BUGÜNKÜ Karabağ
Çatışması’nın temelinde 30 yıllık Ermeni işgali yatmaktadır. Ancak olayların
bugünkü seyrini almasının temelindeyse Ermenistan’ın 13 Temmuz Tovuz saldırısı
vardır.
Ermenistan’ın
Tovuz saldırısı, salt Azerbaycan’a yapılmış bir saldırı olmayıp, başta Türkiye
olmak üzere Rusya, İran, Çin ve diğer Kafkas ülkelerine yapılmış, çok ustaca
plânlanmış ve bir taşla birkaç kuş vurmayı hedefleyen bir saldırıydı.
Ne
demek istediğimizi açalım…
Tovuz
saldırısının birinci hedefi, Azerbaycan üzerinden Türkiye idi. Zaten Türkiye bu
saldırıyı mutat sınır hattı hâdiselerinden biri gibi okumamış ve karşı tarafın
hiç ummadığı bir sertlik ve kararlılıkla meselenin üzerine gitmiştir. Nitekim
bu saldırının arkasından Türkiye’nin Azerbaycan ile hiç görülmemiş uzunlukta
askerî tatbikatlar yapması ve devletin her kademesinden yükselen “Azerbaycan bizi ne şekilde yanında istiyorsa,
o şekilde pozisyon almaya hazırız” beyanları, bu saldırının ileride nereye doğru
evrileceği öngörüsünü yansıtıyordu.
Türkiye,
Tovuz saldırısını haklı olarak kendisinin ve Azerbaycan’ın bekâ meselesi olarak
okudu. Zaten Tovuz saldırısının yapıldığı coğrafyanın, en amatör bir gözle dahi
incelenecek olsa Türkiye’ye Kafkaslar ve doğudan açılan kapıların kapatılması
amacına matuf olduğu görülür. Bu kapıların kapatılmasından beklenen asıl amaç,
Türkiye’ye Orta Asya ve Azerbaycan’dan gelen enerji ve ulaşım yollarının
kesilmesiydi. Ancak bu amaçla hedeflenen ikincil amaçlar da vardı.
Bunlardan
ilki, Çin’in Asya üzerinden Türkiye ve Avrupa pazarlarına ulaşımını sekteye
uğratmak ve Avrupa pazarını başka bir tüccarın -siz o tüccarı bildiniz-
tekeline almaktı. Olayın ikincil bir diğer yönü ise, Tovuz saldırısının
hedeflerinden birinin de AB, daha özelinde ise Almanya olduğudur.
Tovuz
saldırısının sıcaklığı ile hepimiz bu saldırıyı plânlayanın Rusya olduğu
konusunda hemfikirdik. Evet, Rusya’nın bu konudaki günahı arş-ı â’lâ’ya
çıkmıştır, kuşku yok; ancak Tovuz saldırısının bugünkü netîcelerine bakınca, Rusya’ya
rağmen ve Rusya’ya karşı bir saldırı olduğu daha net görülüyor.
Tovuz
saldırısı, Türkiye-Azerbaycan hattında çok isâbetli olarak bir bekâ meselesi
olarak görüldüğü için, bu iki devlet, emsâli görülmemiş bir çabukluk ve hızla,
ufukta düşük yoğunluklu bir çatışma ve zamanında tedbir alınmazsa büyük bir
savaş olarak beliren tehlikeye karşı tedbir aldılar. Bu iki devlet, muhtemelen
Ermenistan’da 2018’de iş başına gelen turuncu devrimcilerin kimin nâmına
çalıştıklarını ve çalışacaklarını bizden daha iyi biliyordu elbet.
Paşinyan’ın
arkasında Soros Vakfı, onun arkasında da bildik bir sûret vardı: CIA...
Paşinyan’ın
Ermenistan’da ipleri eline almasının akabinde pazarlanma şekli, barış ve
özgürlüklerden yana, şahin tavırlardan kaçınan, ülkedeki savaş lobisine karşı
çıkan görüntüde, artık yabancısı olmadığımız algı oyunları şeklindeydi. Soros
şeytanının ve ABD derin devletinin medya algısı, Paşinyan’a çapı ile
ölçülemeyecek derecede bir itibar ve sempati dalgası oluşturmayı amaçlıyordu.
