Kahvehane siyasetiyle yapay zekâ

Bana göre sohbetin amacı her zaman gerçeğe ulaşmak olmalı. İnsanlar sohbetlerde fikirlerini hür, açık, somut ve nazik bir şekilde ifade edebilmeliler. O zaman gerçeğe ulaşmak da kaçınılmaz olur. Böyle sohbetlerin olduğu toplumda yaşamak nasıl fikir sizce?

ŞİMDİ pek çok yerde rastladığım, önceleri kahvehanelerde daha çok görülen bir siyaset konuşma yöntemi veya tarzı var. Bu tarz, televizyondan veya gazeteden alıntı bir cümle ve onunla ilgili kişisel hatıralar, başka tahminler, sonra sohbettekilerin kişisel özellikleri veya yaşantıları derken, eğer kavga veya küskünlükle nihayet bulmamışsa, sohbetin sonunda ne hiç kimse fikrini değiştirir, ne hayatında bir değişiklik yapmaya gerek duyar, ne de hafızasında üzerinde düşüneceği bir cümle kalır. 

Başka bazı konular olsa da siyaset, bu tür sohbetlerin ana konusu. Üniversiteler, televizyon programları ve sosyal medya ortamları da bu tarz siyaset konuşma mekânları olarak kahvehanelere eklendi. Yapar Ekonomi Derneği’nin çalışmaları esnasında gözlemlediğim, “Hem kahvehane siyasetinin, hem de Teknofest kuşağının aynı anda bir ülkede olmasında tehlike var mı?” sorusunun cevabına geçmeden önce, kahvehane siyasetinin karakteristiğini biraz açıklayalım.

Kahvehane siyasetinde duyumlar, hatırlananlar ve tahminler, doğru ve gerçek kabul edilir. Bunların tamamına sohbettekilerin neredeyse hiçbiri inanmaz. İnansa, sohbet biter zaten. Hem doğru ve gerçek kabul edip, hem de inanmamak nasıl oluyor? Çünkü gerçek ve doğru olmadığını iddia etseniz, ispatlamanız lâzım. Öyle kaygılar taşıyan biri olsanız, kolay kolay öyle sohbetlerde olamazsınız. Çünkü en azından kendi söylediğinizin doğruluğundan emin olmak istersiniz. Böyle olunca da araştırmaktan konuşmaya vaktiniz kalmaz. 

Bu tür sohbetlerin amacı, katılımcıların sadece fikirlerini söylemeleri ve pek rastlanmasa da taraflardan birinin galip gelmesidir. Şahsen bu türden sohbetlerin aranan bir katılımcısı olamadım. Siyasetle meşgul olan biri olarak bizzat şahit olduğumsa şu: Olayların arka plânını ve gerçeğini paylaşınca, sohbettekilerin top çevirme alanları daralıveriyor. Rakip partileri düşmanca sözlerle tarif edenlere de katılmadığımı hatıralarımla anlatınca, sohbet iyice kahvehane tarzından çıkıyor, tadı da kaçıyor. Daha sonra kullanacakları sohbet malzemeleri de ellerinden alınmış oluyor. 

Kahvehane sohbeti katılımcıları için en kötü durumsa şöyle: Hayat anlayışlarını ve davranışlarını değiştirmek sorumluluğu ile karşı karşıya gelmek... Çünkü dişinin arasından alınan yemek artığına mikroskopla bakınca mikrop yığınını görmesi gibi, bundan sonra iyice hissettiği mikroplarla ya beraber yaşayacak yahut dişini fırçalayacak.

