Kafkasya’da savaşın ateşi

Ermenistan için kullanılan İran kara ve hava sahası ise İran’ın işgal altında tuttuğu Güney Azerbaycan’dır. Kuzey Azerbaycan’a karşı İran, Güney Azerbaycan’ı Ermenistan’ın hizmetine sunmuştur. İran, Ermenistan’ın elektrik, petrol ve doğal gaz ihtiyacını karşılayan bir ülkedir. Ancak İran, Ermenistan’a olan bütün bu katkılarını, “Biz kardeş Azerbaycan yanındayız, Ermenistan’a yardım ettiğimiz iddiası Siyonistlerin bir iftirasıdır” propagandası ile sürdürmektedir.

AZERBAYCAN, Türkmen Çayı Anlaşması ile 1828’de Kuzey ve Güney diye bölündü. Kuzey, Rusya’nın; Güney ise Kaçar Hanedanlığının elinde kalmıştı. 1918’de, Bolşevik İhtilâli döneminde Kuzey Azerbaycan bağımsızlığını ilân ettiğinde, 140 bin kilometrekarelik yüzölçümüne sahipti.

Mehmet Emin Resulzade öncülüğünde 28 Mayıs 1918’de kurulan (Kuzey) Azerbaycan Cumhuriyeti, 28 Nisan 1920’de SSCB işgaliyle fiilen yıkılmış oldu. Kuzey Azerbaycan SSCB işgalinde iken, Stalin döneminde topraklarının yaklaşık yarısını Ermenistan ve Gürcistan’a bırakarak kaybetmişti.

Stalin, Türkiye’nin Azerbaycan (dolayısı ile Türkistan) bağlantısını engellemek için Nahcıvan ile Azerbaycan anakarası arasındaki Zengezor bölgesini de Ermenistan’a vermişti. Böylece Kuzey Azerbaycan’ın yüzölçümü 87 bin kilometrekareye inmiş oldu. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Stalin, Kars ve Ardahan’ı Ermenistan için Türkiye’den istemişti. (Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, Ankara 1990)

Tarihten Türkiye-Azerbaycan ilişkilerine dair notlar

Tarihin akışı, Türkiye ve Kuzey Azerbaycan’ı daima yan yana getirmiştir. Rusya ve Ermenistan kaynaklı dış tehditler, ilk akla gelen nedenlerdir. Bunun yanı sıra, Türkiye ve Azerbaycan’ın yakınlaşmasında, İkinci Meşrutiyet döneminde uzun süre İstanbul’da yaşayan, Sırat-ı Müstakim (Sebîlürreşad) ile Türk Yurdu dergilerinde yazan Mehmet Emin Resulzade, Ahmet Cevat, Hüseyinzade Ali gibi aydınların payı büyüktür.

Birinci Dünya Savaşı hengâmesinde Osmanlı Ordusu, 15 Eylül 1918’de Bakü’yü kurtarıp Azerbaycan’ın bağımsızlığına büyük bir katkıda bulunmuştu. Ancak Türkiye sonraki dönemde bu katkısını devam ettiremediği gibi, CHP’nin ilk Genel Başkanı Kamal Paşa, TBMM’deki gizli oturumda SSCB’nin Azerbaycan Cumhuriyeti’ni işgal etmesine yardımcı olduklarını açıklamıştı. Türkiye’nin Azerbaycan işgaline yardım etmesi, o dönemde SSCB ile yapılmaya çalışılan yardım anlaşmasına bağlanmıştı.

1945’te Türkiye’ye sığınmış olan 195 Azerbaycan Türk’ü (Reha Oğuz Türkkan 407 olduğunu açıklamıştır), dönemin Cumhurbaşkanı ve CHP’nin ikinci Genel Başkanı İsmet İnönü tarafından aynı yıl SSCB’ye iade edilmişti. Iğdır yakınında, Aras nehri üzerindeki Boraltan/Serdarabad Köprüsü’nde kurşuna dizilmişlerdi. Dönemin Türkiye Hükûmeti, iade işlemini Türkiye ile SSCB arasında mütekabiliyet kuralına bağlamıştır.

