Kadının erkeğe aşkı: Züleyha

Erkek aşkı, ulaştığında biter. Ama kadının aşkı bitmez. Bütün halk masallarında anlatılan aşklar erkek eksenlidir ve hasretle sonuçlanır. Çünkü erkeğin yaşadığı aşkın kavuşmayla birlikte biteceği bilinen bir gerçektir. Erkek aşkının tedavisi, sevdiğine kavuşmaktır. Ve erkeğin sevdiğine kavuştuğunda hem o ateşli arzusu söner, hem de zaman içerisinde küllenir.

GÜZELLİK, cazibe ve ilgi odağı kadın olduğundan, aşkların büyük çoğunluğunda kadın “sevilen/nesne”, erkekse “seven/özne”dir. Mecnun Leyla’ya, Ferhat Şirin’e, Kerem Aslı’ya âşıktır. Aşk hikâyeleri içinde bir tek Züleyha Yusuf’a âşıktır. Ve bütün bu aşk hikâyeleri içinde yalnız Yusuf ve Züleyha hikâyesi kutsal kitap menşelidir, zira diğer aşk hikâyeleri birer halk masalıdır.

Aşkın bahsedildiği yerde erkeğin kadına olan aşkı anlatılır ve bunun kadar olağan bir şey yoktur. Aşk fizik veya metafizik boyutuyla irdelendiğinde, erkeğin kadına aşkı kaçınılmazdır. Gerek Tevrat, gerekse Kur’an-ı Kerim’de anlatılan Yusuf kıssasında, kadının erkeğe olan aşkı üzerinde durulur ve Züleyha’nın Yusuf’a olan aşkı tasvir edilir. İlahî kaynaklı olan bu aşk, çok yönlü okumalara açık bir hikâyedir. Kadının erkeğe olan aşkından yasak aşka, olgun kadının genç erkeğe düşkünlüğünden nefis terbiyesine, fizikî boyuttan metafizik boyuta kadar birçok unsurları içinde barındırmaktadır.

Aşk ile güzellik ilişkisi, aşk ile cinsellik arasındaki bağ ve daha bir sürü konuyu Yusuf kıssasında bulmak mümkündür. Birçok şairin gönderme yaptığı, hatta bu kıssadan hareketle divan veya mesnevi yazdığı bilinmektedir. Dolayısıyla sanatsal açıdan da bu hikâye oldukça önemlidir. Züleyha’nın (kadının) aşkının psikolojik ve dinî boyutları ise ayrıca üzerinde durulmaya değer bir konudur. Bir defa yasak bir aşk şehevî bir boyut kazanıyor ve daha sonra yakın olanlar birbirine uzaklaşınca hem erkek, hem de kadın kemale eriyor ve aşk metafizik boyut kazanıyor.

“Kıssaların en güzeli”

Kadının erkeğe olan aşkının anlatıldığı bu hikâye, Kur’an’da “kıssaların en güzeli” olarak tanımlanır. Hikâyeye göre Hz. Yakup’un iki eşinden on iki çocuğu vardır. İkinci eşinden çocuklarının adı Yusuf ve Bünyamin’dir. Yakup bu çocukları içinde en çok Yusuf’u sever. Zira Yusuf hem güzel ahlakı, hem de güzelliğiyle babasının gözdesidir. Yusuf’un üvey kardeşleri onu kıskanırlar. Bir gün rüyasında on bir tane yıldızın kendisine secde ettiğini gören Yusuf, bu rüyayı babasına anlatır. Babası, rüyasını kimseye anlatmamasını, çünkü bu rüyanın bir peygamberlik nişanı olduğunu söyler. Kardeşleri bu rüyadan haberdar olur ve Yakup Peygamber’in Yusuf’a olan düşkünlüğünden dolayı onu kıskanırlar.

