ANADOLU’muz, binlerce
yıldır medeniyetler doğuran bereketli yurdumuz. Bu topraklarda doğduk, büyüdük,
doyduk...
Dünyada
olduğu gibi Anadolu’da da tarihin erken dönemlerinden bugüne değin tarım
faaliyetleri yapılmaktadır. Geçmiş uygarlıklarda insanlar coğrafî şartlara
uygun yaşamışlar ve geçim kaynaklarını o şartlara uygun olarak
belirlemişlerdir. İklim ve hava koşullarına bağlı tarım politikaları izlenmiştir.
Eski Çağ’da Anadolu’da yaşamış Hititler, Frigler, Urartu ve Lidya
medeniyetlerinde tarımcılık ve tarım faaliyetleri, ekonomik faaliyetlerin
başında ilk sırayı almıştır. Bu medeniyetler farklı bölgelerde vücut bulmuş ve
farklı ürün yetiştirmişlerdir. Bu dönemde yetiştirilen tarım ürünleri de
günümüz Anadolu’sunda yetiştirilenler veya tarımı yapılanlar ile benzerlik
içerisindedir. Günümüzde olduğu gibi sözünü ettiğimiz medeniyetler için de tahıl,
en önemli besin maddesi olmuştur.
Hititler
ve tarım
Kızılırmak
yayının çevrelediği bölgede yaşamış olan Hititlerin geçim kaynağı tarım ve
hayvancılıktır. Halkın büyük bir bölümü kırsal alanda, çiftliklerde ya da küçük
köylerde yaşamıştır. En büyük toprak sahibi kral ve kraliçe olduğundan, tarım
alanları kral adına işlenmiştir.
Kral,
istediğinde vatandaşlarına arazi bağışlayabilirdi. Aynı zamanda özel mülkiyet
hakkı da mevcuttu. Toprak sahibi olanlar kendi toprağını işler ve devlete tarım
ürünleri veya işgücü şeklinde vergi ödemekle yükümlülerdi.
Başlıca
ziraat aleti “saban” idi. Bir sabanın çalınması oldukça büyük bir suç sayılıyor
ve ölümle cezalandırılıyordu. Ölüm cezası, bir de ekilmiş bir tarlaya yeniden
tohum atan kimselere uygulanmaktaydı.
Hititlerde
tarım buğday, arpa, sebze-meyve ve zeytinyağı üretimini; hayvancılık ise koyun,
keçi, sığır ve domuz yetiştiriciliğinin yanında süt ve peynir üretimini de kapsamaktadır.
Frigler
ve tarım
Frigler,
Kızılırmak yayının dış kısmından Afyonkarahisar’a kadar uzanan topraklarda
yaşamışlardır. Tarıma yaşam ve kalkınmanın temeli olduğu bilincinden hareketle
çok önem vermişler, hattâ tarımı koruma noktasında bu alanla ilgili suçlarda
ağır caydırıcı cezalar uygulamışlardır. Ayrıca tarımda imece usulünü en etkin
uygulayan millet olarak bilinmektedirler.
Bağcılık
anlamında ise Aşağı Sakarya ve Menderes ovalarında verimli bağlar yetiştirip
bağbozumu şenlikleri düzenledikleri bilinenler arasındadır.
Urartular
ve tarım
Doğu
Anadolu’da merkezi Van yakınlarındaki Tuşba olan Urartu uygarlığı, sulama
kanalları yaparak sulu tarım tekniğini uygulamıştır. Çünkü bulunduğu
coğrafyanın dağlık olması, iklim ve yetersiz su kaynağı nedeniyle kendine özgü
yöntemler geliştirmiştir. Bu sulama kanalarının günümüzde hâlâ kullanılabilir
durumda olduğu belirtilmektedir. Bunlardan biri de Kral Menua döneminde
yapılmış olan 51 kilometrelik Menua Pili’dir (Gamvan Kanalı).
Büyük
miktarlarda tahıl depolanması, geniş bir alana yayılmış sığır sürülerinin
varlığı ve bağcılık ile bahçeciliğin gelişmesi bu sulama projelerinin sayesinde
olmuştur. Yine Urartuların genişleme döneminde ele geçirilen bölgelerde kurulan
kalelerle birlikte inşâ edilen baraj, gölet ve sulama kanalları, yapılan
tarımın başarılı olmasına neden olmuştur.
