
GEÇMİŞTEN günümüze vakıflar,
gerek toplumsal yardımlaşma ve dayanışma kültürünün inşâsında, gerek ihtiyaç
sahiplerine maddî-manevî desteklerin ivedilikle ulaştırılmasında etkin roller
üstlenen kurumlar olarak dikkat çekiyor.
Özellikle
İslâmî bakış açısının da rehberliğinde, tarihimizde Osmanlı ve Selçuklu
dönemlerinde önemli bir konumu olan vakıfların temel olarak halkın
ihtiyaçlarının karşılanması noktasında ekonomik, sosyal ve kültürel pek çok
alanda aktif oldukları görülüyor. Vakıfların kadim medeniyetimizden bugüne birlik
ve beraberlik duygularının güçlendirilmesinden yoksullukla mücadeleye kadar
-birbirinden farklı görünse de özünde birbirine sıkı sıkıya bağlı- çeşitli dinamikleri
harekete geçirerek toplumsal hayatı derinden etkilediğini ifade etmek mümkün.
Öncelikle
kavramsal açıdan kısaca değinmek gerekirse, Arapça kökenli bir sözcük olarak
“durdurma, hareketten alıkoyma, hareketsiz bırakma” gibi anlamlar içeren “vakıf”
kavramının, ekonomik açıdan “kişisel çalışma ve gayretle elde edilen imkânların
ve mal varlığının gönül rızasıyla paylaşılmasını öngören hukukî bir sisteme”
karşılık geldiği söylenebilir.[i]
Tarihsel
süreçte incelendiğinde ise, vakıflar söz konusu anlamından ziyade, toplumsal
düzeyde bir yardımlaşma ve dayanışma hareketinin adı ve sembolü olarak dikkat
çekmektedirler. Bu noktada insana hizmet ve tüm insanlığın ortak mutluluğu
konusunda ortaya konulan gayretin vakıf düşüncesinin asıl çıkış noktasını
oluşturduğunun altını çizmek gerekiyor. Vakıf, medeniyet tarihimiz boyunca
birçok bireysel ve toplumsal faydanın ortaya çıkmasına ön ayak olmuş bir
sistem. Bu faydaların başlıcaları “yardımlaşma ve dayanışma duygularının
gelişimi, servetin toplumun varlıklı kesimlerinden daha az varlıklı kesimlerine
akışının sağlanması, toplumsal barış ve çeşitli kamusal hizmetlerin vakıf aracılığıyla
halka ulaştırılması” şeklinde sıralanabilir.
Vakıf
sisteminin toplumsal düzeyde kazanımları bağlamında ilk olarak yardımlaşma ve
dayanışma duygularının gelişiminde sahip olduğu rolden bahsetmek gerekiyor.
Yardımlaşma ve dayanışma duyguları, bir toplumu bir arada tutan, birlik ve
beraberlik olgusunu perçinleyen ve toplum olma bilincini ayakta tutan duygular
olarak öne çıkıyor. Bu nedenle, söz konusu duygunun toplum içerisinde taze
tutulması ve dahi beslenmesi oldukça önemli. Bu noktada vakıfların ihtiyaç
sahiplerine ulaşma, onların maddî-manevî sorunlarını dile getirme ve aynı
zamanda bir çözüme kavuşturma gibi faaliyetleriyle toplumsal duyarlılığı arttırarak
sosyal bağların zayıflamasını önlemede gösterdiği performans, önem arz ediyor.
İkinci
olarak, vakıflar ekonomik açıdan sağladığı faydalarla dikkate değer bir role
sahip. Bilindiği üzere gelir dağılımı adaletsizliği toplumsal açıdan maddî
olduğu kadar manevî sorunları da beraberinde getiren bir olgu. Toplumun belli
bir kesiminin refah içerisinde yaşamını sürdürürken belli bir kesimin açlık ve
yoksulluk sınırında hayatını idame ettirmesinin gerek sosyal refah ve sosyal
adalet, gerek ekonomik canlılık açısından sıkıntılar ortaya çıkardığı muhakkak.
Vakıf sistemi bu noktada, servetin, toplumun ekonomik açıdan alt tabakalarına
akışında bir köprü görevi görerek toplumsal dengelerin sürekli olarak tesisine
önemli bir destek sağlıyor.
Vakıf
sisteminin toplumsal açıdan ortaya koyduğu bir diğer fayda ise vakıfların
sınıfsal çatışmaların önüne geçilmesinde üstlendiği proaktif duruşla ortaya
çıkıyor. Vakıflar aracılığıyla aktarılan maddî-manevî destekler ihtiyaç sahibi
bireylerin imkân ve olanaklarının genişlemesine ve toplumsal anlamda bireyin
yalnız olmadığı duygusunun gelişimine zemin hazırlıyor. Bu sayede birey,
özellikle eğitim gibi desteklerle dezavantajlı olmaktan çıkarak toplumun üst
gelir düzeyinde yer alan grupları arasına dâhil olabilme imkânına
kavuşabiliyor.