Bir gün ava çıkarken Yusuf’u da yanlarında götürmek isteyen üvey kardeşlerin amacı Yusuf’u öldürmektir. Hz. Yakup ise güçlü bir sezgiyle Yusuf’a zarar vereceklerini hisseder ve onlara “Korkarım Yusuf’u kurt kapar” diyerek onu götürmelerine engel olmak ister. Kardeşleri diretince Yakup Peygamber bir şey yapamaz ve Yusuf’un, kardeşleriyle birlikte ava çıkmasına razı olur.  Yusuf, kardeşleriyle birlikte ava çıkar; ıssız bir yere geldiklerinde kardeşler, “Onu öldürelim” diye anlaşırlar. Aralarında biri “Hayır, olmaz” diye karşı çıkar, “Onu kuyuya atalım, gömleğini de avladığımız bir ceylanın kanına boyayarak babamıza götürelim ve ‘Yusuf’u kurt kaptı’ diyelim. Böylece hem babamız bize bir kötülük yapamaz, hem de ona bir şans vermiş oluruz. Çünkü Yusuf ne de olsa kardeşimiz bizim” der.

Aralarında tartışır ve Yusuf’u kuyuya atmaya karar verirler, babalarına da “Kurt kaptı” derler. Yusuf kuyuda uzun süre kalır, o sırada oradan geçen bir kervancı, dinlenmek için kuyu başında durduğunda Yusuf’u görüp kuyudan çıkarır ve Mısır’a götürüp köle diye satar. Yusuf’u Mısır melikinin sarayında önemli bir görevde bulunan Potifar alıp eşine hediye eder.

Yusuf, güzellikte emsali bulunmayan bir çocuktur. Melikin eşi Züleyha, Yusuf’u görür görmez gönlünü kaptırır. Zira Züleyha, Yusuf’u henüz saraya köle olarak satılmadan önce rüyasında görmüştür. Yusuf’un güzelliği Züleyha’yı adeta çarpar. Bütün aşk hikâyelerinde güzel olan kadındır, ama bu hikâyede güzellik vurgusu erkek üzerinden yapılır. Ayrıca kaynaklar Züleyha’nın güzelliği üzerinde de dururlar.

Züleyha’nın gözünden Yusuf’un güzelliği kitaplarda şöyle anlatılır: “Laleyi andıran kan saçan gözleri, uyku zamanı geldiğinde yumuldu. Züleyha kasrında, nergisin gülşende uyuduğu gibi uzanıp uyurdu. Züleyha’nın rüyasına sevgilisinin girerek yüzünü seyretmesi müyesser oldu. Hazin sesle yalvarmaya başladı: ‘Ey hasta gönlümün çare bulucusu, gam gecesinde parlak şimşek gibi bazı gözüken, bazı gizlenen! Gönül senin zülfünün esiri oldu ve ben fakirin aklını dağıttın. Konca yerinde dursun, yüksek selvi de övünmesin; Tanrı seni onlardan yüksek yaratmış. Senin gibi bir emire kul olmak, benim gibi yoksullar için bir mutluluktur. Ey gönlümü alan cefacı yar, gel ve senin yüzünden biçare olanı hasta ve çaresiz koyma! Sarayım bir hüzün kulübesine, vücudum viran bir eve benzedi. Gönül evi yıkıldı, viran kaldı; can bülbülünün yuvası bozuldu. Bulutlar bana acıdıklarından yaş dökerler, denizler acır ve dağ taş da ağlar. Ey temiz mücevher! Madenin neden olduğu bilinmez. Ve ey feleklerin güneşi! Nereden geldiğin de belli değil!”[i]

