“Kafkaslardan esen yeller, Türklüğe selâm söyler”

Ve Türkiye... Tovuz-Trablusgarp hattının doğu ucundaki çıbanbaşı Ermenistan’ı başkaldıramaz hâle getirdikten sonra tüm dikkatini yeniden Kuzey Suriye ve Doğu Akdeniz’e verecektir. Nitekim Başkan Erdoğan, Suriye’de ABD ve Rusya tarafından kurulan kumpaslara dikkat çekerek yeni bir operasyonun sinyallerini verdi. Artık biliyoruz, Türkiye “Yapacağım” derse, yapar! Çok uzak olmayan bir vakitte, Kamışlı-Haseke ve Münbiç-Aynel Arab-Tel Rifat harekâtını bekleyebiliriz.

BUGÜNKÜ Karabağ Çatışması’nın temelinde 30 yıllık Ermeni işgali yatmaktadır. Ancak olayların bugünkü seyrini almasının temelindeyse Ermenistan’ın 13 Temmuz Tovuz saldırısı vardır.

Ermenistan’ın Tovuz saldırısı, salt Azerbaycan’a yapılmış bir saldırı olmayıp, başta Türkiye olmak üzere Rusya, İran, Çin ve diğer Kafkas ülkelerine yapılmış, çok ustaca plânlanmış ve bir taşla birkaç kuş vurmayı hedefleyen bir saldırıydı.

Ne demek istediğimizi açalım…

Tovuz saldırısının birinci hedefi, Azerbaycan üzerinden Türkiye idi. Zaten Türkiye bu saldırıyı mutat sınır hattı hâdiselerinden biri gibi okumamış ve karşı tarafın hiç ummadığı bir sertlik ve kararlılıkla meselenin üzerine gitmiştir. Nitekim bu saldırının arkasından Türkiye’nin Azerbaycan ile hiç görülmemiş uzunlukta askerî tatbikatlar yapması ve devletin her kademesinden yükselen “Azerbaycan bizi ne şekilde yanında istiyorsa, o şekilde pozisyon almaya hazırız” beyanları, bu saldırının ileride nereye doğru evrileceği öngörüsünü yansıtıyordu.

Türkiye, Tovuz saldırısını haklı olarak kendisinin ve Azerbaycan’ın bekâ meselesi olarak okudu. Zaten Tovuz saldırısının yapıldığı coğrafyanın, en amatör bir gözle dahi incelenecek olsa Türkiye’ye Kafkaslar ve doğudan açılan kapıların kapatılması amacına matuf olduğu görülür. Bu kapıların kapatılmasından beklenen asıl amaç, Türkiye’ye Orta Asya ve Azerbaycan’dan gelen enerji ve ulaşım yollarının kesilmesiydi. Ancak bu amaçla hedeflenen ikincil amaçlar da vardı.

Bunlardan ilki, Çin’in Asya üzerinden Türkiye ve Avrupa pazarlarına ulaşımını sekteye uğratmak ve Avrupa pazarını başka bir tüccarın -siz o tüccarı bildiniz- tekeline almaktı. Olayın ikincil bir diğer yönü ise, Tovuz saldırısının hedeflerinden birinin de AB, daha özelinde ise Almanya olduğudur.

Tovuz saldırısının sıcaklığı ile hepimiz bu saldırıyı plânlayanın Rusya olduğu konusunda hemfikirdik. Evet, Rusya’nın bu konudaki günahı arş-ı â’lâ’ya çıkmıştır, kuşku yok; ancak Tovuz saldırısının bugünkü netîcelerine bakınca, Rusya’ya rağmen ve Rusya’ya karşı bir saldırı olduğu daha net görülüyor.

Tovuz saldırısı, Türkiye-Azerbaycan hattında çok isâbetli olarak bir bekâ meselesi olarak görüldüğü için, bu iki devlet, emsâli görülmemiş bir çabukluk ve hızla, ufukta düşük yoğunluklu bir çatışma ve zamanında tedbir alınmazsa büyük bir savaş olarak beliren tehlikeye karşı tedbir aldılar. Bu iki devlet, muhtemelen Ermenistan’da 2018’de iş başına gelen turuncu devrimcilerin kimin nâmına çalıştıklarını ve çalışacaklarını bizden daha iyi biliyordu elbet.