Buna karşılık Türkiye’den SSCB’ye sığınmış olan bir subay ve iki eri, Sovyet Hükûmeti, izlerine rastlanmadığı gerekçesiyle iade etmemiştir. Böylece mütekabiliyet kuralı tek taraflı olarak, Türkiye’nin, Kuzey Azerbaycan Türklerinin zararına işlemiştir.  

SSCB’nin dağılmasından sonra Kuzey Azerbaycan, 18 Ekim 1991’de ikinci defa bağımsızlığını ilân etmişti. Ancak daha bağımsızlıktan önce, Azerbaycan sınırları içindeki Karabağ’da bulunan Ermenilerin Ermenistan’a katılma isteği, Azerbaycan ve Ermenistan arasında bir savaşa yol açmıştı.

Dönemin şartlarında Azerbaycan’ın düzenli bir ordusu yoktu. Ülke karışıklıklar içindeydi. Bu durumu fırsata çeviren Ermenistan, 1992’de Karabağ ile çevresini, Azerbaycan topraklarının yüzde 20’sini işgal etti. 1 milyondan fazla Azerbaycan Türk’ü zorla yurtlarından çıkarıldı.

1994’te, Kırgızistan Bişkek’te, Azerbaycan ve Ermenistan arasında imzalanan ateşkes anlaşması ile savaş bitti. Ancak Ermenistan işgal ettiği bölgeden çekilmediği için barış anlaşması yapılamadı. ABD, Rusya ve Fransa temsilcilerinden oluşan Minsk Grubu, müzakereler yoluyla sorunu çözmek için kurulmuştu. Geçen süre içinde Minsk Grubu’nun sorunu çözmek için bir katkısı olmadı.

Türkiye tarihinde utanç ile hatırlanacak bir olay da 1993’te yaşanmıştı. Türkiye ve Azerbaycan tarafından sınır kapıları kapatılan Ermenistan, büyük bir kıtlık içindeydi. Süleyman Demirel başkanlığındaki DYP-SHP koalisyonu, ilişkilerini kestiği sınır kapılarını kapattığı Ermenistan’a, yardım için buğday ve benzeri yardım malzemeleri göndermeyi “insanî nedenlerle” açıklamıştı. Oysa savaş esnasında zor durumda kalan Azerbaycan’ın seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Ebulfezl Elçibey’in “yaralıları taşımak için bir helikopter gönderilmesi” isteğini, Demirel iktidarı insanî nedenler kapsamına almamıştı!

İran’ın Azerbaycan’a bakışındaki tezat silsilesi

21’inci yüzyılda Azerbaycan topraklarının bir bölümünü işgalinde tutan Ermenistan ve onun her dönem destekçilerinden biri olan Rusya, Azerbaycan için dış tehdit olmaya devam etti. Şiiliği yayılmacılığı için bir dış politika ve de rakip yahut düşman saydığı ülkeleri karıştırmak ve savaşlar çıkarmak için bir araç olarak kullanan İran ise, Azerbaycan nüfus çoğunluğunun Şii Müslüman olmasına karşılık, Azerbaycan’ın yanında değil, Ermenistan’ın yanında yer aldı.

Dünyanın neresinde Şii bir topluluk olsa onlara lojistik ve para desteğini ulaştıran İran, Kuzey Azerbaycan’a karşı neden Hıristiyan Ermenistan’ı tercih etmiştir?

Bu sorunun cevabını İran’ın iç siyâsî dengesinde ve nüfus yapısında aramak icap eder. İran işgalinde bulunan Güney Azerbaycan’ın yüz ölçümünün 250 bin kilometrekare, nüfusu ise 30-40 milyon arasında olduğu tahmin edilmektedir. Hiçbir siyâsî ve kültürel hakkın sahibi olmayan bu nüfus, İran’da yok sayılmaktadır. Buna karşılık, petrol/doğal gaz zengini 10 milyon nüfuslu Kuzey Azerbaycan’ın, bağımsız, özgür ve müreffeh olması, Güney Azerbaycan bölgesindeki İran işgaline karşı olan akımları güçlendirmektedir.