Züleyha evli bir kadındır, hem de bir melik karısı… Onun bir köleye (Yusuf) âşık olması ve bu köle yüzünden dillere düşmesi çevre tarafından kınanır. Çünkü Züleyha, soylu bir saray kadınıdır. Güzelliği ve bulunduğu konum itibariyle ilgi ve cazibe odağıdır. Güzelliği dillere destandır. Kitaplar onun güzelliğini ise şöyle tasvir ederler: “Mağrip ülkesinde bir şah vardı. Onun buyruğuna memleket ve asker boyun eğerdi. Tanrı ona bir kız vermişti ki yüzü müşteri yıldızını yansıtan bir ayna gibiydi. Aşk cana sığmadığı gibi, onun da güzelliği anlatılamazdı. Öyle olduğu halde onun kitabından bir harf söyleyeyim, o güneşten bir zerre delmiş olayım: Boyu rahmet bağının servisi idi, yaprağıyla meyvesi de safa ile lezzetti. Lütuf suyuyla yapılmış olduğu için letafet ona değerli bir elbise olmuştu. Saçları akıl tuzağı idi, kokusu da miskten ayırt edilemezdi. İki zülfü iki karanlık geceydi ve onların ortası gece içinde gündüzü gösterirdi. Tanrı onun parlak alnını bir nur levhası kılmıştı, ay ondan güzellik dersi alırdı. Yüzü cennette bir örnek gibiydi ve gülleri de cins cinsti. Onun ağzı sözle anlatılamaz, çünkü o ağza söz sığmaz. Eğer kırmızı dudakları lütfederek gülse, dişleri gönül düğümünü çözerdi. O yasemin göğüslü, gün gibi doğunca ay eksikliğini anladı ve ona kul oldu…”[ii]

Güzellikte böylesine eşsiz olan Züleyha’nın Yusuf’a olan aşkı o denli güçlüdür ki, ona olan aşkı onu adeta divane etmiştir. Anlatıldığına göre Züleyha bu aşk yüzünden dillere düşer, ama hakkında yapılan ne dedikodulara, ne de kınamalara kulak asar. Çünkü aşk zor olanı, imkânsız olanı istemektir. Geleneksel değerlere başkaldırmaktır aşk… 

Varsa yoksa Yusuf diye inler; aşk gözünü kör etmiştir bir defa. Aşkın insana her şeyi yaptırabileceğinin en güzel örneği Züleyha’dır. Züleyha’daki kadınsı tutku ve aşk, onu Yusuf’a iftira atmaya kadar götürür. Bir rivayete göre Yusuf için her tarafı aynadan yedi katlı yedi oda yaptırır ve her katında onunla yatmak için her yolu dener. Her odada Yusuf onu reddeder. Yusuf reddettikçe Züleyha’nın arzusu daha da kabarır.

Ayette ise Züleyha’nın, kimsenin olmadığı bir vakitte Yusuf’u odasına çağırdığı ve efendisi bir hanım olarak onu ilişki kurmaya zorladığı anlatılır. Yusuf seçilmiş biridir, ama Züleyha’nın cazibesi karşısında bir anlık tereddüt geçirir. Ama bu sırada ilahî bir emirle korunur ve Züleyha’yı reddeder ve odadan çıkıp gitmek ister. Ancak Züleyha, onu arkasından çekip tutmaya kalkışır. Bu arada Yusuf’un üzerindeki gömlek arkadan yırtılır. Bu olay duyulunca Züleyha, Yusuf’un kendisini tacizde bulunduğunu söyler ve zindana atılmasına vesile olur. Ama içindeki aşk ateşi daha da alevlenir… 

Züleyha, aşkı yüzünden dillere düşer ama hakkında yapılan ne dedikodulara, ne de kınamalara kulak asar. Çünkü aşk zor olanı, imkânsız olanı istemektir. Geleneksel değerlere başkaldırmaktır aşk…

Kuyu, zindan, saray

Yusuf zindan yıllarını geçirirken, Züleyha çevresi tarafından tamamen dışlanır. Ancak Yusuf gibi güzel bir delikanlıya âşık olamayacak hiçbir kadının bulunmadığını göstermek için hakkında dedikodu yapan kadınları bir ziyafeti bahane ederek toplar. Her birinin tabağına birer bıçak ve elma koyar. Onlar elmalarını soyduğu sırada Yusuf’u içeri çağırır. Yusuf görünce kadınların kimi elini keser, kimi aybaşı olur, zira Yusuf, hiçbir kadının dayanamayacağı güzellikte bir erkektir.

