Kadınlar da camilerde namaz kılıyor

“Ölçü” ve “denge” gibi kriterler öncelikli olmak şartıyla, Kur’ân-ı Kerim’in hitabıyla “mümin kadınlar” ve “mümin erkekler” olarak insanı muhatap alıp imkânlar noktasında bu dengeyi mutlaka gözetmeliyiz.

“NAMAZ dinin direğidir” cümlesinin kuvvetli ifadesi, namaz ibadetinin önemini vurgulamamızda ve kavramamızda bir hayli etkilidir. “Direk” benzetmesi, konunun önemini anlatmak için oldukça sağlam, muhteviyatını izah etmek adına yetkin bir ifadedir.

Basit anlatımla direk, “taşıyan, ayakta tutan, yüksekte olanın konumunu sabitleyen” gibi anlamları karşılar. Bu istikametten cümleyi ele aldığımızda, insanın yaşam pratiklerini düzenleyen, eylem ve düşüncelerini dizayn eden -bu cümlenin özelinde- İslâm dini, insanın hayat seyrini doğru yöneten, insanı mahlûk olmaktan kul olma noktasına taşıyan inanç sisteminin en mühim ameli namazdır.

Müslümanın Vahyi kabulündeki hassasiyetini pratik hayata aktaran namaz ibadeti, İslâm adına alınacak yolun en belirleyici rotasıdır. Sosyal olarak insanın bir gününü vakitler üzerinden plânlayan namaz, zamanı doğru kullanmakta insana sağlam bir rehber, aynı zamanda yeme, içme ve uyku saatlerini belirlemekte de hayatın programına nitelikli bir katkı sunar.

İslâm, namaz ibadetinin cemaatle eda edilmesini tavsiye ettiği gibi, karşılığında misliyle ecir vaat etmiştir. Bu tavsiye üzerine cemaatle kılınan namaz, Efendimiz döneminde mabet olarak kullanılan küçük, minaresi ve minberi olmayan “mescit” şeklindeki ibadetgâhlarda eda edilirdi. İslâmiyet’in yayılmasıyla beraber genişleyen sınırlar ve mimarinin farklı kültürlerden etkilenmesiyle mescitlerin yerini daha kapsamlı inşâ edilen camiler aldı.

Kubbeleri, minareleri, şerefe ve mihraplarıyla İslâm mimarisinin emsâlsiz örneklerinin hayata geçirildiği eserler verildi. Ahşap, taş ve çini işçiliğinin ön plâna çıktığı görkemli yapılar günümüzde dahi mimarileriyle zamana yoldaşlık yapmaktalar. İstanbul’da Sultan Ahmed, Edirne’de Selimiye, Erzurum’da Alaaddin Bey, Bursa’da Ulu Cami, biçimsel özellikleri ve teknikleriyle en güzel örneklerini bizlere sunmaktadır.

Zamanın ilerlemesiyle birtakım yapısal değişikliklere uğrayan camilerde en mühim konu ise kadınlara ayrılan bölümlerin niteliğidir. Ne yazık ki bu bölümler camilerin ana gövdelerinden çoğunlukla ayrı tutularak belirlenmiştir. Genellikle girişlerin sağ veya sol kısmından merdivenle üst katta ayrılan kadınlar bölümü, birçok camide depolama alanları ya da perdelerle ana binadan koparılan alanlar olarak namaz ibadetinin eda edilmesi için yeterli görülmüştür. Caminin manevî atmosferinden bağımsız ve kadını tecrit eden bu uygulama, Türkiye’deki 85 bin caminin neredeyse ortak paydası gibi işler.

Oysa Peygamber Efendimiz zamanında cemaatle kılınan namazlarda ön saflarda erkekler, onların arkasında varsa çocuklar, son safta ise kadınlar namazlarını kılarmış. Zaman içerisinde bu hiyerarşiden kadın uzaklaştırıldığı gibi, onlara tahsis edilen alanlar ihtiyaçlara cevap verecek nitelikte olmayıp, özellikle hijyen hususundaki ihmâller çok ciddî bir şekilde ele alınarak çözüm üretmek adına değerlendirilmelidir.

Peygamber Efendimizin, “Geceleyin mescide gidip ibadet etmek için kadınlarınız sizden izin istediklerinde kendilerine izin verin”[i] hadîsi, kadının ibadetgâhlardaki varlığını kabul ve uygulamaya yönelik tavsiye cümlesidir. Çünkü gelişen dünyada kadının sosyal hayata iştirakiyle beraber dışarıda geçirdiği vakitler sıklaşınca namaz kılmak için camilere duyulan ihtiyaç giderek arttı.

Bu talep karşısında camilerde ibadet için tahsis edilen alanlar çoğunlukla karanlık, rutubetli ve izbe kısımlar olarak belirlendi ne yazık ki.

Geçtiğimiz günlerde vakit namazını eda etmek için gittiğim camide kadınlara ayrılan bölümün kilitli olduğunu gördüm. Görevli beyefendiden kapıyı açmasını rica ettiğimde, bana yan tarafta ufak bir bölme olduğunu, üst katı bir daha açtırmamamı söyleyerek avlu içerisindeki -en fazla üç metrekare olan- bölüme yönlendirdi. Kapısını açtığım ufak odacığın karşı duvarında bir kapı, kapının yanında da bir klozet olduğunu görünce dehşete kapıldım. Orada namazımı kılamayacağımı, üst katta kadınlara ayrılmış kısmı açması gerektiğini söyleyince, zoraki bir hareketlenmeyle bu talebimi yerine getirdi. Sandalyelerin ve kullanılmayan malzemelerin istiflendiği bu alan, ibadet için bize uygun görülen tek alandı maalesef. 

İslâm dini temizliğe, estetiğe ve insanın en iyi şartlarda kulluk vazifelerini yerine getirmesine özellikle önem verir. Müslümanın ifrat ve tefritten mümkün mertebede uzak durarak hayatına istikamet tayin etmesi, İslâm’ın, geneli kapsayan ve itidâl ekseninde pratize edilen bir din olduğunun hayata aktarılmış hâlidir. Bu tespit, Müslümanın dünya hayatındaki nimetlerden zamanın şartlarına göre en iyi şekilde istifade etmesine bir mâni teşkil etmez elbette. “Ölçü” ve “denge” gibi kriterler öncelikli olmak şartıyla, Kur’ân-ı Kerim’in hitabıyla “mümin kadınlar” ve “mümin erkekler” olarak insanı muhatap alıp imkânlar noktasında bu dengeyi mutlaka gözetmeliyiz.

 



1-Buharî Ezan 162