Vakıflarla
ilgili olarak sayısız toplumsal faydalar arasında üzerinde durulması gereken
bir diğer husus ise, vakıfların tarihimiz boyunca insana hizmet noktasında
cami, hastane, köprü ve çeşme gibi kamusal nitelik taşıyan kurumların
yapılmasındaki etkin rolü. Özellikle Osmanlı döneminde sosyal hizmet tabanlı bu
ve benzeri birçok faaliyetin vakıflar aracılığıyla yürütüldüğünü ifade etmek
mümkün. Bu konuyla ilgili olarak bakıldığında, Osmanlı yönetim kademesi ve bu
kademede görev alan kişilerin yakınları tarafından “hayrat” olarak yapılmış
birçok yapı ve kurumun halkın hizmetine vakfedildiği ve bu yapı ve kurumların
bir kısmının günümüze kadar varlığını devam ettirdiği görülüyor. Bu bağlamda
Osmanlı döneminde kurulan vakıfların iki temel sınıflandırma çerçevesinde
hareket ettiği biliniyor. Bunlardan birincisi, “aynıyla intifa olunan” cami,
medrese, hastane, mektep gibi doğrudan kendisinden fayda sağlanan vakıflar;
ikincisi ise “aynıyla intifa olunmayan” birinci gruptaki vakıfların
devamlılığının sağlanmasında kaynak oluşturan bina, arazi, para gibi gelir
sağlama amacıyla kurulan vakıflardır[ii].
Bu
vakıflar Osmanlı medeniyeti içerisinde gerek sosyal adalet ve sosyal refah,
gerekse sosyal güvenlik bağlamında bir finansman kaynağı olarak eğitim, sağlık
ve kültür gibi alanlarda devletin sosyal işlevini yerine getirmesinde destek
veren kurumlar olarak yer alıyorlar[iii].
Diğer
taraftan tarihsel süreçte bireysel ve sosyal ihtiyaçlar çerçevesinde kurulan vakıfların
sayısı ve çeşitliliği bakımından yine Osmanlı döneminin öne çıktığı görülüyor. Aynı
zamanda bu dönemde bir vakıf kültürünün oluşması da dikkat çekiyor. Vakıf kültürünün
ortaya çıkışı ve devamında ise birçok faktörün etkisinden bahsetmek mümkün. Ancak
bu noktada iki önemli çıkış noktasının altını çizmek gerekiyor: Bunlardan
birincisi, İslâm inancıyla birlikte yükselen “iyilikte yarış” anlayışı… Bu amaç
doğrultusunda bireyler bir şekilde iyilik hareketinin hem kendilerine, hem
topluma sağlayacağı maddî-manevî kazanımların bilincinde vakıf sistemi
içerisinde yer almaya çalışıyorlar. İkincisi ise, “iyilik hareketinin
devamlılığının sağlanması” düşüncesi… İşte bu iki anlayıştan hareketle vakıflar,
bir yönüyle iyilik hareketinin artması yönünde çaba ve gayretlerin kurumsallaşmasına
ortam sunarken, diğer yönüyle ihtiyaç sahibi birey ve grupları bu ihtiyacı
karşılama potansiyeline sahip birey ve gruplarla buluşturan sürdürülebilir bir
plâtform oluşturarak bu sistemin uzun dönemler boyunca devamlılığına olanak sağlıyor.
Sonuç
olarak, kadim medeniyetimizden bugüne bir iyilik hareketi olarak uzanan vakıflar,
ekonomik, sosyal ve kültürel alanda yürüttükleri çeşitli faaliyetlerle toplumsal
değerlerin inşâsına ve muhafazasına ilişkin önem ve değerlerini korumayı
sürdürüyorlar.
Vakıf
sisteminin kazandırdığı bireysel ve toplumsal faydalar ile bu sistemin değerine
dair gelişen sosyal bilinç düzeyi birlikte değerlendirildiğinde Osmanlı Devleti
dönemi, tarihimizde zirve bir dönem olarak dikkat çekiyor. Vakıf kültürü her ne
kadar modern dönemle birlikte zaman içerisinde yerini daha çok sosyal devlet
anlayışına bırakmaya başlayıp bir dönem zayıflamış olsa da günümüzde hâlâ muhtaç
aylığı, aşevi, eğitim yardımı, burs ve gıda yardımı gibi hizmetlerle iyilik
hareketinin fikir ve aksiyon düzeyinde gelecek kuşaklara aktarımında rol almaya
devam ediyor.