KİLİM, “Anadolu” kelimesinin
içinde barındırdığı birçok güzel kelimeden, değerden bir tanesi... Emeğin,
sabrın ve de yürekteki sevgi, bekleyiş ve umutların desen olup aktığı sayfa… Kalem,
yokluğun varlığa uyanışının simgesi...
Kilim
dokunuşunda olduğu gibi, saflar sıkı ve sabır gevşek olunca çözülüp bozuluyorum.
Desenler tutmuyor, lezzet ve tat vermiyor yaşananlar. Aldığım kararların
kilimde nasıl bir desen oluşturduğunu görebiliyor ve artık buna göre adımlarımı
düzeltmeye çalışıyorum. Geçmişe dönüp baktığımda, geçip giden ama giderken bana
hiç de iyi anılar bırakmayan on üç senelik fizikî okul hayatını görüyorum.
Sonra şimdiye dönüp eğitim dünyasının, öğretmen ve öğrenci etkileşimlerinin
nasıl devam etmekte olduğuna bakıyorum.
Büyük
ve mutlu ifadeler kullanmak istediğim bu konuda içim sızlayarak yol alıyorum.
İçimdeki tüm sızılar ülkemi ve milletimi fert fert çok ileride görmek istemek
adına.
Millî
eğitim, millî kültür ve millî şuur adına yazılanlar ve daha yazılacaklar çoktur
elbet. Bize kelimelerin ötesi gerek artık. Bunun en önemli ayağının televizyon
ve sosyal medya olduğuna inanıyorum. Bu da millî medya aracılığı ile yapılacak
ciddî ve sürekli bir çalışmanın neticesinde ortaya çıkacaktır.
İnsanlık
kitleler hâlinde birtakım kutulara hapsedilmiş ve daha derinlere doğru
düşürülüyor gibi. Köşe bucak apartmanlaşma tam gaz gidiyor. Kutu kutu binaların
her birine bir mahalle sığdırılır oldu. Komşuluğu bırakın, tanışıklığın ve selâmlaşmanın
bile nimet olduğu yerleşim düzenlerinde kayboluyoruz. Bu yetmezmiş gibi,
evlerimizin içinde, dışarıda, işyerlerimizde, okullarımızda bile içine atılacağımız
kutular artık hazır: Televizyon ve cep telefonu…
Sokaklarda,
metrolarda kimse kimseyi görmüyor. O hâlde insanlara o kutularda ulaşmalı ve
dışarı çıkarmalıyız. Ellere en çok kalem ve kilim yakışır. “Büyük bir eğitim ve
kültür seferberliği ile özümüze büyük bir göç gerçekleştirmeliyiz” diyorum.
Bilmem ki, hâddimi aşan sözler mi söylüyorum?
Medyanın
gerçekten çok iyi kullanılması gerek. Bir o kadar da acil... Televizyon reklâmlarında
yüzlerce, binlerce kanallık reklâmlar görmek beni hasta ediyor. İçleri boş
olduktan sonra yüz binlerce kanal olsa ne olur?
Topyekûn
bir uyanışa ihtiyacımız var. Lâkin yaşadığımız bazı şeyler karamsarlık veriyor.
Okumak, yazmak ve sanat üzerine çevremle iletişim kurma çabalarımın boş
gözlerden yansıyan boş bir kalp ile karşılanması, her seferinde sînemi
baltalıyor. Kendimde dâhil, öz kültür mirasımıza bu kadar yabancı, bu kadar
uzak olmak yakıcı! Özümüze ulaşmak için yeterli imkân ve desteğe sahip olamamak,
gerçekten derin bir üzüntü kaynağı.
Burada
kimseyi eleştirmiyorum. Öyle gösteren bir ifadem olmuşsa lütfen affedin!
Ülkemiz çok zor günler geçirdi, çok ihanet yaşadı. Hatta yaşıyor. Sınırlarımızda
savaş var. Kutlu ülkenin büyük geleceği için verilen şehitler ve bedeller var. Eleştiri
kendime, eleştiri medyaya… Elinde zenginliği, gücü, bilgisi olup da bunu
kullanmayana sözüm! Vebâl ise, kasıtlı olarak bir ülkenin, milletin geleceğini
çalanlara, dünyayı daha iyi, daha mutlu, insanlığı daha ileri seviyede görmek
istemeyen hasta kalplere aittir.
Her
insan istese de, istemese de bir kitap yazıyor. Bilse de, bilmese de bir kilim
dokuyor. Öyle bir gün gelecek ki, herkesin eline kitabı, önüne kilimi
serilecek. Konuştuğunda, içinde aslında ne olduğu, yürürken nereye doğru
yürüdüğü, niyetinin pusulası, dokuduğu kilimdeki desenler bir bir görülecek o
gün. Gel kardeşim, küçüğüm, büyüğüm! Henüz defterler kapanmamışken, kirpikler birbirine
kilitlenmemişken, salâ verilmemişken, ardında bıraktığın izlere bir dön ve bak!
