“Kâht-ı ricâl”e çözüm: Rüzgâr, su ve taş tedrisatı

Geleceği inşâ edecek, kendi hayatlarının özgürlüğünden ve saâdetinden mesul olacak saf akıllar ve masum kalpler, ölümle burun buruna! Erdemler eceli soluyor, bizi biz yapan millî ve dinî değerler bozuk para niteliğinde tedavülden kalkıyor… İşte tam burada iş, devlet yetkililerine düşüyor!

EFENDİM, devlet erkânı bizi bağışlaya, “kâht-ı ricâl”den kastım, iktidarda yer alan isimleri zemmetmek değil, bilâkis onların siyâsî erk, yetki ve etkilerinden medet ummaktır.

Pervanesi “Allah!” diye dönen yel değirmenleri, çarkları “vatan” diye gayrete duran su değirmenleri, nefislerimizi “ah” ile inleten taş değirmenleri gibi rüzgârdan, sudan, taştan din, dil ve ahlâk gibi hayatî dinamiklerimizi devşirecek, değirmenlerin inşâsına ve değirmencilerin varlığına şâhit olmaktır murâdım. Ki, kimi kıtlıklar son bulsun, vatanımız bereketlensin, milletimiz fikriyle âbâd, zikriyle ihyâ olsun...

18'inci yüzyıldan beridir söylenip gelen “kâht-ı ricâl”, devlet yönetiminde ehemmiyetli boşluklar doğuran bir mesele. Tarih; imparatorlukların çökmesi, saltanatların yıkılması ve devletlerin dara düşmesi ile bu boşlukta dönen çıkar, menfaat, rant ve ihanet çarklarında öğütüldüğünden söz eder. 

Malûm, “hayat boşluk kabul etmez”. Her boşluk, gereksiz, yetersiz, işlevsiz ve anlamsız herhangi bir şey ile muhakkak dolar. Bu doluluk, lâyıkı ile olmadığındandır ki boş vermişlerin mahareti ile başıboşluk âkıbet olur.

Bu sebepledir ki, ilkin insana yatırım yapmak; düşünürler, bilim insanları, din adamları ve idareciler yetiştirmek, devletlerin bekâ garantisini oluşturur.

Son yüzyılda ecnebiler, bir hazînenin içini boşaltan hırsız misâli insanımızın millî, mânevî değerlerini çalmayı vazîfe bildiklerindendir, yakın tarihe kadar ufku geniş, basireti açık, firâseti yüksek, vatanını ve milletini cân-ı gönülden seven, hizmet aşkıyla yoğrulmuş kalp taşıyanların sayısı azalmasaydı, “kâht-ı ricâl”e çözüm üretmek için eğitimi, giyimi, boyu posu, maddî doygunluğu yerinde FETÖ’cülere ihtiyaç duyulmayacak, devlet yönetiminde oluşan boşluklara terör ve ihanet sızamayacaktı.

Gerçi yedi düvel göz dikse de üzerimize, asırlık gayretleri, 40 yıllık plânlarıyla insanımızın değerlerini, erdemlerini, inançlarını kan emici vampirler gibi içmeye doyamasalar da, Allah’ın inayeti ile yüzlerce insana bedel bir irade, tek bir vatan sevdâlısı ve sayısı 100’ü geçmez dost bildikleriyle 15 Temmuz vakası “kâht-ı ricâl” hezîmeti olarak değil, devlet iradesinin ve aziz Türk milletinin başarısı olarak geçti tarihe.

Yokluğa düşmeye görsün insan, boşluğu kalp gözü ile seyretmeye dursun, denize düşen yılana sarılır misâli, kalbinde bir duâ ile uzanır eli en yakınındaki dala…

Öyle bir bâdire idi, geldi ve muazzam bir zafer ile netîcelendi. Ancak artık devletimiz de, her birimiz de elimizi uzatacağımız daldan iki kat mesulüz.

İşte bu mesuliyetin farkındalığını izhar eden ve “kâht-ı ricâl” girdabına bir kez daha düşmemek için tedbirini geliştiren bir girişim, “Cumhurbaşkanlığı İnsan Kaynakları Ofisi Teşkilatı Hakkındaki Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi”, 24 Ekim 2019 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlandı. 

İçimize su serpildi. Zira hep beklediğimizdi.

Yayımda, “Kararnameye göre İnsan Kaynakları Ofisi bünyesinde 6 Daire Başkanlığı ve 1 Hukuk Müşavirliği kurulmuştur” ifadeleri yer alıyor. Bu Daire Başkanlıkları yetenekli, yeterli ve yetkili isimlerin keşfedilmesi adına yurtiçinde ve dışında ofisler açarak insana yatırım yapmanın sistemli ve destekli altyapısının oluşturulacağı anlamına geliyor. Umudumuz artıyor.

İnsan keşfinin her hazîneden daha kıymettar bir keşif olduğuna inanıyor, bu girişimin ülkemiz için büyük önem taşıdığını düşünüyorum. Vatanımıza ve milletimize hayırlı olsun!

