Kadın nerede kıymetli?

İslâm’da bir kadın çalışabilir. (Elbette işin ahlâkına ve kadının değerine ters düşmemesi koşuluyla!) İslâm’da bir kadın, evlenirken de, boşanırken de hürdür. İslâm’da bir kadının zevk ve taleplerinin eşi tarafından karşılanması gerekir. İslâm’da bir kadın örtünmeli, eşine saygı göstermeli ve İslâm’ın çizgilerine uymalıdır. Bu mu zor gelen?

NE çok yanlıştan doğrumuz var! Ne kadar kötülükten iyimiz ve kibirden sevgimiz… Ömrümün şu zaman dilimine geçiş sürecinde fark ettim ki, hep ayrılıktan vuslatlar, kibarlıktan yapılmış kabalıklar, ölüme benzeyen hayatlarla doluyuz.

Evet, ben de seviyorum ikinci, üçüncü, hattâ altı, yedi, sekizinci anlamları. Fakat bir şeyleri doğru ve net anlamı dışına taşırıyorsak, karşılığı "yakın anlamlı" olmalı, değil mi? Yani bir kavramın alt anlamı, onun karşıtı olabilir mi? Oluyor, maalesef!

O kadar çok şey var ki… Fakat bazen durum hakikaten içler acısı bir hâl alabiliyor. Meselâ bir doğruyu bir yanlışla tanımlamak, en sık karşılaştığımız vahametin başında geliyor. Daha kötüsünü söyleyeyim mi? Bir doğruyu bin yanlışa bulamak… İşte bu, bugün aile, sevgi, dostluk ve inanç sistemimiz üzerinde yıpratıcı etkisiyle şaha kalkmış durumda!

İçlerinden birini rafine edeceğim müsaadenizle…

Büyük ölçekli bir haritadan bakmak, birçok mevzuyu kabataslak izlemektense, bir mevzuyu detaylarıyla keşfetmek murâdındayım…

Kadın

Siyâsî, toplumsal, ailevî, beşerî, coğrafî, istatistiksel ve dinî anlamlarıyla ne çok gündem oluyor, değil mi? Kadının örtüneni de, açılanı da her gün bir haberin objesi… Bu bazen fikir sahiplerinin(!) eleştiri oklarıyla meydana gelirken, bazen de bir câninin sebep olduğu ölümler ve yaralanmalar olarak gözlerimizi kanatıyor.

Hiçbir itiraz umurumda olmadan şunu söyleyeceğim: Bir kadın açık, kapalı, muhafazakâr, zengin, fakir, süslü-sade her ne ise, her ne olursa olsun, yüreğinde bir anne şefkati muhakkak taşımaktadır. Bazen bir kadının giyim kuşamından, yaşam şeklinden ve daha nice doneden bir kanıya varmak isteyebilirsiniz, fakat bu varılan sonuç sıklıkla yanlış çıkar. Görünüşe bakar, aldanırsınız. İçi kocaman bir dünyadır, fark etmezsiniz.

Elbette kötüsü, kıymetsizi yok mudur? Vardır. İnsanın kötüsünde kadın-erkek ayrımı yok! İnsanın kötüsü zaman hırsızıdır, kalp katilidir.

Ben en çok da şuna üzülüyor ve dertleniyorum: Kadının dinimizde (İslâm) öyle kıymettar bir pozisyonu var ki, bunu yöresel alışkanlıklar ve dini kendi tatminine yontan bir kısım erkekler absorbe etmiş durumda. Birinin çıkıp da kadına bakışı aşağılık ya da değersiz göstermesi hiç önemli değil. O, onun acizliği olarak kalır.

Fakat bunu öyle profesyonel ve lâyıkıyla(!) yapmışlar ki, nerede kadını değersiz gösteren bir argüman varsa, hepsi İslâm dininin gerektirdikleri olarak kalmış akıllarda. Sonra başka arayışların derdi hâsıl olmuş kalplerde, pek çok "izm" ile bertaraf edilmeye çalışılmış bu kabul edilemez argümanlar. Ne yazık!

Söyledim, yine söylüyorum: Hiçbir düşünce ve izm, beni bu inancımdan bir milim oynatamaz!

Kadını İslâm’dan başka bir yüzeyde değerli kılmak nâmümkündür.

