Kalbin filtresi

“Bir nazar var ki iyileştirir…” Sayılarının az olduğunu bildiğimiz dostlarımızın nazarı tedavi edicidir. Onu görmeniz, ikliminizi sıcağa devşirir. Sevinçten kimi dem gözleriniz yaşarır. Bir sıkıntınız varsa, daha dosta anlatmadan o sıkıntı sizden uzaklaşır. Kalbinizin yükü hafifler…

FARKLI boyutları ile bizi çepeçevre saran iletişim, her anımıza “farklı izler” bırakarak hayatımızın içindeki varlığını devam ettirir. Muhatapları bakımından değerlendirdiğimizde bir iletişimin başlangıcı mutlaka vardır. Bu başlangıç ise bizi niyete götürür.

Yaptığımız her işin –kimi dem farkında olmasak da- en evvelinde, onun dayandığı niyetten bahsetmek gerekir. Bu noktada niyetin mahiyetine baktığımızda, onun çeşitli periyotları kapsadığını görebiliriz. Bir sözün, bir işin, bir ahvalin öncesinde var olan niyet, nihayetine dek bir dönemi kapsar ve söz konusu bu dönem içinde dahi anlık görüntüler ve farklı tezahürler ile kendine yer bulur.

Sözün başında iletişimin hassas düzlemine düşecek olan “farklı izler”den bahsetmiştik, iletişimden kalan izler, bazen derin olduğu gibi, bazen sonradan idrak edeceğimiz bir şekle de bürünebilir. Söz konusu izlerin kimi zaman kaynağını bilemediğimiz gibi, kimi zaman farkına varamayız da. Ancak farkına varamasak bile üzerimizde kalan izler, büründüğü başka bir siluet veya yapı ile bir davranışımız, bir sözümüz veya içsel bir dalgalanma, terennüm ile yaşantımıza dâhil olur.

Göze değen nazar

İletişimin en sıcak, en hakiki olanı, elbette yüz yüze olandır. Zira yüz yüze iletişimde göze başka bir gözün nazarı değer. Tam da bu noktada iletişime hazır bulunmaktan bahsedebiliriz. İletişime hazır bulunmak, kalbimizi ve zihnimizi söz konusu iletişim için –hızlı gelişen bir gayrettir- arındırmayı gerektirir. İlk iletişimde bulunduğumuz biri söz konusu ise, bu durum daha da önem arz eder. Zira bütün ilkler gibi ilk intiba da akılda daha fazla iz bırakır. Niyet, bu noktada bize kolaylık sağlar ve nazarımızın –anlık bir dikkatsizlikten kaynaklı olsa bile- olumsuz bir şekilde muhatabımızın gözüne değmesini engeller.

Yıllardır tanışık olduğumuz hissini veren meşreplerin yakın oluşu ise bu süreci her zaman olumlu yönde daha da kolaylaştırır. Ancak meşreplerin çeşitli olması, kurduğumuz/kuracağımız iletişimin sıhhatli olması bakımından iletişimde dikkatin uyanıklığını da azami bir seviyeye çekmeyi gerektirir.

Gözden kaçan, eksik kalbin filtresine takılır. İster bireysel olsun, ister kitlesel, iletişimin sağlıklı veya sağlıksız oluşunda her iki tarafa dair yükümlülükler vardır. Zira iletişim, karşılıklı bir etkileşimdir. Bir tarafta –dikkatsizlikten- eksik kalan, bir yönüyle saklanan, kaçırılan bir şey, ilk bakışta olumlu olarak yansısa bile –gözden kaçar gibi görünse de- muhatabın kalbinin kabul etmediği bir alanda, onun hassas filtresine takılır.

Kalbi bir tebessümü, –daralan- iletişimin nefesini açar. İletişimin vazgeçilmezi olarak bildiğimiz tebessümün şeklinin, yer ve zamanının çok önemli olması kadar, belki kaynağı daha da önemlidir. Kalpten gelen ve güzel niyet haricinde insana “yabancı” bir duygu ve düşüncenin karışmadığı tebessüm, iletişimin doğal ve sıcak bir seyirde devam etmesini sağlar.

“Bir nazar var ki yaralayıcıdır” ve niyetin iyiyi kesbetmediği zamanlarda karşımıza çıkar bu durum. İlgili göz baktığı zaman gözlerinizi çekmeniz gerektiğini anında hissedersiniz. İletişimde olumsuz elektrik olarak değerlendirilen bu durum, halk arasında nazar değmesi konusunu gündeme getirir.

“Bir nazar var ki iyileştirir…” Sayılarının az olduğunu bildiğimiz dostlarımızın nazarı tedavi edicidir. Onu görmeniz, ikliminizi sıcağa devşirir. Sevinçten kimi dem gözleriniz yaşarır. Bir sıkıntınız varsa, daha dosta anlatmadan o sıkıntı sizden uzaklaşır. Kalbinizin yükü hafifler. Dostun acı söylediği, sitem ettiği –aslında inşa ettiği- durumları dışarıda tuttuğumuzda, iletişim sürecinde gözün perdesinden geçse de kalbin süzgecinden geçemeyen söz ve üslup itibari ile hayal kırıklığıyla sonuçlanan durumlar olur. Bu durumlar için şu dizelerimiz ile sözü özüne kavuşturalım: “Öyle bilinsin isterim/ İncinse inşası, ömrün binbir hayali kırılsa,/ Uğrar ise bir gün dünyaya bahar,/ O candır yine de varsa bahtiyar…”