Kahraman Ordumuza selâm olsun!

Etiyopyalı Tadesse adında bir arkadaş vardı. Kahramanlıklarıyla övünür ve “Etiyopya askeri, kahramanlıkta dünyada iki numaradır” derdi. Tabiatıyla muhatapları da “Bir numara kimin askeri?” diye sorunca, “Bir numara tabiî Türk askeri!” diye cevap verirdi.

ÜLKEMİZ tam mânâsıyla bir ateş çemberinin içinde bulunuyor. Allah’a şükürler olsun ki, Cumhurbaşkanımızın önderliğinde Hükûmetimiz, Silahlı Kuvvetlerimiz, Millî İstihbarat Teşkilâtımız başta olmak üzere bütün millî kurumlarımız tam bir eşgüdüm, uyanıklık ve serinkanlılıkla gelişen şartlara göre siyaset üretiyor, olayların arkasından sürüklenmiyor, tam aksine ön alıyor ve isabetli, cesur adımlarla düşmanlarımızı şaşkına çeviriyorlar.

Bilmiyorum, vatandaşlarımız idrakinde midirler, ama bu başarıda Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi’nin sağladığı organizasyon ve hızlı hareket imkânlarının büyük payı bulunuyor.

Bir dolu düşman, kimisi açık, kimisi sinsi ve kimisi de tam bir ikiyüzlülükle Devletimizin etrafında saldırıp duruyorlar, çeşitli ittifaklar, çeşitli açık ve gizli plânlar yapıyorlar. Bir tarafta sıcak çatışmalar sürerken, başka taraflarda daha büyük sıcak çatışmalar da ha çıktı, ha çıkacak!

Silahlı Kuvvetlerimiz, Cumhuriyet tarihimizin en kapsamlı, en çetin askeri harekâtlarını gerçekleştiriyor. Ve çok yüksek bir performans ortaya koyuyor. Yıllarca FETÖ darbesiyle sarsılmış olan Ordumuzun, almış olduğu hasarı henüz giderebilmiş olmamasına rağmen bu kadar başarılı olabileceğini, ne dışarıda, ne de içeride herhâlde hiç kimse beklemiyordu.

Şanlı Ordumuz bir yandan, dile kolay, 911 kilometrelik Suriye, 378 kilometrelik Irak sınırlarının her noktasını ve Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı Harekâtları bölgelerini kontrol altında tutmakta, İdlip’deki Bahar Kalkanı Harekâtı ile dünyanın ikinci süper gücü olan Rusya’yı, yanındaki hempaları olan İran milisleri, Esed Rejimi ve Hizbullah grubuna iyi bir kötek atarak durdurmuş, kilitlemiştir.

Beri tarafta da, “1” numaralı dünya gücü olan ABD ile olan mücadelemiz dişe diş devam ediyor. Ülkemizin güneyinde bir terör devleti kurma emelinden vazgeçmemiş olan bu sözde müttefikimizin, yanına Fransa’yı da alarak uzun zamandır üzerinde çalıştığı, Kuzey Irak Kürtlerini, PKK/PYD’yi ve öteden beri Suriye muhalefeti içinde yer alan Suriye Kürt Ulusal Konseyi’ni, bir Kürt devleti kurma konusunda anlaştırmayı başardığı haberi geldi. IKYB adına Başkan Neçirvan Barzani’nin, PKK/PYD adına terörist başı Mazlum Kobani’nin ve 11 adet gruptan oluşan Suriye Kürt Ulusal Konseyi adına da bir temsilcinin bir masa etrafındaki beraberlikleri televizyon ekranlarında görüldü.

Devletimizin bu oluşuma cevabı, ânında “Pençe Kartal Operasyonu” ve “Pençe Kaplan Operasyonu” ile çok sert oldu!

Pençe Kartal Operasyonu kapsamında 15 Haziran gecesi Irak’ın kuzeyindeki Karacak, Sincar, Zap, Baysan, Haftanin ve Kandil gibi PKK’nın yuvalandığı kamplarda önceden koordinatları tespit edilmiş olan 81 nokta hedef etkin bir şekilde vurulduktan sonra, ertesi gün Pençe Kaplan Operasyonu’yla o zorlu arazideki bu kamplar ilk defa olarak karadan işgal altına alınmaya başlandı. Harekât, Fırtına obüslerinin, SİHA’ların ve İHA’ların desteğinde komandolarımız tarafından kararlılıkla sürdürülüyor.

Devletimiz bu hamlesiyle karşı tarafa net bir şekilde, “Oraya o devleti kurdurtmam!” mesajını vermiştir.

Dışarıda PKK ve hâmilerine karşı bu canhıraş mücadele verilir ve destan yazılırken, içeride neler oluyor?

Tabiatıyla milletimizin aziz çoğunluğu Silahlı Kuvvetlerimizi duâlarla gönülden desteklerken ve onunla gurur duyarken, CHP’nin ve yandaşlarının yüreğine iniyor.