Ben demiyorum. Allah (cc) diyor. Ama benim buradaki kelâmımın ne olduğunu soracak olursanız, "Söylenmiş en mukaddes sözlerle Allah’ın kadına biçtiği kıymeti bir kez daha dile getirmek" diyebilirim.

Âyet ve hadîslerde kadın

"Allah’ın sizi birbirinizden üstün kıldığı şeyleri iç çekerek arzu etmeyin. Erkeklerin de kazandıklarından nasipleri var, kadınların da kazandıklarından nasipleri var. Allah’ın lütfundan isteyin; şüphesiz Allah her şeyi bilmektedir." (Nîsâ, 32)

Hemen girmeli şu "Kim üstün?" mevzuuna!

Nasıl bir ego ve kibirle kuşatılmışız ki bu sorunun cevabını yıllardır arıyoruz? Kimsenin üstün olmasına gerek yok. Bak, Allah (cc) âyetinde ne söylüyor? "Birbirinizden üstün kıldığım şeyler"… Buna hangi akıl itiraz edebilir?

Kadının kadına karşı da, erkeğe karşı da hem daha üstün olduğu, hem de daha pasif kaldığı kabiliyetler vardır. Bunun ne önemi olabilir? Erkeğin fiziksel gücüne karşı bir yarışa girmek, nasipsizlik olmuyor mu bu âyete göre? Ya da kadının "doğurganlık" mucizesiyle aşık atan bir erkeğin nasipsizliği?

En bilinen ve basit ayrımlarla örnek veriyorum. Yoksa erkek ve kadın arasında dengeyi kuran daha nice değişken vardır.

Bir test görmüştüm sosyal medyada. "Sandalye challange" olarak adlanırılıyor. Ve gerçekten bu öyle bir hareket ki, kadının fizyolojisi için oldukça basitken, erkeğe bir hayli zor geliyor.

Şimdi biri çıkıp da, bu veriden yararlanarak kadını üstün varlık diye nitelese, ne kadar komik olur.

Meselâ namaz kılarken de kadının ve erkeğin yaptığı farklı hareketler var. Neden? Çünkü Allah, namazın fiziksel bir etkisini de bizlere bahşediyor. Meselâ secdeye gittiğinizde diyaframa aldığınız nefes, pek çok hastalığı bertaraf ediyor. Fakat kadın ve erkek için diyaframa nefes alırkenki hareket yönelimi değişiyor. Çünkü yaratılışları farklı, bu kadar basit!

Daha bir yığın aklî ve delilli done sunabilirim ki, erkeğe ve kadına ayrı ayrıdır ama hepsi, erkeğin ve kadının hayrınadır.

"Anne, Cennet kapılarının ortasındadır." (İbn Hanbel, V, 198)

"Cennet, annelerin ayakları altındadır." (Nesâî, Cihad, 6)

Peygamber Efendimizin (sav) hadîs-i şeriflerinde yüceltilen kadın, dünyanın hiçbir sosyolog, psikolog, filozof ve benzeri idealist fikrinde var edilememiştir. Öyle eller üstüne koyar ki kadını, anlamı kaybetmişlere yeniden bir anlam verdiği gibi, erkeğe sürekli bir öğüt hâlindedir.

Cennet'in bir yaratılmışın ayakları altında olması ne demek? Allah’ın izniyle konuşan değil midir Peygamberler? Öyleyse bu hadîsle birlikte Allah, Cennet'ine ortak ettiği kadın ve anne kavramını nasıl bir kıymete eriştirmiş oluyor? Bir erkek, bu iman ve ihlâsla yetiştiği takdirde hiçbir anneye ya da anne adayına kötü davranışta bulunabilir mi?

Burada da şu gerçeklik geliyor akıllara: "Dindarım" diyen ve İslâm’ı savunan bir zihniyet, aynı zamanda kadına zulmeden bir kişilik sergileyebiliyor!

Evet, ne yazık ki...