Doğu
Anadolu’da ekilmemiş kurak topraklar sulu tarıma açılmış, kurulan üzüm bağları
ve meyve bahçeleriyle dirilişi yaşamıştır. Bu döneme ait arkeolojik araştırmalarda
birçok tahıl ve sebze türünün (buğday, arpa, darı, bezelye, fasulye, üzüm,
armut, kızılcık ağacı gibi) yetiştirildiği belirlenmiştir.
Lidyalılar
ve tarım
Lidya toprakları Ege kıyılarından başlayarak Gediz havzası ve Muğla bölgesine kadar olan verimli alanı kapsamaktadır. Akdeniz ikliminin hâkim olduğu tarıma çok elverişli arazilerde zeytin, incir ve üzüm başta olmak üzere kestane, ceviz, elma ve benzeri meyve ağaçlarının yanı sıra bugün oldukça değerli olan safran gibi birçok ürünün tarımı da yapılmıştır.
Yakın
geçmişte uygulanan tarımcılık ve tarım politikaları
Ekonomisi
toprak ve tarımsal üretime dayalı olan Osmanlı İmparatorluğu’nda halkın ve
ordunun ihtiyaçları ile devletin gelirleri tarımsal üretime bağlı
sürdürülmüştür. Tarım üretiminin büyük kısmını tahıl grubunun oluşturmasının
yanında bazı yörelerde pirinç, pamuk, baklagillerin üretiminin yanında
meyvecilik ve bağcılık yapılmıştır. Aynı zamanda tarımdan elde edilen ürünler
içerisinde meyve-sebze üretimi önemli yere sahiptir.
Meyve
grubunda en fazla üretimi yapılan üzüm ve cevizken, sebzeler içerisinde soğan
ve sarımsak öne çıkmıştır. Yine aynı dönemde badem, kayısı, erik, elma, armut,
dut, kiraz, nar, kestane, fındık, karpuz, kavun ve bezelye gibi ürünlerin
tarımının da yapıldığı bilinenler arasındadır.
Tımar
sistemi için “Osmanlı ekonomisinin temelidir” dersek yanlış olmaz. İlâveten bu
sistem, ülkemizdeki tarım faaliyetleri için gerekli ortamı sağlamış ve özellikle
ürüne sahip olma ve yüksek üretim için gerekli zemini hazırlamıştır. Devletin
en önemli gelir kaynağı olan tarımdan çeşitli isimler altında vergi alınmıştır.
Bunlardan öşür ve salariye tahıl tarımından kazanılan gelir vergisi, nüzül ve sürsat
vergileri ise ordunun sefer ihtiyacını karşılamak üzere alınan vergilerdir. Osmanlı’da
tahıl ihracatı yasaklanmış ve bölgeler arasında taşınması sıkı kayıt altına
alınarak sınırlandırılmıştır.
Tarımsal
ürünlerin üretildiği bölgelere civar yerleşim yerlerinin ihtiyaçlarını
karşılama zorunluluğu verilmiş, ürün fazlası ise büyük şehirlerin, bilhassa İstanbul’un
ve ordunun ihtiyacını temin için depolanmıştır. Ürünlerin nakliyesi, nakliye izni
olan tüccarlara verilmiş ve bunların faaliyetleri sıkı kontrol altına
alınmıştır.
Tarım
yapılan topraklar ise gelire göre dirlik, has, zeamet ve tımar olarak gruplara
ayrılmıştır: Has, 100 bin akçeden fazla geliri olan padişah ve vezirlere
tahsisi edilir ve mirasçılara verilmezdi. Zeamet, 20 ilâ 100 bin arasında
gelire sahip emir ve sancak beylerine tahsis edilen ve babadan evlâda kalabilen
topraktı. Gelir eğer 2 ilâ 20 bin akçe arasında ise, “tımar” adı verilen toprak
tahsis edilirdi. Bu genellikle sipahi beylerine verilir ve yine babadan erkek
evlâda geçebilirdi. Bu arazilerin gelirleri karşılığında belli sayılarda asker
teminininse dirlik sahiplerinden istenildiği kaynaklarda belirtilmiştir.
Osmanlı
döneminde farklı bir uygulama olarak, Kavalalı Mehmet Ali Paşa döneminde bazı
kurum ve kuruluşlara el konulmuş olması ve bunların tarıma elverişli olanlarının
çiftçilere dağıtılması dikkat çekmiştir. Pamuk üretimine önem verilmiş ve
çiftçiler ne ekecekleri konusunda serbest bırakılmış, fakat bunun yanında
korunması gereken ürüne de yüksek fiyat verilmiştir.