Bak biraz sonra yollara dökeceklerine, varlığının kalemi ile yazılacakları
hesap et! Gel, beraber güzel bir Anadolu kilimi dokuyalım! Safları
sıkılaştıralım, renkleri ve desenleri belli edelim. Niyetimiz ayan beyan belli
olsun. Yol olup hakka varsın, adalete, ilme, gelişime erişsin. Düşmana korku
salsın yürüyüşümüz, aklını alsın ilmimiz! Daha güzeli, yaşantımız İslâm’a
özendirsin bileni bilmeyeni.
Ne
yapsam, ne etsem de yıllardır kıramadım zincirleri. Anlatmakta güçlük çekiyorum
alıcısı az olduğu için bazı şeyleri. “Allah rızası için yazın!” diyorum. “Yazın”
demekle aklınıza yayınevine gönderilmesi gereken bir kitap çalışması gelmesin
lütfen! Yazmayı sevin, gündelik ödev ve sorumluluk bilin istiyorum. Bunu
kalbimden gelen ses diyor. Nasıl tarif edilebilir tam olarak bilemiyorum, ama
şu hayattaki en önemli sorumluluk ve heyecanlardan biri, bence “yazmak”!
Bana,
“Ne yazalım?”, “Ben iyi yazamam, ilgim yok” diyorlar. Bir defa daha kuyulara
itiliyor, yalnız bırakılıyorum. Yapmayın Allah aşkına!
Buradan
bir defa daha sesleniyorum ülkeme ve dostlarıma: İnanılmaz bir mucize ve sır
içinde yaratıldık, yaşıyoruz. Sonsuz büyüklükte bir kâinatta, ondan daha büyük
bir ilim havuzunda varlığımızı gözlemliyoruz. Ne yana dönsek bir bulmaca. Nedir
bu akıl, beyin, hücre, DNA? Uzak uzak galaksilerden daha ötelerde ne var? Beyin
neden içimizde bize bu kadar uzak, ne kadar çok canlı türü var bilebildiğimiz, bilemediğimiz.
Ne kadar çok insan var, her birinin parmak izi ve yüzü, duygu, düşünce ve
hareket bileşimi farklı…
Elimizde
bir çuval kelime ve sonu gelmez cümle kombinasyonları… Şu ağaçlar, çiçekler,
kuşlar ne de güzel! Bu doğan bebekler ne de şirin! Yağan kar taneleri nasıl da
gizemli…
Sahi,
yaşam bunca oluşlarıyla bir şeyler mi söylemek istiyor bize? Hiç kulak
kesildiniz mi? Kalbinizi bütün bildiklerinizden, o yapacak çok işinizden
gücünüzden, haklılıklarınızdan veya size yapılan haksızlıklardan azat edip de sadece
oldunuz mu bütün olmakta olan ile beraber? Yazacak çok ama çok şey var, ne olur,
inanın bana! Yazanlara ne mutlu farkındalarsa ve niyetleri güzel olandan yana
ise!
Yazmak,
yazmaya çalışmak, bir başka konuşma ve dinleme olayıdır ki bambaşka boyutlara,
kitaplarda olamayanlara ulaşmanın gizli anahtarıdır. Yazmak öyle güzel bir
dinleme aracıdır ki kalbin, “Kendim” dediği bütün bildiklerinden ve yargılardan
arındıktan sonra yaşamın insanla konuşmasıdır. İlmin, çiçeklerin, bebeklerin,
ağaçların mesajını alabilecek teknolojiye kavuşmaktır bu.
Başlangıçta
bildiklerini yazmak ile başla, sabırla devam et ve mutlu ol! Bir eserdir her
bir dokunuşun. Sonra kapılar açılır, dökülür bir bir heyecanlar. Senin kalem olmanı
bekleyen bir sonsuzluk, insanlara iletilmek istenen mesajlar var. Gel, bu kutlu
göreve sen de katıl! Ondan sonra yazdıklarımız ile okuduklarımızı
birleştirelim. Millî heyecanımızı inşâ edelim. Okullardan mezun öğrenciler
yerine, dolu dolu kalpler, beyinler çıkartıp mutlu ve güçlü yarınlara
yürüyelim. Türkiye’mizi ve İslâm’ı bize emanet eden Rabbimize çok ama çok şey
borçluyuz. Sadece şükretmek yetmez. Şehitlerimizi örnek almamız gerek ve bir o
kadar da fedakârlık…
Eğitim
ve çalışma sisteminde, yaşantımızda sorumluluk ve farkındalık gerek bize. Bizi
izliyor Mevlâ’m, bizi izliyor bütün canlılar âlemi, bizi izliyor kâinat. Biz
kimi izliyoruz?
Esenlikle
kalın efendim…