Kadınlar bu olaydan sonra Züleyha’ya hak verirler. Daha sonra Züleyha, aşkı yüzünden saraydan kovulur, Yusuf ise sarayda önemli bir mevkie gelerek Mısır şehrinin ekonomisini –bir tür Maliye Bakanı olarak- idare eder. [iii]

Züleyha aşk ateşiyle yanar, pişer ve olgunlaşır. Yaptıklarına pişman olur. İlahî bir mucize olarak gençliği ve güzelliği kendisine yeniden bahşedilir. Kur’an-ı Kerim’de hikâyenin sonu anlatılmadığı halde, rivayetlere dayanılarak Yusuf ile Züleyha’nın evlendiği rivayet edilir.

Bu öykünün değişik anlatımları mevcuttur. Tasavvufta farklı, halk dilinde farklı, İlahî Kelam’da farklı anlatılır olay. Her birinde değişmeyen tek gerçekse kadının erkeğe olan aşkı üzerinde durulmasıdır. Şahsen Yusuf-Züleyha aşkının, bugüne kadar tanımlanamayan aşkı tanımlayabilecek bir imkânı içinde taşıdığını düşünüyorum. Özellikle ilahî mesajın, kadının erkeğe olan aşkı üzerinde durması önemli bir olgudur. Çünkü kadın aşkıdır gerçek olan.

Erkek aşkı, ulaştığında biter. Ama kadının aşkı bitmez. Bütün halk masallarında anlatılan aşklar erkek eksenlidir ve hasretle sonuçlanır. Çünkü erkeğin yaşadığı aşkın kavuşmayla birlikte biteceği bilinen bir gerçektir. Erkek aşkının tedavisi, sevdiğine kavuşmaktır. Ve erkeğin sevdiğine kavuştuğunda hem o ateşli arzusu söner, hem de zaman içerisinde küllenir.

Araplar, “Aşk derdinin tedavisi sevgiliyle çiftleşmedir” derler. Erkek ile kadın aşkının ayrıldığı nokta burada başlar. Çünkü kavuşmayla erkeğin aşkı biter, kadınınki ise daha da güç ve arzu kazanır. Bu yüzden kadının erkeğe olan aşkı daha gerçekçi ve daha ebedidir. İlahî mesajın tek aşk öyküsü olan Yusuf kıssası, kadının erkeğe olan aşkına yer vererek gerçek aşkın kadın aşkı olduğunu işaret etmiştir.



[i] Konur Ertop, Türk Edebiyatın Seks, sh.92,93

[ii] Konur Ertop, age.sh.91,92

[iii] Yusuf’un Züleyha’yı ret edip Maliye işine talip olması farklı okumalara açık bir konudur. Birincisi aşkı elinin tersiyle itip maliye(parayı)ye talip olması anlamlıdır. Birincisi burada Yahudi mantalitesinin paraya olan düşkünlüğü, ikincisi kadın aşkı uğruna sarayı terk ederken, erkek kadını terk edip sarayı tercih ediyor… Kadının iktidardan kaçışı söz konusu iken erkeğin iktidara talip olması anlamlıdır. Burada erkek ve kadın duygu ve zihniyetlerini ele veren birçok ipuçları vardır.  Aşk olgusu çerçevesinde değerlendirdiğimizde Yusuf’un zindana atılması, Züleyha’nın saraydan sürülmesi aşk ile acı/çile arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktadır. Bir diğer nokta, yazının sınırlı olması dolaysıyla üzerinde duramadığımız aşk ile rüya ilişkisi… Yusuf Züleyha hikâyesinde üç rüyadan bahsetmek mümkündür. Birincisi, Yusuf’un rüyasında on bir yıldızın kendine secde etmesini görmesi, ikincisi Züleyha’nın rüyasında Yusuf’u görerek âşık olması, üçüncüsü ise Yusuf’un zindanda rüyaları tabir etmesi… İlginçtir her üç rüya birebir gerçekleşmiştir. Zira birinci rüya gereği Yusuf’a peygamberlik verilmiş, ikinci rüya gereği Züleyha Yusuf’u görüp âşık olmuş ve üçüncü rüya gereği yedi yıl bereket ve bolluk, yedi kıtlık olmuştur. Züleyha’nın gördüğü rüya üzerinden aşk ile rüya ilişkisi anlatılabilir. Zira ilahi aşklarda hep rüya söz konusudur.