Osmanlı’nın
izlediği tarım politikası hakkında, üreticinin korunmasından ziyade “tüketicinin
gıda ürünlerini düşük fiyattan almasını sağlamak” yönünde olduğunu söylemek
mümkündür. Piyasaya yapılan müdahaleler tavan fiyat belirlenmesi veya narh
fiyatı uygulamasıdır. Bu politika ile amaçlananın ordunun ihtiyaçlarının
sağlanarak devletin gelir elde etmesi ve büyük şehirlerin gıda ihtiyacının
karşılanması olduğu kaynaklarda belirtilmiştir.
Büyük
Selçuklu Devleti’nin hüküm sürdüğü dönemde ise, tarım faaliyetleri Büyük
Selçuklu’nun bölgedeki hâkimiyeti boyunca devam etmiştir. Bu dönemde Horasan’da
gerçekleştirilen tarım faaliyetlerinde toprağın hem yönetimi, hem de sistematik
olarak işlenmesi anlamına gelen “İkta Sistemi” yürürlüğe girmiştir. Sultan
Melikşah zamanından itibaren uygulamaya konulmuş olan bu sistemde ikta
sahipleri, arazilerin kullanımından devlete karşı sorumlu olduklarından bu
arazilerde tarımın düzenli olarak eksiksiz yapılmasına itina göstermişlerdir. İkta
sistemi sayesinde devlet, maaş ödemeden büyük bir orduyu beslemiş, ikta sahipleri
ise kendilerinin ve askerlerinin sefer ihtiyaçlarını iktalarından temin
etmişlerdir.
Savaşta
yararlılık gösteren askerler de ikta verilerek ödüllendirilirdi. Devlet hizmetinde
mâkâm bakımından yükselenlere ikta verilir, ancak bu iktalar çocuklara miras
olarak kalamazdı.
Köylü
işleyebildiği toprağı kendi toprağı gibi işler, fakat toprağı satamaz, vakfedemez
veya hibe edemezdi. İşlediği topraktan elde ettiği ürünün bir kısmını kira
karşılığı olarak ikta sahibine verirdi. Bir müddet sonra siyâsî istikrarsızlık
ve iç çekişmeler nedeniyle sarsılan ikta sistemi, Moğol İstilâsı ile birlikte
ortadan kalktı.
Selçuklu
döneminde tarıma yönelik önemli bir diğer detay da şudur: İdareciler önceki
dönemlerde yapılmış olan sulama kanallarına sahip çıkmışlar, gerekli gördükleri
yerlerde ise yeni sulama kanalları inşâ etmişlerdi.
Selçuklu
İmparatorluğu’nun hâkimiyetindeki bölgede yetişen tarım ürünleri; tahıl, pamuk,
keten, çeşitli meyveler, ceviz, mantar, turunçgiller, şeker kamışı, nilüfer,
zambak, erguvan ağacı ve zirişk gibi ürünlerdi. Bunlardan erguvan ağacının
çiçeğinden yağ üretilmekteydi. Bu yağı banyo sonrası kullandıkları
bilinmektedir. Zirişk ise kaynaklarda hem reçel yapımında, hem de tıp alanında
kullandıkları kırmızı renkli ekşi tada sahip bir meyve olarak belirtilmiştir.
Selçuklu
döneminde tarım ve hayvancılık ürünlerinin ticareti dâhil her türlü ticarî faaliyete
önem verildiğinden, Horasan’daki ticaret yollarına, kervanların yollarını
kaybetmemeleri için işaret kuleleri inşâ edilmiştir. Elde edilen ürünler hem
yöre halkı tarafından tüketilmiş, hem de diğer bölgelere ihraç edilmiştir.
Dolayısıyla bölge ekonomisi için ciddî bir katma değer üretilmiştir.
Millî
mücadele sonrası kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde, savaş yıllarının ardından
ülkenin kalkınmasında tarım sektörünün gelişiminin oynadığı rol büyüktür. Savaşta
genç nüfus büyük oranda kaybedilmiş ve üretimden yoksun kalınmıştır. İşte
Türkiye bu sorunsaldan çıkabilmek adına tarımsal üretimi geliştirmeyi esas
almıştır. Hele nüfusun büyük oranda kırsal bölgede yaşıyor olması, tarımı
önemli kılmıştır. Cumhuriyet döneminde getirilen birçok yeniliğin içerisinde en
önemlilerden biri de vergi reformudur. Bu reformla birlikte aşar vergisi
kaldırılarak bu sektörde alınacak bütün vergiler parasal vergi şekline
dönüştürülmüştür. Bunun yanında tütün tarımı ve ticaretinin yeniden
düzenlenmesi, Ziraat Bankası’nın sermayesinin arttırılarak çiftçilerin daha
uygun ve daha fazla kredi ile desteklenmesi, tarımsal makinaların ithal edilmesi,
hayvan ıslahı ve sayısını arttıran önlemlerin devreye alınması da
gelişmelerdendir.