Bunu İslâm’a yükleyen akıl nasıl bir iflâsta öyleyse? Bu adam, İslâm’ı bilse, bırakın kadını, bir cana kıymanın nasıl bir yıkım olduğunu da bilirdi. Ne diyordu âyette? "Kim bir kimseyi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir can kurtarırsa, bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur." (Mâide, 32)

Şimdi bu ayeti inkâr edercesine kadını öldüren adam, hangi dinin mensubudur? Kendisi "Müslümanım" diyormuş! Bu, onun bir katil ve câni olmasının yanında, bir yalancı olduğunu da gösterir. "Peki İslâm, bu adamın katil olmasını nasıl engelleyemedi?" diye mi soruyorsunuz? Çünkü bu adam, Allah’ın emirlerine itaat edecek kadar dinini bilmiyor ve sevmiyordu. Bu hazînelerle yetişmemişti belki de… Ya da sadece Müslüman bir coğrafyada olduğundan, "Müslümanım" demek zorunda hissediyordu. Milyonlarca sebep sunabilir, hepsini tartışabiliriz. Fakat bu adamın câniliğinin İslâm’daki bir eksiklikten (hâşâ) kaynaklandığını söylemek, din düşmanlığı dışında hiçbir gerçeklik sunmaz.

Erkek, ailenin reisi mi?

Evet, erkek, ailenin reisidir! İslâm bunu söylüyor. Peki, reis demek ne demektir? "O evi korumakla, geçimini sağlamakla, kadının ve çocukların ihtiyaçlarını görmekle yükümlü" demektir. Bu yükümlülük bazı karar haklarını da erkeğe verir mi? Elbette verir. Sorumluluk, karar almaktan geçer. Siz erkeği pasifleştirdiğiniz bir ailede, o erkeğin tabiatında var olan koruma, kollama ve geçim sağlama gibi melekeleri de en aza indirgemiş olursunuz.

Bunu modern(!) bir kadının hayatından ele alalım: Erkeğe evi yönetme hakkı tanımıyor. Erkek de bu şiarla büyüdüğünden, buna uyum sağlıyor. Sonra ne oluyor? Başına buyruk çocuklar, kendini yalnız ve korunmasız hisseden kadınlar… Boşanmalar, ayrılmalar, kronik mutsuzluklar…

İstediğin kadar itiraz et! Kadın, yaratılışındaki naiflik ve nezâket sebebiyle bir güce ihtiyaç duyar. Bu, kendisinin acizliğinden değildir. Bu, yartdılışındaki sevilme ve değerli kılınma arzusundandır. Sonra biri çıkıp diyor ki, "Kadın korunmaya muhtaç değil, kadın değerlidir". Arkadaşım, bu cümle baştan sona garâbet!

Kadının değerli olduğunu iddia ediyor, onun bir güce ve korunmaya ihtiyacı olmadığını söylüyor, daha bir cümle içinde kendinle çelişiyorsun.

Ne korunur? Kıymetli şeyler, değil mi?

Bir çuval kömür alır, evin önüne yığarsınız. Arada bir göz atsanız da, başına bir nöbetçi dikmez, gerekirse tahtadan bir odunluğa sırf ıslanmasın, zâyi olmasın diye koyarsınız. Ama geceleri uykunuz kaçmaz "Ya bir şey olursa?" diye… Nokta kadar bir mücevheriniz olsa, kömüre davrandığınız gibi davranabilir misiniz? Ortalık yere koyar mısınız? Koruma içgüdünüz olmaz mı?

Bu böyledir! Kıymeti arttıkça bir şeyin, korunması, üzerine düşülmesi, saklanması ve örtülmesi gerekir. Öyle çok göze ve ele gelecek yerlerde kıymetli şeyler bulunmaz. Sırf bu mantık sürecinde bile kadının değeri beyan edilmiş olmuyor mu?

Erkeğin kadına karşı görevleri

Bir kadın çalışabilir elbette. Fakat bir kadına çalışmak farz olsaydı, bunu nasıl algılardınız? İslâm kadına "Çalış, para kazan, erkeğe bak" deseydi, nasıl bir İslâm bakışınız olurdu?

Ama İslâm erkeğe "Çalış, kadına bak" dediğinde, bu gocunma niye? Kadına "Çalışma!" diyen bir dinimiz olsaydı, Hazreti Hatîce tüccar olmazdı. Bu, öylesine bir bilgi değil! Peygamber Efendimizin (sav) ve Ailesinin her bir yaşamsal hareketi, ümmete örnek olsun diyedir. "Bunu yapabilirsiniz" demektir.

