Kadın ne(değil)dir?

Parfüm reklâmlarından çamaşır/bulaşık makinesi reklâmlarına, araba reklâmlarından erkek kozmetik ürünü reklâmlarına, yemek firmalarının reklâmlarından pencere reklâmlarına, hâsılı aklımıza gelen gelmeyen bütün ürünlerin reklâmlarında “kadın” figürü yer alıyor. Neden?

KADIN haklarının ehemmiyetini her fırsatta vurgulayan global firmalar, reklâmlarında kadınları bir meta olarak kullanmaktan çekinmezler. Her fırsatta kadın hakları savunucusu (!) olan kimseler, kadının ezildiği yahut şeytan gibi gösterildiği yapımlarda oynamaktan çekinmezler. Alıcısının kadın olmadığı ürünler, yine kadınların oynadığı reklâmlarla piyasaya sunulur.

Hiç düşündük mü, günümüzde televizyon reklâmlarının yüzde 99’unda kadınlar “ana meta” olarak niçin kullanılıyor?

Parfüm reklâmlarından çamaşır/bulaşık makinesi reklâmlarına, araba reklâmlarından erkek kozmetik ürünü reklâmlarına, yemek firmalarının reklâmlarından pencere reklâmlarına, hâsılı aklımıza gelen gelmeyen bütün ürünlerin reklâmlarında “kadın” figürü yer alıyor. Neden?

Belki ağır bir cümle olacak… Ama… Pazarlanan nedir? Piyasaya tanıtımı yapılan ürün mü, yoksa ürünü sunan kadın mı?

Kadının yeri, kadının önemi nedir? Bu, çokça sorulan ve sıkça tartışılan bir husus oldu. Bence hepsinden önce şu sorulmalı: Kadın ne değildir?

Bunun cevabı çok açık: Kadın meta değildir. Sadece televizyonlarda da değil, televizyondan katbekat tehlikeli sosyal mecrada ürün tanıtımlarını yapıp kendi hayatlarından kesitler sunanlar da yine büyük bir oranla kadınlar…

Mahrem nedir? Mahremiyet denilen bir şey kalmış mıdır? Açık, kapalı ayrımı yapmaksızın söylüyorum; zira artık insanlar sosyal medya fenomeni (ünlüsü) olma adına kendi yaşamlarını paylaşmaktan, en mahremleri olan evlerini yayınlamaktan dahi hayâ etmiyorlar. Yaşadıkları evin tüm odalarını kendi elleriyle herkesin gözleri önüne seriyor, hiç tanımadıkları, niyetlerini bilmedikleri insanları evlerinde misafir etmiş oluyorlar. Günümüz koşullarında “misafirperverlik” kavramı da değişti bu sayede(!)…

En yanlış bulduğum hususlardan biri, kadınları umarsızca eleştirmeyi kendilerine hak gören erkekler… Özellikle kendilerini “dindar” olarak tanımlayan erkeklerin bunu yapması daha da rahatsız edici! Her fırsatta kadınlara, “Bu ne biçim giyinmek, utanın!” türevlerinde yorumlar yapmaktan çekinmeyen ve kendi mahremi olmayan kişiler hakkında söz söyleme gafletine düşen erkekler… Önce aynada kendilerine bakmalarının daha yararlı olacağını düşünüyorum.

İnsan; kadın-erkek fark etmeksizin, evvelâ kendini düzeltmeli, kendinin eleştirmeni olmalı. Filhakika, kadınları ille de birileri eleştirecekse, bu yine hemcinsleri olan kadınlar olmalı. Bu minvâlde, kadınların yaptığı en büyük hatâ, “moda” putuna inanmak ve bu putun yılmaz savunucusu olmak… Erkekler nasıl ki futbol ile uyuşturuyorlarsa, kadınlar da en hassas noktalarından, görünüşlerinden vuruluyorlar. Zira kadınlar; fıtraten daha detaycı, daha naif ve güzellik kaygısı barındıran canlılar. “Moda” denilen put ile köleleştiriliyorlar ve bu sayede kadınların düşünme yetileri başka yöne kanalize edilerek etkisiz hâle getiriliyor. Bu hâldeki kadın ne ile çarpılırsa çarpılsın, sonuç “0” (sıfır) oluyor. Bu da gelecek nesilleri etkisiz ve düşünmekten yoksun, efendisine (moda) bağımlı yaşar hâle getiriyor.

Kadın; toplumu yetiştiren ve oluşturan en temel kurum olan ailenin yapıtaşı. Nesilleri yetiştiren, “anne” olan kadındır. Ve eğer kadın çökerse, toplum da çöker. Bu yüzden kadınları amaçsız “şeyler” uğruna amaçsız şeylerin peşinden koşturuyorlar. Eğer kadın bilinçlenirse, toplum da bilinçlenir. Toplum bilinçlenirse, piyasaya ürün sunanların işleri eskisi gibi olmaz, olamaz.

“Kadın nedir?” diye tekraren sorulacak olursa… Kadın, evvelâ insandır! Ne kadar güzel söylemiş Neşet Ertaş: “Kadın insandır; biz insanoğlu...”

Tek cümleye her şeyi sığdırmış Üstad, bize de bu sözün üstüne söz söylemek düşmez…