Paşinyan’ın arkasında Soros Vakfı, onun arkasında da bildik bir sûret vardı: CIA...

Paşinyan’ın Ermenistan’da ipleri eline almasının akabinde pazarlanma şekli, barış ve özgürlüklerden yana, şahin tavırlardan kaçınan, ülkedeki savaş lobisine karşı çıkan görüntüde, artık yabancısı olmadığımız algı oyunları şeklindeydi. Soros şeytanının ve ABD derin devletinin medya algısı, Paşinyan’a çapı ile ölçülemeyecek derecede bir itibar ve sempati dalgası oluşturmayı amaçlıyordu.

Nitekim Paşinyan’ın arkasındaki karanlık yapı, şeytan oyuncağı uğursuzu bize, iki yıl boyunca melek maskesi takınmış bir yüzle takdim etti. Barış, hak, özgürlük, adâlet aldatmacaları içinde büyütülen vampir, 13 Temmuz sabahı kanlı dişlerini masum Azerbaycan vatandaşlarına geçirince durum anlaşıldı.

Paşinyan ile Ermenistan’ın kontrolünü ele geçiren ABD, ülke içinde en büyük operasyonu aslında Rusya’ya çekti. Putin’in arayı bulmak, ilişkileri düzeltmek ve sorunları gidermek yönünde Ermenistan nezdindeki bütün teşebbüsleri Paşinyan tarafından geri çevrildi. Paşinyan’ın aklı, Putin ile ilişkiyi bozmanın bir bedeli olacağını bilse de kendisini elinde tutan güç, bu tavrı ona dayatıyordu.

Ermenistan’ın kontrolünü ele geçiren ABD, vaktinde Rusya tarafından kurulan bu kullanışlı kukla devleti, iki ucu keskin bir bıçak hâlinde hem Rusya, hem de Azerbaycan-Türkiye ikilisine karşı müthiş bir kurnazlıkla kullanmaya başladı. Nitekim Ermenistan’ın Tovuz saldırısı, dünya ve bizim tarafımızdan uzun müddet doğru okunamayarak Rusya’ya ihale edildi. Çünkü Tovuz’un taşıdığı stratejik konum, buraya bir saldırının haklı olarak Rusya’nın işine geleceği biçiminde algılandı.

Derin plândaki kurgu neydi?

Ancak kazın ayağı öyle değildi! Rusya’nın kapısındaki bir savaş, bir şekilde Rusya iç dengelerini târumâr ederdi.

Nitekim Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli oldu ve Tovuz saldırısını plânlayan entrik akıl, klâsik Karabağ hattı üzerinden kendince altın vuruşu başlattı.

“Kendince” deyişimin nedeni şudur: Temmuz ve Ağustos ayı içinde Azerbaycan ile Türkiye bir ortak askerî tatbikat icra etmiş ve bu tatbikatın bazı bölümleri Eylül ayına da sarkmıştı. Hattâ o günlerde Türkiye’nin silahlı unsurlarının hâlâ Azerbaycan’da olduğuna dair bazı bilinçli söylentiler de dünya kamuoyuna servis edilmişti.

Oluşturulan bu ikircikli durumun elbet bir amacı vardı: Plânlanan saldırıya karşı vatanını korumak için harekete geçen Azerbaycan ordusunu töhmet altında bırakmak ve de cephede savaşan güçlerin Azerbaycan Kuvvetleri değil, Türk Kuvvetleri olduğu algısını yerleştirmek…

Nitekim Karabağ’a savaşmak üzere Türkiye’nin Suriye üzerinden savaşçılar getirdiği yalanları derhâl tedavüle sokuldu. Suriye’de kendi topraklarını kurtarmak üzere cepheye giden SMO unsurlarının görüntülerini Karabağ’da gerçekleşiyormuş gibi sunmaları da hep bu algının pekişmesi amacına dayanıyordu.