Eğer çalışan kadın İslâm’da hor görülseydi, Hazreti Hatîce’nin ahlâkı ve dürüstlüğü Allah (cc) ve Peygamber (sav) tarafından böyle aksettirilir miydi?

Fakat bir önceki soruya dönmeli: Kadın erkeğe bakmakla yükümlü tutulsaydı, "Biz değersiz miyiz? Neden biz onlara bakıyoruz? Onlar bize baksın!" diye çeşitli akımlar ve izm’ler peydah edilirdi. Hâlbuki erkek, kadına bakmakla yükümlü. Fakat yine buna karşı akımlar ve izm’ler mevcût. Yani mesele burada kadını yüceltmek falan değil, mesele sadece İslâm’a karşı çıkmak!

İslâm’da bir erkeğin eşini memnun etmek hususunda ne kadar sorumluluğu var, biliyor musunuz? Meselâ yaşıtları ve çevresi gibi giyinmek kadının hakkıyken, bunu kadına sağlamak, erkeğin sorumluluğu. Çocuklarına bakmak zorunda olmayan kadınken, erkek bütün geleceklerini düşünmek zorunda! Size kim İslâm’da kadını böyle zıt ve mesnetsiz anlattı bilemiyorum, ama kadın, İslâm’da tam bir mücevher!

İslâm’a uygun yaşamayan hiçbir erkek, hiçbir kadını mutlu ve huzurlu kılamaz.

Modernist(!) ve feminist bakış açısında birkaç veri sürekli dile gelir, meclislerde konuşulur. Erkeğin kadına hükmetmesine yol açan âyetler ve hadîsler dile getirilir. Bunların bir kısmı yanlış anlaşılmış, bir kısmı anlaşılmamıştır.

Yönetmek ve idare etmek kavramları, üstün olanın aşağılık olanı yönlendirdiği bir olguyla karşılanamaz. Meselâ siyasette bile yönetmek, hizmet etmektir. Fakat bir yönetici çıkar da hizmet edecek yerde halkı hüsrana uğratan şeyler yapar, fakat bu yaptığı işin ve mâkâmın değerini değil, kendi insanî değerini küçültür.

Bu arada erkekler, kadınları yönetemez. Kocalar, eşlerine müdâhil olabilir. Buradaki ayrım da kaçırılıyor. Kocaya verilen salâhiyet sanki erkek cinsine verilmiş gibi lânse ediliyor. Öyle yoldan geçen bir adam, istediği her kadını yönetir, yönlendirir gibi bir anlam taşımıyor. Ona o hakkı veren, kadındır.

İslâm’da bir kadın, zorla evlendirilemez.

İslâm’da bir kadın hiçbir işi yapmaya zorlanamaz.

İslâm’da bir kadın evini temizlemek, süpürmek, yemek yapmak zorunda bile değildir. (Gerekirse erkek, bir yardımcı tutmakla yükümlüdür.)

İslâm’da bir kadın çalışabilir. (Elbette işin ahlâkına ve kadının değerine ters düşmemesi koşuluyla!)

İslâm’da bir kadın, evlenirken de, boşanırken de hürdür.

İslâm’da bir kadının zevk ve taleplerinin eşi tarafından karşılanması gerekir.

İslâm’da bir kadın örtünmeli, eşine saygı göstermeli ve İslâm’ın çizgilerine uymalıdır. Bu mu zor gelen? Şartsız, koşulsuz ve emeksiz bir kıymet mi görmek istiyorsunuz yoksa? İşte dünya böyle bir yer değil, onu söyleyeyim de!

İnsan belli sınırlarda insan kalabilmekle yükümlü yaratılmıştır. Erkeğin de, kadının da görevleri, farklı kabiliyetleri, vasıfları ve talepleri vardır. Her iki cinsin de önce Allah’a, sonra birbirine ve tüm insanlığa karşı görevleri vardır.

Fakat İslâm insanı şerefli bulur, o insanlığa, "Kadına değer ver, onu mutlu et" diye öğütler. Daha onlarca âyet ve hadîsle bu iddiamı destekleyebilirim. Eğer niyetiniz İslâm’a karşı çıkmak değil de İslâm’daki kadını anlamaksa, "Âyet ve hadîslere bir göz atın!" derim.