Bu
dönemde izlenen politikalarda üretimin katlanması hedeflenmiştir. Zaman zaman
çiftçilere toprak dağıtımı yapılmış ve miri arazi sistemi devre dışı
bırakılmıştır. 1940’lı yıllarda İkinci Dünya Savaşı’nın da olumsuz etkileri
nedeniyle tarımsal ürün fiyatları sürekli artmıştır. Bu dönemde fiyatlardaki
artış frenlenmeye çalışılmış ve 1945 yılında Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu
çıkarılarak toprağı bulunmayan çiftçilerin toprak sahibi olması sağlanmıştır. 1950’li
yıllara gelindiğinde kırsaldan kentlere nüfusun kaymaya başlaması neticesinde
toprak reformu beklenen etkiyi göstermemiştir.
1960’lı
yıllardan sonra ise 5 yıllık kalkınma plânları hazırlanarak tarımı destekleyici
politikalar benimsenmiştir. Kalkınma plânları tarımdaki üretim artışında azda
olsa olumlu etki göstermiş fakat uygulanan tarımsal politikalarla ulaşılmak
istenen hedefe gelinememiştir.
2000’li
yıllara gelindiğinde tarımsal politikalarda önemli değişikliklere gidilmiştir.
Bu politikaların en dikkat çekici olanları şöyle sıralanabilir: Uygulanmakta
olan mevcut destekleme politikalarından vazgeçilerek Dünya Bankası’nın
önerisiyle küçük üreticiyi hedef alan araziye dayalı Doğrudan Gelir Desteği
Sistemi’ne geçilmiştir. Hububat, tütün, şeker pancarı fiyatları dünya ile
uyumlu hâle getirilmiş ve zaman içinde destekleme alımları kaldırılmıştır. Hükûmetin
çiftçilere verdiği kredi sübvansiyonu kademeli olarak kaldırılmıştır. Türkiye
Sınai Kalkınma Bankası ve Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası yeniden
yapılandırılmıştır. Türkiye Zirai Donatım Kurumu, İstanbul Gübre Sanayi, Türkiye
Şeker Fabrikaları, Çaykur ve Tekel özelleştirilmiştir. Uluslararası Para Fonu
(IMF) ile yapılan anlaşmalar çerçevesinde alınan kararla çiftçilere verilen
ekonomik desteklere ciddî oranda sınırlama getirilmiştir.
Cumhuriyet’in
ilk yıllarında geleneksel yöntemlerle yapılan tarım, ilerleyen dönemlerde
devletin tarım politikalarında yapılan değişikliklerle daha farklı yöntemlerle genişlemiştir.
Bu farklı yöntemlerin uygulanmasıyla birlikte tarımda makineleşme de artmıştır.
Bunun yanında Türkiye’nin orta kuşakta yer alması ve dört mevsimi yaşaması nedeniyle
tarımsal çeşitlilik artmış ve geçmişten bugüne gittikçe artan ürün çeşitliliği
sağlanmıştır.
Bu
topraklarda, ekili alanlarda tahıl başta olmak üzere endüstri bitkileri,
baklagillerden tropik meyve-sebzeye varıncaya kadar birçok ürün yetiştirilmektedir.
Üstelik yetiştirmekle kalınmayıp ihracatı da yapılmaktadır.
Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar
Dergisi, Yıl; 2017, Sayı;17, sayfa 269-282/ Eski Anadolu’da Tarım Faaliyetleri /Pınar
Bülbül
https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/ders/tarim_cografyasi
Atatürk Üniversitesi Ziraat Fak. Dergisi
özel sayı, sayfa;9-22/ Türkiye’de Tarım Politikası/ Fahri Yavuz
31, Özel Sayı, 9-22, 2000
https://www.tuhis.org.tr/pdf/1415.pdf
https://turkishstudies.net/DergiTamDetay.aspx?ID=7014
https://www.acarindex.com/pdfler/acarindex-5a7baf37-9c2c.pdf