İTÜ ve Yıldız Teknik Üniversitesi öğrenci kulüplerinin çalışmalarında bunun tam tersi bir yöntem veya tarza rastladım. Uzmanlık alanları olmayan bir konuya kesinlikle girmiyorlar. Önce söyleyeceklerinin doğru ve gerçek olması için çalışıyorlar. Daha sonra karşılarındakini doğru anlamaya çabalıyorlar. Zaten ortak konuları projeler olduğundan, ilk ikisi yanlış bile olsa, projede düzeltme mecburiyeti beliriveriyor. Teknofestlerde sergilenen icatların ortaya çıkış yöntemi de böylece anlaşılıyor. 5 çark bir tarafa, 5 çark da diğer tarafa takılmalıysa ve tahminen veya bizim canımız öyle istiyor diye “Toplam 9 çark eder” diyorsak, çarkları yerine takınca, bir tanesi eksik olduğundan cihaz çalışmıyor. Aksi olup, “9 çarkla çalışıyorsa biz niye 10 çark alalım ki, zaten öğrenciyiz ve paramız yok” diyorsunuz. Bu tarz düşünmenin ve sohbetin sonucu gelişmedir. Ya kahvehane siyaseti tarzının sonucu ne?

Net sonuç şu: Yaşadığınız şartları değiştirmek zorunda kalmıyorsunuz. Hep sorumlu başkaları olduğundan, size zaten herhangi bir görev düşmüyor. Sorunlarınız var ve sizi rahatsız etmeye devam ediyor. Siz sorunlarınızı anlatamıyor değilsiniz. Patronunuz anlamıyor. Amiriniz anlamıyor. Eşiniz ve çocuklarınız dahi sizi anlamıyor. İstediğiniz arabayı, evi veya eşyayı alamamanızın, tatile gidememenizin tek sebebi hükümet. Vasıflarınızı geliştirmekle, ilâve çalışmalar yapmanızla gelir melir artmaz. Artırdıklarını söyleyenler de kesin hırsızlık yahut yolsuzluk yapmış insanlardır. Eğer tanıdığın varsa, hayat sana güzel, her şey toz pembe. Şekerinizin, tansiyonunuzun, kalbinizin sebebi hileli üretimler, yapay gıdalar falan… Bunları bile bile sizin sınırsız yemeye devam etmeniz, oburluğunuz, sigara, alkol ve şuradan şuraya arabayla gidip hareketsiz kalmanız değil. Arkasından gelsin hastane-poliklinik rekorları, trafik kazaları, şiddet vesaire. 

Bunları okurken bile canı sıkılanlar bilmeliler ki, bu hayatları yaşayan milyonlar var. Ya onlar ne yapsınlar?

Yapay zekâ ve teknoloji gibi alanlarla uğraşan gençler ve kahvehane siyaseti yapan kişiler arasında birbirini tersine etkileyen bir ilişki var. Hangisinin sayısı artarsa diğerininki azalıyor. Yapay zekâ ve teknoloji ile uğraşanların sayısının artmasıyla gelişme oluyor, sorunlar çözülüyor, diğerininkiyle her şey aynı ve sorunlar artıyor. 

Gelelim asıl can alıcı cümleye: Her konuda yetki sahibi olan iktidarı kim belirliyor? 

İktidarı tabiî ki sayısı çok olan belirliyor. Şu anda yapay zekâ ve teknolojiyle uğraşanların ve onları destekleyenlerin sayısı o kadar çok değil. Tehlike kapıda. O hâlde kahvehane siyaseti tarzı sohbet olmaması için kriter ne?

Bir sohbeti yaparken uymaya çalıştığım kaide şu: “Martının kanadı suya değdi mi, yoksa değmedi mi?” tartışmalarına girmiyorum. Sohbetin yönünün değişimini etkileyemiyorsam, ortamdan zihnen, kalben veya bedenen uzaklaşmaya çalışıyorum. Konuşulan bilginin duyum, yorum, tahmin de olsa gerçek olup olmadığıyla ilgileniyor ve özellikle de delillendirmeye çalışıyorum. 

Bana göre sohbetin amacı her zaman gerçeğe ulaşmak olmalı. İnsanlar sohbetlerde fikirlerini hür, açık, somut ve nazik bir şekilde ifade edebilmeliler. O zaman gerçeğe ulaşmak da kaçınılmaz olur. Böyle sohbetlerin olduğu toplumda yaşamak nasıl fikir sizce?