Ancak onların bu tür kara propagandaları, Türk İstihbaratı tarafından yerle bir edilerek o bölgeden Karabağ’a gönderilen PKK unsurları belgeleriyle birlikte ortaya çıkarıldı.

Şu kesin bir kuraldır: Bir taraf size “Şunu bunu yapıyorsun” diye saldırıya geçiyorsa, emin olunuz ki kendi yaptığı o tip şeyleri gizlemek için yapıyordur. Nitekim Türkiye, o algının tersinden giderek bu CIA oyununu çözdü ve Karabağ’a kimin yabancı savaşçı getirdiğini bütün çıplaklığıyla gösterdi.

İşin acı yanı ise, Türkiye’de yüz binlerce abonesi bulunan bazı sosyal medya hesaplarının toy elemanları, içine düştükleri safdilâne yurtseverlik gazıyla bu CIA görüntülerini büyük bir gururla “Türkiye Karabağ’a SMO unsurlarını gönderiyor” diye servis ederek düşman değirmenine buğday taşıdılar.

Onlar neyse de, büyükelçi emeklisi kılıklı bazı soytarılar, resmen Ermenistan sözcüsü kesildiler. Zaten medyamızdaki “Sözcü”lerin kimin sözcüsü olduğu herkesin malûmu. Meselemiz bu olmadığı için, bu gaflet ve hıyanetlere işaret ederek geçelim…

Muhtemel bir savaş kimsenin işine gelmez!

Karşı tarafın ilk günlerde kendilerini yerle bir eden güçlerin Azerbaycan Ordusu değil de Türk Ordusu olduğu yalanları iki günde çöktü ve dağılan sisin ardından aslan yürekli Azerbaycan Türkleri, safları yara yara ilerlerken görüldü.

Evet, cephede Türkiye yok muydu? Elbette vardı. Ancak silahlarıyla, danışmanlarıyla, siyâsî ve ekonomik desteğiyle ve de 85 milyon sîneden yükselen duâlarıyla vardı.

Türkiye, Azerbaycan’ın özgüveni için vardı. Sahada yalnız olmadığını bilmesi için vardı. Herhangi bir unsurun tehdidinin önünü almak ve olası bir saldırısını engellemek için vardı. Daha ne olsundu? Azerbaycan’a Ermenistan dışından gelecek bir büyük saldırı, Türkiye onun yanında durdukça asla gerçekleşemez. Gerçekleşirse ne olur? Türkiye’nin de dâhil olduğu bir büyük savaş olur. Böyle bir savaş da kimsenin işine gelmez!

Yine iddiamda ısrar ediyorum: Tovuz saldırısı, bugünkü Karabağ çatışmasının işaret fişeğidir. Bu saldırı büyük ve karanlık bir saldırıdır. Bunun ardındaki güç, ABD’dir. Ermenistan, Tovuz saldırısıyla Çin-İngiltere hattını, AB ve özellikle Almanya’yı, Rusya Federasyonu’nu ve İran’ı hedef almıştır. Bu kadar amaç, bir kukla devletçiğin boyunu fersah fersah aşan bir amaçtır.

Bu itibarla, konjoktürel durumu çok iyi okuyan Azerbaycan-Türkiye ikilisi, çok akıllı bir karşı hamle başlatmış durumdadır. Ermenistan içine düştüğü tuzağı fark etti ama çok geç! ABD, seçim derdinde olduğu için kılını kıpırdatmıyor. Zaten Tovuz sonrası sürecin yönetimini ABD, Fransa gibi kifayetsiz bir muhterise bırakmakla tarihî bir hatâ yaptı.

Gözü Türkiye düşmanlığıyla körleşen Fransa; Suriye, Lübnan, Doğu Akdeniz, Libya, Sahra altı Afrika ve Mağrip hesaplarını bozan Türkiye’yi Kafkasya’da oyalamak için sahaya Ermenileri sürdü. Ama onun bu oyununa İran hâriç -ki onun korkusu da kendi içindeki Türk nüfusudur- kimse düşmedi ve Ermenistan, Azerbaycan’ın iyi eğitilmiş ve donatılmış ordusu karşısında yapayalnız kaldı. Kimin kapısını çalsa ses yok, kime yalvarsa kulak ardı ediliyor. Bir Fransa destek çıkıyor, onu da kimse umursamıyor.