Giriş kısmında yazının başlığına dair kastımı bir iki satır ile belirtmiştim. Ancak maksadımı ifade için tercih ettiğim “değirmen” ifadesi de birkaç satırlık şerhe muhtaç ki, yetkililere “İnsan Kaynakları Ofisi”nden ne murâd ederim, kayda geçsin...

Modern zamanları soluduğumuz, kendi silahlarımızı üretecek potansiyeli yakaladığımız, 5G ile dünya turuna çıktığımız, hızın hazzına doyamadığımız şu zaman diliminde derme çatma bir mekanizmayı kültürel kıtlığa çâre olarak göstermek de neyin nesi?

Öyle ya, teknolojinin hızla geliştiği, gelişmekle kalmayıp hayatımızın her evresini kuşattığı şu devirde “değirmen”den söz etmek, iptidâî, geleneksel, çağın gerisinde, marazi bir özlemi uyandırmak gibi görünebilir.

Varsın görünsün, zira kastım, rüzgârı mâneviyat olan yel değirmenleri gibi, gücünü tastamam göklerden alan pervanelerle mânâ rüzgârı ile anlam yolculuğuna çıkmaktır.

Zira kastım, enerjisini yeryüzünün şifâsı sulardan alan su değirmenleri gibi, dönen çarklardan sızan her katrede habis yanlarımızı temizleyerek samîmiyete yıkanmaktır.

Zira kastım, yer kürenin en kavi, en güçlü, en ezici maddesi taştan müteşekkil taş değirmenleri gibi, sabır ve gayret taşları arasında kötülüğü, haksızlığı, ahlâksızlığı, bencilliği, hırsı, kibri, tamahı öğüterek, mânevî rüzgârlardan güç alarak dirliğin, birliğin, beraberliğin mayasını oluşturacak hak, hukuk, estetik, zarafet ve letâfet üretmektir.

Zaman modernleştikçe, sanayi ilerledikçe unutulmuş, köreltilmiş, mekanikleşmiş insanlığa, robotlaşmanın yakışmadığını, Âkif’in “his yoksulu, sırtlan kümesi” dediği canavarlaşmanın önünü kesmenin yegâne çâresinin insânî vasıfları kâinatın dinamikleri ile beslemekten geçecektir.

Yaşadığımız gezegende her zerre ve her nüve insan olmaklığımızın emrine sunulmuşken, insânî değerlerin yitip gitmesine göz yummanın kefaretinden muaf olmanın gayretine düşmek ise elzemdir.

Kastım olan değirmenler ile vicdanı uyandırmanın, kalp gözünü açmanın, hakikat için çırpınmanın, muhabbeti, hürmeti yeşertmenin şifâsı kevni âyetlerde saklı. Varoluş gâyemizi hatırlamak, insan olmanın görevlerini idrak etmek için önce gücünü kâinattan alan yel değirmenlerinin pervanelerinde savrulmaya, su değirmenlerinin çarklarında yıkanmaya, taş değirmenlerinin taşında nefsimizi, kibrimizi öğütmeye talip olmak lâzım.

İş ki, bu lüzum pek kolay değil. Yaşadığımız coğrafyada yedi düvelin gözü üzerimizdeyken, dört bir yandan kültürel deformasyon için tazyik altındayken, sersemleşmiş ahvalimiz yardıma muhtaç.

Her yetişkin kendi birikimini farklı kaynaklardan beslenerek sağlayabilir; ancak çocuklarımız ve gençlerimiz, katılmak zorunda oldukları toplumsal alanlarda zırhı zayıf, kalkanı yitik bir halde korumasız…

Geleceği inşâ edecek, kendi hayatlarının özgürlüğünden ve saâdetinden mesul olacak saf akıllar ve masum kalpler, ölümle burun buruna! Erdemler eceli soluyor, bizi biz yapan millî ve dinî değerler bozuk para niteliğinde tedavülden kalkıyor…

İşte tam burada iş, devlet yetkililerine düşüyor!

Yukarıda sözünü ettiğimiz değirmenlerin inşâsının “İnsan Kaynakları Ofisi bünyesinde yer alan; İnsan Kaynağı ve Kariyer Plânlama, Yetenek Kazanımı ve Organizasyon, Ölçme ve Değerleme, İnsan Kaynağı Eğitim ve Geliştirme, Projeler ve Bilişim Teknolojileri, Yönetim Hizmetleri Başkanlıklarınca” yürütülecek olması, sevincimizdir.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a ve insanı esas alan bu kutlu projeye emeği geçen yetkililere Ajanda Yayınlar Grubu ve şahsım adına teşekkürlerimizi sunmakla birlikte, Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye ettiği ve makbul oluşuna tarihî kayıtlarla şâhit olduğumuz duâyı hatırlatıyorum ki, Edebali yeniden duâ etmiş gibi aynı kabul nasip olsun:

“Ey oğul! İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. Ey oğul! İşin ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı. Allah yardımcın olsun.” (Âmin!)