Nitekim
Paşinyan’ın arkasındaki karanlık yapı, şeytan oyuncağı uğursuzu bize, iki yıl
boyunca melek maskesi takınmış bir yüzle takdim etti. Barış, hak, özgürlük, adâlet
aldatmacaları içinde büyütülen vampir, 13 Temmuz sabahı kanlı dişlerini masum
Azerbaycan vatandaşlarına geçirince durum anlaşıldı.
Paşinyan
ile Ermenistan’ın kontrolünü ele geçiren ABD, ülke içinde en büyük operasyonu
aslında Rusya’ya çekti. Putin’in arayı bulmak, ilişkileri düzeltmek ve
sorunları gidermek yönünde Ermenistan nezdindeki bütün teşebbüsleri Paşinyan
tarafından geri çevrildi. Paşinyan’ın aklı, Putin ile ilişkiyi bozmanın bir bedeli
olacağını bilse de kendisini elinde tutan güç, bu tavrı ona dayatıyordu.
Ermenistan’ın
kontrolünü ele geçiren ABD, vaktinde Rusya tarafından kurulan bu kullanışlı
kukla devleti, iki ucu keskin bir bıçak hâlinde hem Rusya, hem de
Azerbaycan-Türkiye ikilisine karşı müthiş bir kurnazlıkla kullanmaya başladı.
Nitekim Ermenistan’ın Tovuz saldırısı, dünya ve bizim tarafımızdan uzun müddet
doğru okunamayarak Rusya’ya ihale edildi. Çünkü Tovuz’un taşıdığı stratejik
konum, buraya bir saldırının haklı olarak Rusya’nın işine geleceği biçiminde
algılandı.
Derin
plândaki kurgu neydi?
Ancak
kazın ayağı öyle değildi! Rusya’nın kapısındaki bir savaş, bir şekilde Rusya iç
dengelerini târumâr ederdi.
Nitekim
Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli oldu ve Tovuz saldırısını plânlayan
entrik akıl, klâsik Karabağ hattı üzerinden kendince altın vuruşu başlattı.
“Kendince”
deyişimin nedeni şudur: Temmuz ve Ağustos ayı içinde Azerbaycan ile Türkiye bir
ortak askerî tatbikat icra etmiş ve bu tatbikatın bazı bölümleri Eylül ayına da
sarkmıştı. Hattâ o günlerde Türkiye’nin silahlı unsurlarının hâlâ Azerbaycan’da
olduğuna dair bazı bilinçli söylentiler de dünya kamuoyuna servis edilmişti.
Oluşturulan
bu ikircikli durumun elbet bir amacı vardı: Plânlanan saldırıya karşı vatanını
korumak için harekete geçen Azerbaycan ordusunu töhmet altında bırakmak ve de cephede
savaşan güçlerin Azerbaycan Kuvvetleri değil, Türk Kuvvetleri olduğu algısını
yerleştirmek…
Nitekim
Karabağ’a savaşmak üzere Türkiye’nin Suriye üzerinden savaşçılar getirdiği
yalanları derhâl tedavüle sokuldu. Suriye’de kendi topraklarını kurtarmak üzere
cepheye giden SMO unsurlarının görüntülerini Karabağ’da gerçekleşiyormuş gibi
sunmaları da hep bu algının pekişmesi amacına dayanıyordu.
Ancak
onların bu tür kara propagandaları, Türk İstihbaratı tarafından yerle bir
edilerek o bölgeden Karabağ’a gönderilen PKK unsurları belgeleriyle birlikte
ortaya çıkarıldı.
Şu
kesin bir kuraldır: Bir taraf size “Şunu bunu yapıyorsun” diye saldırıya
geçiyorsa, emin olunuz ki kendi yaptığı o tip şeyleri gizlemek için yapıyordur.