Oysa İran’da 80 bin nüfuslu Ermenilerin kendi dilleri ile eğitim yapabildikleri okul ve üniversitelerin yanında pek çok kültürel hakları vardır. Kuzey Azerbaycan’ın bağımsız ve kendi kendine yeter bir hâlde olması, Rusya kadar İran için de rahatsız edici bir nedendir!

Bunun gibi nedenlere bağlı olarak hem Rusya, hem de İran, Azerbaycan’a karşı Ermenistan’ın yanında yer almıştır.

Ermenistan neye güveniyor?

Gittikçe zenginleşen, ordusu güçlenen ve refah seviyesi artan Azerbaycan’a karşılık Ermenistan, Azerbaycan’ın nüfus olarak üçte biri kadardır. Dağlık ve çok fakir bir ülkedir. Azerbaycan ve Türkiye’nin sınır kapılarını, kara ve hava sahalarını kapatmasına, Rusya ile yaşadığı büyük sorunlar dolayısıyla meseleye Gürcistan da katılmıştır.

Ermenistan’ın dışarı ile bağlantısı yalnızca İran üzerinden yapılmaktadır. Başta Rusya olmak üzere Ermenistan’a askerî ve benzeri yardım gönderen bütün ülkeler, İran hava ve kara sahasını kullanmaktadırlar.

Ermenistan için kullanılan İran kara ve hava sahası ise İran’ın işgal altında tuttuğu Güney Azerbaycan’dır. Kuzey Azerbaycan’a karşı İran, Güney Azerbaycan’ı Ermenistan’ın hizmetine sunmuştur. İran, Ermenistan’ın elektrik, petrol ve doğal gaz ihtiyacını karşılayan bir ülkedir. Ancak İran, Ermenistan’a olan bütün bu katkılarını, “Biz kardeş Azerbaycan yanındayız, Ermenistan’a yardım ettiğimiz iddiası Siyonistlerin bir iftirasıdır” propagandası ile sürdürmektedir.

İran hava sahasını kullanan Ermenistan’a ulaşan yardım uçaklarının önemli bir kalkış ve uğrama noktası da Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin merkezi Erbil’dir. Türkiye’ye karşı kardeşlik söylemini tercih eden Bölgesel Yönetim, her nasılsa, Türkiye ve Azerbaycan’a karşı Ermenistan’ın yanında durmayı tercih etmektedir.

Varlığı ABD desteğine bağlı olan Bölgesel Yönetimin Türkiye ve Azerbaycan’a karşı Suriye ve benzeri yerlerden gelen Ermeni ve PKK gönüllülerinin Ermenistan’a ulaştırılmasında köprü durumunda olması, Kürt yönetiminin Türkiye’ye karşı kardeşlik söyleminin ikiyüzlü ve güvenilmez bir içeriğe sahip olduğunu göstermektedir.

Türkiye ise Azerbaycan’a karşı 1920, 1945 ve 1993’te yaşadığı utanç verici örnekleri telâfi eden siyâseti, 1918’de Bakü’nün kurtarılmasından sonra ikinci defa tercih etmiştir. Türkiye bu ateşkes döneminde, Azerbaycan ordusunun yeniden kendi kendine yeter hâle gelmesinde büyük katkı sağladığı gibi, ihtiyacı olan askerî malzemeyi de temin etmiştir. Çünkü 1994’te başlayan ateşkes döneminde müzakereler yoluyla, işgal altındaki bölgenin geri alınması için hiçbir mesafe alınamamıştır. Savaşın kaçınılmaz olduğu herkes tarafından kabul edilmiştir.  

Türkiye bugünkü süreci nasıl idare etmeli?

Karabağ’ın Ermenistan tarafından işgal edilmesiyle birlikte Ermenistan ile olan sınırını kapatan Türkiye, Ermenistan ile olan her türlü ilişkisini kesmiştir. Türkiye’nin doğu kısmının Ermenistan Anayasası’nda “Batı Ermenistan” (!) olarak adlandırılması gibi pek çok nedenden dolayı Ermenistan, Türkiye için de önemli bir dış tehdit nedeni durumundadır.

