaş yavaş terbiye eden” olarak bilinir Rab kelimesinin. “rabbetü’l-beyt” ise “ev hanımı” demektir. Hattâ “bakıcı” mânâsındaki “mürebbiye” de bu kökten türemiştir.

Arapça “fekehe”, “mutlu, neşeli olmak”; “fakihe” ise “meyve” demektir. Hiç meyve yerken mutsuz olan birini gördünüz mü? “Bereka”, “devenin yere inmesi” mânâsına gelir ve “bereket” kelimesi de bu kökten mi türemiş bilmem ama devenin yere inmesi deve sahibine, gökten yağmurun inmesi de tarla sahibine berekettir.

“Kalami” diye okunan ve “calomos” olarak da bilinen Yunanca asıllı kelime, bizde de kullanılıyor. Hattâ İstanbul’un da bir semti, “Kalamış” olarak… Calomos, Yunanca “kamış” demek ve bu coğrafyanın dillerinde “kalem” olarak kullanılıyor bu kelime.

Hâddimi aşarak yaptığım bu yorumlarda hatalarım vardır, affola! S-öz-ümüzün ve öz-ümüzün aslına dönmesi duâsıyla...