Nitekim Türkiye, o algının tersinden giderek bu CIA oyununu çözdü ve Karabağ’a
kimin yabancı savaşçı getirdiğini bütün çıplaklığıyla gösterdi.
İşin
acı yanı ise, Türkiye’de yüz binlerce abonesi bulunan bazı sosyal medya
hesaplarının toy elemanları, içine düştükleri safdilâne yurtseverlik gazıyla bu
CIA görüntülerini büyük bir gururla “Türkiye
Karabağ’a SMO unsurlarını gönderiyor” diye servis ederek düşman değirmenine
buğday taşıdılar.
Onlar
neyse de, büyükelçi emeklisi kılıklı bazı soytarılar, resmen Ermenistan sözcüsü
kesildiler. Zaten medyamızdaki “Sözcü”lerin kimin sözcüsü olduğu herkesin malûmu.
Meselemiz bu olmadığı için, bu gaflet ve hıyanetlere işaret ederek geçelim…
Muhtemel
bir savaş kimsenin işine gelmez!
Karşı
tarafın ilk günlerde kendilerini yerle bir eden güçlerin Azerbaycan Ordusu
değil de Türk Ordusu olduğu yalanları iki günde çöktü ve dağılan sisin ardından
aslan yürekli Azerbaycan Türkleri, safları yara yara ilerlerken görüldü.
Evet,
cephede Türkiye yok muydu? Elbette vardı. Ancak silahlarıyla, danışmanlarıyla,
siyâsî ve ekonomik desteğiyle ve de 85 milyon sîneden yükselen duâlarıyla
vardı.
Türkiye,
Azerbaycan’ın özgüveni için vardı. Sahada yalnız olmadığını bilmesi için vardı.
Herhangi bir unsurun tehdidinin önünü almak ve olası bir saldırısını engellemek
için vardı. Daha ne olsundu? Azerbaycan’a Ermenistan dışından gelecek bir büyük
saldırı, Türkiye onun yanında durdukça asla gerçekleşemez. Gerçekleşirse ne
olur? Türkiye’nin de dâhil olduğu bir büyük savaş olur. Böyle bir savaş da
kimsenin işine gelmez!
Yine
iddiamda ısrar ediyorum: Tovuz saldırısı, bugünkü Karabağ çatışmasının işaret
fişeğidir. Bu saldırı büyük ve karanlık bir saldırıdır. Bunun ardındaki güç,
ABD’dir. Ermenistan, Tovuz saldırısıyla Çin-İngiltere hattını, AB ve özellikle
Almanya’yı, Rusya Federasyonu’nu ve İran’ı hedef almıştır. Bu kadar amaç, bir
kukla devletçiğin boyunu fersah fersah aşan bir amaçtır.
Bu
itibarla, konjoktürel durumu çok iyi okuyan Azerbaycan-Türkiye ikilisi, çok
akıllı bir karşı hamle başlatmış durumdadır. Ermenistan içine düştüğü tuzağı
fark etti ama çok geç! ABD, seçim derdinde olduğu için kılını kıpırdatmıyor. Zaten
Tovuz sonrası sürecin yönetimini ABD, Fransa gibi kifayetsiz bir muhterise
bırakmakla tarihî bir hatâ yaptı.
Gözü
Türkiye düşmanlığıyla körleşen Fransa; Suriye, Lübnan, Doğu Akdeniz, Libya, Sahra
altı Afrika ve Mağrip hesaplarını bozan Türkiye’yi Kafkasya’da oyalamak için
sahaya Ermenileri sürdü. Ama onun bu oyununa İran hâriç -ki onun korkusu da
kendi içindeki Türk nüfusudur- kimse düşmedi ve Ermenistan, Azerbaycan’ın iyi
eğitilmiş ve donatılmış ordusu karşısında yapayalnız kaldı. Kimin kapısını
çalsa ses yok, kime yalvarsa kulak ardı ediliyor. Bir Fransa destek çıkıyor,
onu da kimse umursamıyor.
