
ÜLKE seçim iklimine girdi, ekranlarda geri sayım saatleri çalışmaya başladı. Sayılı gün de çabuk geçiyor.
Normalde böyle bir durumda safların ve kafaların netleşmesi beklenir lâkin Türkiye’de yaşıyoruz. Ve maalesef ülkemiz kafası karışıkların yoğun olarak yaşadığı bir coğrafya.
Coğrafya kaderimiz, kaderimizse çekeriz. Şikâyet edecek hâlimiz yok ya, buna da şükür!
İbretle hayret makamı arasında gelişmeleri takip etmeye çalışıyoruz bizler de.
Evet, kafalar biraz karışık.
Sonuçta ulusalcı Kemalist kardeşlerimiz, yerel yönetimlere özerklik şartını getirmeyi ve terörist Demirtaş’ı serbest bırakmayı vaat eden, hatta HDP ile bu konuda el sıkışan Kemal abilerine oy vermeye hazırlanıyorlar.
En azından Kemal abimiz tuvalet terliğinden yahut ıslak sarı bezden daha organik. Hareket edebiliyor, nefes de alıyor.
Milliyetçi muhafazakâr İP’li dostlarımız, HDP’nin de resmen ve alenen başköşesinde yer aldığı noter masasının “kazanamayacak adayına” mührü basmak için seçim gününü bekliyorlar.
Aynı İP’li kardeşlerimiz HDP’nin kuyruğuna takılıp masayı teşrif eden kıymeti kendinden menkul envaiçeşit aşırı, hatta çok aşırı ve hatta radikal aşırı sol partilerin varlığı hakkında ne düşüneceklerini bilmiyorlar.
“Saadet’li kardeşlerimizin saadetlerine diyecek” yok diyeceğim lâkin var. Daha düne kadar başörtüsü için “çaput, çul, bez parçası” diyen Kemal abilerini kutsama yarışı içerisindeler. Kemal abinin mücahit olması yetmez, seyitlikten hafızlığa, hatta Mehdiliğe kadar yolu var.
Temel abileri ile zaten -şükürler olsun- çoktan açılmış olan Ayasofya’yı ne yapacaklarını konuşuyorlar. Adalet getirip yeniden mi açacaklarmış, yoksa bazı bölümlerini müzeye mi çevireceklermiş, turistler de gelip ziyaret etsinler miymiş ne?
Tam anlayamadım ne istediklerini. Ama muhtemelen kendileri biliyorlardır.
Bir taraftan Mansur başgan “Ekremciğim ile ben Cumhurbaşkanı yardımcıları olmalıyız. Parti başkanları otursunlar oturdukları yerde” diye açıklama yapıyor.
Diğer taraftan İP’in ağır toplarından Yavuz Ağıralioğlu, ortaklarını ağır şekilde topa tutuyor. Partilerine pusu kurulduğunu, terör gölgesi düşen yerde kendilerinin bulunamayacağını filan söylüyor.
İyi hoş, Yavuz abimiz böyle esiyor gürlüyor da ne yapacakları konusunda onların da kafası karışık.
İsimlerinin başına “TC” koyan, ulusalcılıkları ile ışıklar saçan kardeşlerimiz, Anayasa’daki “Türklük” kavramına elleyeceğini söyleyen Ali Babacan’a neden katlandıklarını bilmiyorlar meselâ.
Bağımsız, dünyayla barışık ve derinlikli bir dış politika hayâlleri kuran taban, küçük enişte hakkında ne düşündüğünden emin değil.
Etliye sütlüye karışmayan ve hangi konuda ne fikri olduğunu kimsenin bilmediği masanın en iri ama en uysal ortağı Gültekin Uysal’ın bugüne kadar ne yaptığını ve bundan sonra ne yapacağını sanırım kimse merak da etmiyor.
Deneyip doğrulamışlığım yok ama balık baştan kokarmış, söyleyenlerin yalancısıyım. Bu dağınıklığın, bu kafa karışıklığının müsebbibi masanın “kazanamayacak” adayı Kemal abimiz olsa gerektir.
Kemal abimiz öyle bir pozisyonda ki aynı zamanda hem lâik-seküler, hem muhafazakâr olmak zorunda.
Yetmez! Hem ulusalcı, hem özerklik yanlısı olması gerekiyor.
Hem vatansever, hem NATO’cu, hem Sağcı, hem Solcu, hem Ülkücü, hem Maocu, hem demokrat, hem despot, hem terörle mücadeleci, hem teröristin yanında, hem şahin, hem güvercin, hem forvet, hem kaleci…
Kolay iş değil doğrusu. Hepsini aynı anda olmaya çalışınca da hiçbiri olamıyor ve hepsinden biraz biraz olabiliyor Kemal abimiz hâliyle.
Kafa karışıklığı bu yüzden.
Kafa o kadar karışık ki, Kemal abimiz saz arkadaşları ile birlikte gittikleri deprem bölgesinde kendilerini “Cumhur İttifakı’nın liderleri” olarak takdim ediyor, iyi mi?
Allah’tan hemen yanında küçük enişte ile Ekremciğim var da sufle veriyor, Kemal abimize Millet İttifakı’nın adayı olduğunu hatırlatıyorlar.
Yoksa bu kafayla sandığa gittiğinde -oy kullanmayı başarabilirse tabiî- Cumhur İttifakı’na bile mührü basardı hesap uzmanı Kemal abimiz. Allah muhafaza.
Evet, kafalar karışık biraz ama enseyi karartmayalım, düzelir. Ortada bu kadar kafa olunca karışması da normal bir yerde.
Daha seçime elli gün var. Siyasette yirmi dört saat bile uzun bir süre. Lâkin Kemal abimiz ve tayfası için elli gün yeterli midir, emin değilim. Bekleyip görelim. Biraz kendi hâllerine bırakmakta fayda var.
Kalınız sağlıcakla efendim.