Memnuniyetle ifade edelim ki, dünya kamuoyu gözünde Fransa, artık etkinliğini sıfırlamış, şaibeli bir terör destekçisi ülkedir!

30 yıldır başkalarının gücü ardına saklanarak Karabağ’ı işgal eden Ermenistan, saha okumalarım beni yanıltmıyorsa, Karabağ’ı 30 günde kaybedecektir. Sadece Karabağ’ı mı kaybedecek? Sanmıyorum; Azerbaycan Ordusu, Laçin üzerinden Nahcivan’a inerek Ermenistan’ın bir hortum gibi İran’a uzanan damarını da keserek Turan yolunu açacaktır. Şartlar, hiç olmadığı kadar yanımızdadır. Sakın ola ki, düşmanın sahte ateşkes ve barış manevralarına kanmayalım! Fazlasıyla alalım ki, masada bir kısmını vererek Turan yolunu muhafaza edelim.

Hem unutmayalım; Nahcivan-Laçin hattı üzerindeki Zengezor, kadim bir Türk beldesidir. Enver Paşa, Kazım Karabekir’in o günkü çabasına destek verseydi, bugün orası da Azerbaycan’a ait olacaktı.

Karabağ ve Laçin-Nahcivan koridoru çabuk düşecektir. Neden mi? Rusya, Paşinyan’dan kurtulmak istiyor ve Karabağ Çatışması, onun için bulunmaz bir fırsat. Düşünün, Lavrov gibi bir Ermeni bile, Karabağ’daki beş bölgeyi Azerbaycan’a vermekten bahsetti. En fanatik olanında bile taviz bu ölçüdeyse, diğerlerindeki nispeti siz hesap edin!

Kulağımız bir kez beşi duydu ya, yedide mi dururuz, dokuzda mı, Allah bilir!

Çin-İngiltere ikilisi, Bir Kuşak Bir Yol Projesi’nin en tehlikeli hattını Ermenistan toprakları olarak gördükleri için Azerbaycan tezini destekleyeceklerdir.

Almanya kendisine AB içinde bayrak açan Fransa’nın etkinliğinin kırılması için fazla ses çıkarmayacak ve destek olmayacaktır.

İran, Ermenistan’a yardım etmeyi candan istese de Türk İstihbaratının içini kaşımasından endişe ettiğinden, takiyye yapmak zorunda kalacak ve dil ucuyla Azerbaycan’a destek olduğunu söyleyecektir.

İsrail, Azerbaycan ile yüklü bir silah ve petrol ticâreti olduğu için Azerbaycan’ı destekleyecek ve ABD’deki Ermeni Rum lobisini etkisiz kılacaktır.

Ve Türkiye... Tovuz-Trablusgarp hattının doğu ucundaki çıbanbaşı Ermenistan’ı başkaldıramaz hâle getirdikten sonra tüm dikkatini yeniden Kuzey Suriye ve Doğu Akdeniz’e verecektir. Nitekim Başkan Erdoğan, Suriye’de ABD ve Rusya tarafından kurulan kumpaslara dikkat çekerek yeni bir operasyonun sinyallerini verdi.

Artık biliyoruz, Türkiye “Yapacağım” derse, yapar! Çok uzak olmayan bir vakitte, Kamışlı-Haseke ve Münbiç-Aynel Arab-Tel Rifat harekâtını bekleyebiliriz.

Doğu Akdeniz’de karşımızda kimse kalmadı. Yunan-Rum’u ise navteks savaşlarıyla felç ettik zaten. “ABD geldi” diyenlere bir sözümüz var. O bizim için değil, Çin-İngiltere için geldi. Böyle bir zamanda bizimle restleşmesi, ABD’yi Akdeniz’de bitirir.

Artık kuşatılan bir Türkiye değil, kuşatan bir Türkiye var. İşte Karabağ, işte Suriye, işte Akdeniz! Ey tarih, seni özlemişiz!

Rabbimin “Yürü ya kulum!” dediği bir milletin önüne kim geçebilir?