Memnuniyetle
ifade edelim ki, dünya kamuoyu gözünde Fransa, artık etkinliğini sıfırlamış,
şaibeli bir terör destekçisi ülkedir!
30
yıldır başkalarının gücü ardına saklanarak Karabağ’ı işgal eden Ermenistan,
saha okumalarım beni yanıltmıyorsa, Karabağ’ı 30 günde kaybedecektir. Sadece
Karabağ’ı mı kaybedecek? Sanmıyorum; Azerbaycan Ordusu, Laçin üzerinden Nahcivan’a
inerek Ermenistan’ın bir hortum gibi İran’a uzanan damarını da keserek Turan
yolunu açacaktır. Şartlar, hiç olmadığı kadar yanımızdadır. Sakın ola ki,
düşmanın sahte ateşkes ve barış manevralarına kanmayalım! Fazlasıyla alalım ki,
masada bir kısmını vererek Turan yolunu muhafaza edelim.
Hem
unutmayalım; Nahcivan-Laçin hattı üzerindeki Zengezor, kadim bir Türk beldesidir.
Enver Paşa, Kazım Karabekir’in o günkü çabasına destek verseydi, bugün orası da
Azerbaycan’a ait olacaktı.
Karabağ
ve Laçin-Nahcivan koridoru çabuk düşecektir. Neden mi? Rusya, Paşinyan’dan
kurtulmak istiyor ve Karabağ Çatışması, onun için bulunmaz bir fırsat. Düşünün,
Lavrov gibi bir Ermeni bile, Karabağ’daki beş bölgeyi Azerbaycan’a vermekten
bahsetti. En fanatik olanında bile taviz bu ölçüdeyse, diğerlerindeki nispeti
siz hesap edin!
Kulağımız
bir kez beşi duydu ya, yedide mi dururuz, dokuzda mı, Allah bilir!
Çin-İngiltere
ikilisi, Bir Kuşak Bir Yol Projesi’nin en tehlikeli hattını Ermenistan
toprakları olarak gördükleri için Azerbaycan tezini destekleyeceklerdir.
Almanya
kendisine AB içinde bayrak açan Fransa’nın etkinliğinin kırılması için fazla
ses çıkarmayacak ve destek olmayacaktır.
İran,
Ermenistan’a yardım etmeyi candan istese de Türk İstihbaratının içini
kaşımasından endişe ettiğinden, takiyye yapmak zorunda kalacak ve dil ucuyla
Azerbaycan’a destek olduğunu söyleyecektir.
İsrail,
Azerbaycan ile yüklü bir silah ve petrol ticâreti olduğu için Azerbaycan’ı
destekleyecek ve ABD’deki Ermeni Rum lobisini etkisiz kılacaktır.
Ve
Türkiye... Tovuz-Trablusgarp hattının doğu ucundaki çıbanbaşı Ermenistan’ı
başkaldıramaz hâle getirdikten sonra tüm dikkatini yeniden Kuzey Suriye ve Doğu
Akdeniz’e verecektir. Nitekim Başkan Erdoğan, Suriye’de ABD ve Rusya tarafından
kurulan kumpaslara dikkat çekerek yeni bir operasyonun sinyallerini verdi.
Artık
biliyoruz, Türkiye “Yapacağım” derse, yapar! Çok uzak olmayan bir vakitte,
Kamışlı-Haseke ve Münbiç-Aynel Arab-Tel Rifat harekâtını bekleyebiliriz.
Doğu
Akdeniz’de karşımızda kimse kalmadı. Yunan-Rum’u ise navteks savaşlarıyla felç
ettik zaten. “ABD geldi” diyenlere bir sözümüz var. O bizim için değil, Çin-İngiltere
için geldi. Böyle bir zamanda bizimle restleşmesi, ABD’yi Akdeniz’de bitirir.
Artık
kuşatılan bir Türkiye değil, kuşatan bir Türkiye var. İşte Karabağ, işte
Suriye, işte Akdeniz! Ey tarih, seni özlemişiz!
Rabbimin
“Yürü ya kulum!” dediği bir milletin önüne kim geçebilir?