ABD, Türkiye’ye karşı
uzun süredir konuşulan CAATSA Yasası kapsamında ilk yaptırım kararlarını
açıkladı. ABD Hazîne Bakanlığı’nın açıkladığı yaptırımlara göre Savunma Sanayii
Başkanlığı, (1) ABD’den ihracat lisansı alamayacak, (2) ABD’li finans
kuruluşlarından ve (3) uluslararası finans kuruluşlarından kredi alamayacak. (4)
Ayrıca Savunma Sanayii Başkanımız İsmail Demir, Savunma Sanayii Başkanlığı Hava
Savunma ve Uzay Daire Başkanlığı Grup Müdürü Mustafa Alper Deniz, Hava Savunma
ve Uzay Daire Başkanlığı Serhat Gençoğlu ve Savunma Sanayii Başkanlığı Başkan
Yardımcısı Faruk Yiğit’ in ABD’deki mal varlıkları dondurulacak ve bu isimlere
vize kısıtlamaları getirilecek. (5) Bu kişiler ABD kamu kurumlarında
çalışamayacak...
Açıkçası
alınan kararların içinde ciddîye alınacak bir yaptırım kararı “şimdilik” yok.
Daha çok sadece bir tehdit ve ABD içindeki lobilerin tepkilerini dindirmek için
alınan kararlara benziyor. İlk izlenimlere göre kısa vadede ekonomik olarak da ciddî
bir etkisi olmayacak. Ekonomi piyasalarının tepkileri merak ediliyordu. Piyasaların
tepkisi olumsuz olarak gerçekleşmedi. Dövizde ânî bir yükseliş görülmedi.
Yaptırım
kararlarının sebebi, Türkiye’nin Rusya’dan silah, daha doğrusu S-400 Hava
Savunma Sistemleri alması.
Her
şeyden önce S-400 HSS, adı üstünde bir saldırı değil, bir hava savunma sistemi.
Yani bir tehdit değil, sadece tedbir… Ancak ne hikmetse (!) dostlarımız (!) bizim
tedbirli olmamızı istemiyorlar.
Ne
hikmetse (!) Türkiye, bölgesinde HSS sistemi olmayan neredeyse tek ülke (idi).
Suriye’nin, Ermenistan’ın, İran’ın ve hattâ NATO üyesi Yunanistan’da bile HSS
var iken, hepsinden çok daha risk ve tehdit altında olan ülkemizin kendisine
ait bir HSS sistemi yoktu.
Parasıyla
bile alamıyorduk. Müttefiklerimiz (!), dostlarımız (!) bize bu sistemleri
satmıyorlardı. Üretmemize de, başkalarından almamıza da izin yoktu. Yani ısrarla
her türlü hava saldırısına karşı savunmasız bırakılmak isteniyorduk. Savunmanız
yoksa elbette birilerine muhtaç kalmaya devam edeceksiniz. Batı’nın derdi, bizi
NATO şemsiye altında kendisine muhtaç etmekti.
Dünya
üzerinde, Türk Ordusunu bir kara savaşında yenebilecek bir ordu yok. Bunu iyi
biliyorlar. Çünkü maşaları ve paralı askerleri bu acı gerçeği pek çok kez
deneyimlediler. Zayıf olduğumuz konu ise HSS’mizin olmayışı idi. Türkiye bu
açığı kapatmak için gereken adımları attı. Her şeye rağmen bu eksikliği Rus
S-400’ler sayesinde bir ölçüde kapatmış olduk.
Yaptırım
kararları sonrası bir diğer merak edilen konu, Joe Biden’in, koltuğu Trump’tan
devraldıktan sonra (tabiî alabilirse) ilâve yaptırım kararları alarak
Türkiye’yi daha fazla zorlayıp zorlamayacağı. Şahsen bu konuda iyimser değilim.
Biden’in verdiği sözler ve ona verilen rol gereği Türkiye’ye karşı harekete
geçme olasılığını yüksek görüyorum. İlâve CAATSA kararları ile kapsam biraz
daha genişleyebilir.
CAATSA
yaptırım kararlarının bir başka boyutu ise Türkiye ve AB ilişkileri… CAATSA bu
hâliyle bile AB’yi etkileme potansiyeline sahip. AB’nin de Türkiye’ye karşı
kısa vadede muhtemel yaptırım kararları alması söz konusu olabilir.
Elbette
böyle bir durum yani hem ABD, hem de AB’yi karşısına almak, Türkiye’nin isteyeceği
bir senaryo değil. Ancak meselenin bam teli şu ki, Türkiye artık çâresiz değil.
Öncelikle Türkiye, o eski Türkiye değil. Dünya da o eski dünya değil. Dünya
artık Batılı müttefiklerimizin etrafında dönmüyor. Yeni dünya düzeninde Batı,
önemini ve değerini kaybediyor. Dostlarımız (!) bunu bir türlü göremiyor, görseler
de kabullenemiyorlar.
Dahası,
Türkiye artık kendi silahlarını, hattâ pek çok alanda Batılıların ürettiği
silahlardan çok daha iyilerini, üstelik üstün yeni nesil teknolojilerle
üretmeye başladı.
Dahası,
Türkiye yönünü batıya değil, kuzeye, güneye, doğuya çevirebilir. Dünya batıdan
ibaret değil. Yeni ve çok daha büyük pazarlar var.
Ve
dahası, Türkiye kendi önderliğinde yeni bir birlik kurmak için adım adım
ilerliyor. Kardeş Azerbaycan, Libya, Pakistan, Katar, Ukrayna ve daha birçok
ülke bizimle işbirliği yapmak için can atıyor.
Türkiye
Batı’ya mecbur değil. Türkiye artık bir emir eri, bir köle ya da kapıda
bekleyen o hizmetli değil.
“İşbirliği
ve müttefiklik” adı altında bu ülkeyi sömürdükleri zillet dönemi artık geride
kaldı. Bundan böyle uygulanan ya da uygulanacak yaptırımlar en çok kendilerine
zarar verecek. Bize uygulayacakları her ambargo, yaptırım ya da tehdit, bizi her
şeyin çok daha iyisini yapmaya teşvik edecek.
Az
kaldı! Çok yakında sermaye baskısı ile kolayca manipüle ettikleri ekonomik
zulüm sisteminin de sonu geliyor.
İlâhî
emir ve ikazdır, kâfirle asla dost olunmaz. Hâsılı, Batı zaten hiçbir zaman
dostumuz değildi, olmadı, olmayacak. Yönümüz ve yolumuz hakikat oldukça, illâki
kaybeden Batı, kazanan Türkiye olacak!