
BİR adım atacağım da, kalbim mi yön tayin etmeli, aklım mı? Yoksa ikisini bir masada oturtup itilaf etmelerini mi sağlamak gerek?
Aslına bakarsanız kalbin sesini dinlemek, olaylar dizisine yön verme mealini taşımıyor. Ama böyle anlaşılacağını bildiğimden böyle bir giriş yaparak beklentiyi de karşılamak gerek.
Elbette kalbin sesi hem diğer tüm sesleri geçersiz kılacak kadar hâkim, hem de doğru yol alışlara imkân sağlayacak kadar elzem. Ama belli şerait ve vaziyetler dışında tabiatın döngüsüne muhalefet ediyor. Şuradan yola çıkın: Yıkıcı eylemlerin sahipleri, sahte referanslar ve itici kuvvetler işaret ederken “Kalbinin sesini dinle” uyaranını sıklıkla telaffuz ederler. “Kalbinin sesini dinle” derken “Vicdanına danış, kalbinin derinliğindeki asıl huzursuzluğu bul ve ona göre adım at” demek başka, “Canın ne istiyorsa öyle yap” demek başka. Ama insaflı bir an tutarsak, kalbin sesini dinleme fiili daha ziyade “Canın ne istiyorsa onu yap” izahının farklı ve daha haklı bir yorumu, o kadar. Tam menfaatine uygun ama hakça olmayan bir eylemi gerçekleştirecekken insana “Kalbinin sesini dinle” dersiniz, bu tam olarak şu demek olur:
“Kalbinin derinliklerinde bunun yanlış olduğunu sen de biliyorsun, aklın seni, kendi menfaatine göre hakkı çiğneme muhasebesine yönlendiriyor olabilir; ama sen tamamen vicdanınla ve vicdana hüküm veren imanınla karar vermeli ve dünyalık bir kazanç uğruna hakkı çiğnememelisin.”
Evet evet! Kalbinin sesini dinlemek, o sesi kendi hissedişine boyun eğmiş bir köleye dönüştürmek değildir. “Canın ne istiyorsa yap! Hakkı da çiğnesen, harama da bulaşsan, insanı da kırsan, çevreyi de yıksan, yine de istediğini yap(!)” anlamı, tamamen bir safsatadır. Ama bunu genelde böyle anlarlar. Çünkü böyle anlamak, yine ve yine, menfaate hizmetkârdır.
Şimdi menfaatleri bir tarafa bırakalım. Çünkü insanı fıtrattan koparan da, âdem şerefinden düşüren de, yüzüstü cehenneme sürülmeyi tesis eden de tam olarak menfaatçi yol alış stilleridir. Hiç öyle şairane deyişler, uzayıp giden kompozisyonlar ve girift mimarî süslemelerle kendine alan açmaya gerek yok. Kalbinin sesi, hiçbir surette vicdanı ekarte edemez. “Sadece isteğine ve hissiyatına göre dünyayı dekore et” diye seni pohpohlayamaz. Kalbin sesi, senin sesini kıstığın vicdanın ve vicdanın hizmet ettiği İlâhî yönergenin avazını yeniden aklının boşluklarında yankılatmak içindir. Bilhassa da gönül işleri mevzubahis olduğunda, doğruyla yanlışı birbirinden ayıran o devasa konturlar kalp sesine atıfta bulunur.
Helâl olmayan bir gönül münasebetine adım atmaya hevesli bir kalbin ilk destekçisi, “Kalbinin sesini dinle” diyen bir dış sestir. Sıklıkla bu dış ses, kalp sesi dinlemenin yelpazesi geniş ve sınırları silik anlamını görmezden gelir. Fakat ahlâk dışı bir gönül münasebetine adım atmak için can atan kalp sahibi kalbinin sesini dinlediğinde, kalbi ona, “Sen seviyorsun, bunda ne kötülük var?” gibi menfaate uygun ve tam da arzu edileni tasdikleyen bir tezahüratla karşılık verir. İşte bu, kendimizi kandırmalar komedyasının ilk perdesidir.
Esasen vicdanın ve inancın hüküm sürdüğü bir kalbin sesi insana ancak, “Ne hissedersen hisset, ne kadar acı çekersen çek, helâl olmayan bir yerde işin olmaz” diyecektir. Fakat bu sesi duyabilmek için evvelâ kalbin derinliğine gizlenmiş cevherleri beslemek, onları daha güçlü ve daha baskın bir şekilde varlığa hükümran etmek gerek. Hem biliyor musunuz, gençleri de böyle zehirliyorlar. “Kalbinin sesini dinle” başlıklı bir kod veriyorlar gençlere, onlar da günahmış, harammış, aileye zarar verirmiş diye düşünmeden kalplerinin sesini dinliyorlar.
Aslında öyle değil. Kalplerinin sesini dinleseler, her şeye rağmen ahlâka, inanca, topluma ve aileye uygun düşen adımı hayata geçirirler. Vicdanı duysalar hissedişe göre değil, hak olana göre yola revan olurlar. Ne yazık ki böyle şairane söylemlerle insanı, bilhassa da gençleri yanlış yörüngelere suhuletle oturtabiliyorlar.
Çarpık tanımlamaları ve menfaate hizmet eden anlatıları bir kenara bırakırsak…
Bana sorarsan, hakikaten kalbinin sesini dinle! Dinle ki, hissedişe göre değil, doğru olana göre yol al. Menfaate uygun düşecek minvalde değil, hak hududunu aşmayacak şekilde eyleme geç. Karar virajlarında ve yol ayrımlarında tercihini vicdana danışarak yap.
Kalbinin sesini dinle ki, kimsenin yüzüne söyleyemediği yanlışlarını düzeltebilecek ferasete eriş. Kalbin sesi sana önce Hakk’ın rızasını işaret ettiğinde ne istediğinin ve ne hissettiğinin kaygısını biraz geride bırak. Çünkü bazen sancılı vetirelerin sonu Hakk’ın rızasını kazanmakla insanı fânîde cennet duygusunun tam ortasına bırakır. Bazen yerini sağlamlaştıracak, sana alan açacak, seni yüceltecek (!) veya tam da duyguna hitap edecek güzergâhlardan sırf Hakk’a muvafık değil diye vazgeçmek, birkaç dünyalık sızı verse dahi akıbeti cennet bahçelerinin yeşilinde dinlenmektir.
Aslında menfaat bile kısa vadeli arzuları yok sayıp büyük resme odaklanmayı gerekli kılar. Her koşulda vicdanı dinlemek ve doğru olanı sancısına rağmen tercih etmek, kalbin sesini dinlemenin hakikî tefsiridir.