CHP’nin Sözcüsü, çâresiz bir üslûpla âdeta zehir içti, “Mehmetçiğimizin ayağına taş değmesin” diye geçiştirdi. Geçiştirmeye geçiştirdi ama bakalım HDP’ye bunun hesabını nasıl verecek? Zaten HDP, yapmakta olduğu fiyasko “adalet” yürüyüşlerine, Kılıçdaroğlu’nun “adalet” yürüyüşüne kendilerinin verdiği desteğin bedelini ödemesi için baskı yapıp duruyor. Zavallı CHP, bir tarafta PKK’ya karşı Ordumuzun operasyonunu sûretâ desteklemiş gibi yapıyor, öbür tarafta PKK’ya destek vermesi gerekiyor, ne yapsın?

***

Devletimizin Akdeniz’deki meydan okuyuşu, Libya’da Rusya, İsrail, BAE, Suud, Sisi ve Fransa gibi bir sürü güce karşı tek başına destan yazması, Deniz ve Hava Kuvvetlerimizin Libya açıklarında çok sayıda fırkateyn, savaş uçağı ve tanker uçağı ile 2 bin kilometre mesafede 18 saat süren bir tatbikat yapması, düşmanlarımızın yüreğini hoplatırken milletimizin göğsünü kabarttı.

Yalnız CHP buna çok içerledi. Grup Başkanvekili olan şahıs, “Erdoğan’ın gözü Libya’nın petrolünde. Buna izin veremeyiz!” dedi.

Dünyada bu CHP’liler kadar tuhaf başka insancıklar da var mıdır acaba?

***

Kahraman Mehmetçiğimizin zaferden zafere koşup dünyaya parmak ısırtması, benim çok eski birkaç anımı hatırlamama sebep oldu.

1972 yahut 73 yılı idi. ABD’nin bir üniversitesinde master yapmaktaydım. Bir gün bir Amerikalı arkadaş gelip, “Yahu sizin yüzünüzden bir ders saatimiz boşa gitti” dedi. Ben “Hayrola, ne oldu?” deyince, izah etti:

“Dr. Şhriner, Kore’de Komünistlere karşı Türk askerleriyle beraber savaşmış. Hoca bir saat boyunca Türk askerinin kahramanlığını anlattı, ders saati bitti, hocanın anlatması bitmedi. Ama neymiş sizin askerler öyle…”

Bir başka seferde de, Florida’da 8-10 kişilik bir yabancı öğrenci grubu olarak bir avokado bahçesine götürülmüştük. İri yarı, biraz da kabadayı tipindeki bahçe sahibi, bizimle tek tek tanışırken nereli olduğumuzu da soruyordu. Sıra bana geldiğinde Türk olduğumu söyleyince, adam birden geriye zıpladı ve korkmuş gibi bir tavırla “Nerede?” dedi. Hepimiz şaşırdık. “Ne nerede?” dedim. “Bıçak, bıçak!” dedi ve bir taraftan da sağıma soluma dokunarak arama yapar gibi yaptı. Neyse, şakayı bıraktı ve başladı anlatmaya: “Siz bu Türkleri bilmezsiniz! Kore’de ben Türk askeriyle beraber savaştım. Bunlar, düşman karşısında korku nedir bilmezler, tüfeklerinde şöyle uzun bir bıçakları vardır, düşmana giderler; tık tık tık onlarca düşmanı öldürüp gelirler…”

Aynı sınıfta Etiyopyalı Tadesse adında bir arkadaş vardı. Kahramanlıklarıyla övünür ve “Etiyopya askeri, kahramanlıkta dünyada iki numaradır” derdi. Tabiatıyla muhatapları da “Bir numara kimin askeri?” diye sorunca, “Bir numara tabiî Türk askeri!” diye cevap verirdi.

Başkan Trump da nerden öğrendiyse, “Türk askeri, öğle yemeğine gider gibi savaşa gidiyor” demişti. Belki Başkan onu, daha önce Irak’ta görev yapmış olan eski Genelkurmay Başkanı David Petreus’tan öğrenmiştir. Çünkü Petreus, Trump yönetimine hitaben, “Türkler, her dediğimizi yaptırdığımız Araplara benzemezler, bunlar savaşta ihtimâl hesabı yapmazlar; Suriye’de onların yüzünden bir sürü general harcandı. Suriye’den çekilin, Türklerle baş edemezsiniz! Bunları söylemem belki uygun değil ama…” gibi ifadelerde bulunmuştu.

***

Mehmetçiğin -tartışmasız- dünyanın en iyi askeri olması, her zaman zafer kazanması için yeterli olmamıştır. Çünkü tek başına kahramanlık yetmiyor, onun yanında teknolojik ve lojistik imkânlarda da çok ileri olmak gerekiyor. Özellikle zamanımızda teknoloji giderek çok daha fazla önem kazanıyor. Nitekim İdlip’te ve Libya’daki zaferlerde üstün SİHA teknolojisinin büyük payı olmuştur.