Ermenistan’a karşı Türkiye ve Kuzey Azerbaycan ittifakı, “kardeşlik, dostluk” icabı olduğu kadar hayatî bir tehdidin de sonucudur.

1994’te başlayan ateşkes, zaman zaman Ermenistan tarafından ihlâl edilmiş ise de savaş boyutunda bir çatışma olmamıştır. 27 Eylül 2020’de ise Ermenistan birliklerinin Azerbaycan sivil yerleşim yerlerine ateş açması ve katliamlar yapması üzerine, yeniden ve savaş boyutunda bir çatışma başlamıştır.

Ermenistan kendi sonunu hazırlayacak bir savaşın ateşini Kafkasya’da yakmıştır! Çatışma ile birlikte Türkiye, “bütün imkânları ile Azerbaycan’ın yanında olduğunu” ilân etmiştir.

Başta Minsk Grubu (ABD, Fransa, Rusya) olmak üzere İran gibi ülkeler, Azerbaycan’ın askerî üstünlük sağlamaya başladığı haberleri üzerine “çatışma yerine müzakereye dönülmesi” çağrıları yapmaya başlamıştır. Ancak bu çağrıların hiçbirinde, “Ermenistan, haksız yere işgal ettiği Azerbaycan topraklarını derhâl ve şartsız olarak boşaltmalı!” isteği yoktur. Dolayısı ile müzakere çağrıları, aslında zora düşen Ermenistan’ı koruma isteğinin tekrarıdır.

Azerbaycan yönetiminin dış telkinlere, çağrılara ve tehditlere boyun eğmeden işgal altındaki bölgeyi geri alıncaya kadar bu mücadeleyi sürdürmesi, Azerbaycan’ın geleceği için uzun dönemden beri yaşanan can kayıpları bakımından son derece önemlidir.

Azerbaycan’a karşılık perişan durumdaki Ermenistan’ın saldırması, Türkiye’ye karşı yeni bir cephe anlamı da taşımaktadır. Böylece Türkiye’nin Irak ve Suriye’de PKK’ya karşı, Suriye’de ABD, Fransa ve Rusya’ya karşı, yine Libya’da Rusya, Fransa ve Mısır’a karşı yürüttüğü mücadeleyi Kafkaslar üzerinden sınırlandırma girişimidir bu hamle.

Buna karşılık Rusya’nın, İran’ın ve seçimlerle meşgul olan ABD’nin iyi durumda olmadıkları bilinmektedir. Üstelik Türkiye ile olan ekonomik bağları, enerji ilişkileri, nükleer santral yapımı ve S-400 hava savunma füzelerinin alım satım işleri gibi nedenlere bağlı olarak Rusya’nın Ermenistan’ın yanında bütünüyle Türkiye’ye karşı bir mücadelenin içine giremeyeceği de açıktır.

Azerbaycan’ın ayağa kaldırılmasında Türkiye gösterdiği kardeşliğini devam ettirdikçe, Ermenistan işgalindeki Azerbaycan topraklarının yakın bir zamanda kurtarılması kuvvetle mümkündür ve muhtemeldir. Buna karşılık Türkiye ve Azerbaycan arasında konfederal bir siyâsî birlik çağrılarının isabeti şüphelidir. (Selahaddin Eş Çakırgil, Türkiye Azerbaycan Konfederasyonu Kurulmadıkça, 28 Eylül 2020 Star Gazetesi)

Çünkü böyle bir siyâsî birliktelik, ABD, Rusya ve İran’ı Türkiye’ye karşı daha sıkı bir ittifak içine itecektir. Kuzey Azerbaycan’ın kendi kendine yeter hâlinin kuvvetlenmesi, Ermenistan işgalindeki topraklarını söke söke kurtarması ve bütün dikkatini Güney Azerbaycan’a yöneltmesi, gelecek için daha anlamlıdır.